Hep politika yaptım ama siyasi olmadım

Engin Hepileri tiyatronun gizli kahramanlarından... Şimdi "İntikam" dizisindeki Hakan Eren rolüyle yeniden keşfediliyor. Bunu dert etmese de artık onun zamanı. Hepileri tiyatronun ve eğitmenliğin yanında yönetmenlik de yapıyor. "İyi ki lisede öğrenciyken dersten kaçıp tiyatroya gitmişim" diyor, "bu kaçışlar yolumu çizdi".

Yayınlanma: 10.02.2013 - 09:34
Abone Ol google-news

Engin Hepileri, ABC televizyonunda gösterilen “Revenge”in Türkiye uyarlaması “İntikam”da “Hakan Eren”i canlandırıyor. Zengin, küstah, akıllı ve öfke dolu bu karakterin sistemin neler yapabileceğinin bir kanıtı olduğunu söylüyor. Bunu da öyle iyi yapıyor ki dizinin diğer oyuncularının arasından sıyrılıp kendi evrenini yaratmış durumda. Hepileri bir yandan da Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nin açılışını yapan “Oda ve Adam”la tiyatroya devam ediyor. Yönetmenlik de var hayatında, daha derine inmek için yönetmenliği kullanıyor, inatla kendine kazıyor sanatını. Şimdi de bir araya geldiği dostlarıyla üretimlerini sağlayabilecekleri, rüyalarını gerçekleştirebilecekleri bir atölye, bir sığınak arıyor.

- Amerika’da, ABC televizyonunda gösterilen “Revenge”in Türkiye uyarlaması “İntikam” dizisindeki oyunculuğunuz dikkat çekici, rolünüzün hakkını falzasıyla veriyorsunuz.

- Teklif geldiğinde ilk önce hikâyenin orijinalini okudum, izledim. Cezbedici, huzursuz, içinde çok şey bulunabilecek bir karakterdi bana önerilen.

İntikam doluyuz hepimiz...


- Bir yandan da küstah, şeytan tüyüyle kaplı. Paranın yani gücün simgesi değil mi?

- Sistemin neler yapabileceğinin bir kanıtı! Sanırım bazen pek çok kişi kendini onun yerine koymak istiyor ama bir yandan da onca zenginliğine karşı paranın satın alamayacakları ile kuşatılmış. “İntikam”da tam ortada duruyor, iki tarafa da yakın, iki tarafla da ayrı ilişkiler kuruyor.

- Bu rolle bu noktaya gelebileceğinizi düşünmüş müydünüz? Onca emeğiniz var bu sektörde ama yeni görünür oldunuz?

- Aslında bana “çık oyna” kaldı. İyi bir kadro, iyi bir ekip, iyi bir metin. Değişkenleri çok fazla olan bir sektör bu. Ummak ve umduğunu bulmak arasındaki uçurum bazen büyük olabiliyor. Daha önce pek çok kişi benim farkıma varmamıştır, bu rolle daha bir görünür oldum o kesin.

- “Oda ve Adam” oyununuz gölgede kaldı bu diziyle ama ondan bahsetmeli biraz da.

- Eric de Volder’in yazdığı Oda ve Adam, Belçika’da bulunan Theater Onderhetvel’in kurucusu Mesut Arslan’ın Türkiye’de sahnelediği ikinci oyunu. Ayrıca 18. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde 26 Mayıs’ta Türkiye prömiyerini gerçekleştirdik onunla. Oda ve Adam ifadesini gündelik yaşamın içindeki kuytu ayrıntılarda bulan aşka ve ilişki olasılığına dair deneysel bir oyun. Monolog ve diyaloğun, sokak dili ve entelektüel dilin, yalın ve karmaşığın, yalnız ve kalabalığın, mümkün ve imkânsızın, imge ve gerçeğin, kadın ve erkeğin muğlak ve geçişken ama aynı zamanda gerilimli sınırlarında dolaşıyor. Türkiye'de yapılan modern diye tanıtılan tiyatroya bir antitez. Sınırları zorluyor ve yeniden yaratıyor. Nergis Öztürk ile iyi bir ikili serüven çıkartıyoruz. En yakın gösterimiz de 12 Şubat’ta Oyun Atölyesi’nde.

- Yönetmenlik de yapıyorsunuz. Orada nereye gidiyorsunuz?

- Yönetmenlik daha derine inmek için bir yol. Derine inmek için inatla kazıyorum, yönetmenlik bunu sağlıyor. Oyunculukta kendi çemberinin içindesindir, yönetmenlik yaptığında penceren büyür. Şu ana kadar üç oyun yönettim ama yönetmenlikte hırslı değilim. Tecrübemi artırmak için bir araç yönetmenlik, iyi de bir atölye çalışması.

- Metinle ilişkiniz nasıl, eliniz gidiyor mu?

- O işi beceremiyorum, olmuyor. Metinle kurduğum bağ onu deşifre etmek üzerine. Çözümlemek, yazarın ifadesiyle ortada buluşmak, ne metni kendime ne de kendimi metne fazla çekmemek, mesafeyi korumak. Arkası boş şeyleri sevmiyorum zaten.

- Siz intikama inanıyor musunuz?

- İntikam doluyuz hepimiz, konuşamıyoruz, birikti içimizde. Herkes böyle inanın bana, gerilim arttı. Değerlerimizle oynanıyor. Elbette bu benim sanatıma da yansıyor. Ben hep politika yaptım ama siyasi olmadım. Zaten kimse neyin ne olduğunu bilmiyor. Kafamızı çevirmek ve unutmak en iyi yaptığımız şeyler.

- “Profesyonel riyakârlık” desek?

- Sonuca ulaşmak benim işim değil, benim işim göstermek! Geçmişe göre hızlı ilerliyor zaman, kendimizi ifade edemiyoruz. Ben ortaokuldan mezun olduğumdan bu yana dört kez eğitim sistemi değişti! Neden? Sersemletildik, eğitimsiz bir kuşak şimdiki. Evet bunu başardılar. Artık özgür iradesi olmayan, yolunu çizemeyen sistem ırgatı gençlerimiz var. Sonra da sahte kahramanlara ihtiyacımız oluyor.

- İki kişi bir araya geldiğinde örgüt oluyor. Bu sıkıntı yaratmasın bize?

- İki önemli dava; Balyoz ve Ergenekon. Onlarca insan içeri alındı, neler oldu, neler bitti bilemedik. Bazıları çıktı, niye girdiklerini bile bilemeden. Bu kaybedilen zamanı kim geri verecek onlara? Sonra da başbakan çıktı “bu uzun tutukluluk sürelerini tasvip etmiyorum, böyle olmaz” minvalinde şeyler söyledi. İki yıl geçti bunları söyledi. “Önce neredeydin?” demezler mi adama? Muhalefet bile bunu konuşmadı. Muhalefet iktidara çalışıyor! Bir dönem Baykal’a kızıyorduk ama şimdiki durum da ortada? Bana sorarsan, sormuş ol; hükümet iktidar üstü bir güçle yönetiliyor. Başka bir şey yaşıyoruz. Bizim olmayan bu büyük ekonomik sistemin içinde dönüyoruz, gidiyoruz.

- “Oyun bittiğinde piyon da vezir de aynı kutuya konur” derler?

- Hâlâ oyundayız, sürüyor. Güçlüler yalnızca kendini koruyabiliyor. Biz hep temizlenmeye çalışıyoruz, geçmişin hesabını göremedik hiç. Peki, şimdinin, günümüzün kirini ne zaman temizleyeceğiz? Asıl “İntikam” Türkiye’de! Bu hep böyle bitmek bilmeyen bir intikam. Biri diğerine bedel ödetiyor ve haddini bildiriyor.

- Kenter Tiyatrosu bir efsane, tedrisatınız oradan. Büyük usta Yıldız Kenter’in “sağ kolu” diye anlatırlar sizi.

- Mirası taşıyorum üstümde, bu benim temelim ama üstünde kendim yükseliyorum, yükselmeyi deniyorum. Kendi ifademizle yola çıkmamız gerekli, zaten en büyük eksiklik de bu ifadesizlik. Dersten kaçıp tiyatroya gitmiştim lisede, iyi ki yapmışım. Yolumu o kaçışlar çizdi çünkü tiyatro kendiniz olma şansını veren nadir uğraşlardan biri. Antidepresan gibi hatta, zehiri panzehirden ayıran dozudur derler ya ama bir kere girerse kanınıza tedavisi yok, tedavisi olmayan bir hastalık bu.

- Araştırma görevlisi olarak da çalıştınız. Siz neyi öğrettiniz ilk?

- Oyunculuk algıdır, hayata bakışı değiştirmek gerekiyor. Gündelik bir pencere değildir oyunculuk ve tabii algıyı kırmak zordur. Ben öğrencilerime daha doğrusu arkadaşlarıma bunu anlatmanın peşinde oldum hep.

- Gündelik hayatınızda da görünür olmayı pek sevmiyorsunuz. Kısaca nasıl bir adamsınız?

- Magazinlik hayatım yok, ilgi çekecek bir şey de yok. Sıradan bir adamım ve sıradan bir hayatım var. İşimden çıkar evime giderim, dışarıda sürtmeyi hiç sevmem. İki yıldır evliyim. Dünyam evimde.

- Müzik var mı hayatınızda?

- Askerde bandodaydım, gitar çaldım ergen sevdalarımda. Bir ara klarnet bile denedim! Beceremedim ama kulağım iyidir.

- Son olarak, şimdi neyin peşindesiniz?

- Bir mekân arıyorum çünkü ne istediğini bilen bir ekibimiz var! Düşündüğünü üretebilecek umutlu ve iradeli dostlar bir araya geldik. Her meslekten insan var aramızda. Şimdi de üretimimizi sağlayabileceğimiz, rüyalarımızı gerçekleştirebileceğimiz bir atölye, bir sığınak arıyoruz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler