Gülsoy: Yazarken okuru asla düşünmüyorum

Murat Gülsoy’un yeni romanının adı Nisyan. Yani unutmak. Gülsoy, yaşadığı kayıpların ardından yas tuttuğu, acı ve keder dolu bir dönemde kaleme almış Nisyan’ı. Avunma ve tesellinin karanlık dehlizlerinden deliliğin kıyısına bir yolculuk yapıyor romanında.

Yayınlanma: 03.03.2013 - 12:32
Abone Ol google-news

Murat Gülsoy yeni romanı Nisyan’da bunamakta olan bir yazarın yazdıklarıyla kurduğu tuhaf ve hastalıklı ilişkisini anlatıyor. Romanın kahramanı, zihninin yok oluşunu ve zamanla solmasını yazıyor. Sıkça ölüm geçiyor Nisyan’da çünkü Gülsoy büyük kayıplar yaşamış üretim sürecinde. Ölüm üzerine düşünmenin, sanat yapmanın yaşama hizmet ettiğini ve onu derinleştirdiğini söylüyor. Gülsoy ile romanını ve yaşadıklarını konuştuk.

- Nisyan”da yaşamdan çok ölüm var. Romanı hayatınızdan besliyorsunuz. Böyle olunca hafifliyor mu ölümün acısı?

- Tüm sanatların temel meselelerinden biri aşksa diğeri ölüm. Yaşam dediğimiz ikisi arasındaki gerilimden başka bir şey değil diye düşünüyorum kimi zaman. Aşk var olmak demek her anlamıyla, bir başkasının gözünde var olmak, yüce bir yaratıcının ya da hayran olunan bir diğerinin zihninde, aklında yer etmek, iz bırakmak, etkilemek... Ölümse tüm bunları yapmaktan alıkoyar bizi. Önce yavaş yavaş güçlerimizi, yeteneklerimizi kaybederiz, sonra tamamen yok oluruz. Bu bilgi tek başına çıldırtmaya yeter insanı. O yüzden edebiyat dönüp dolaşıp ölümden söz eder, etmediği zamanda bile üzerine gölgesi düşer. Peki, ölümü hafifletir mi? Acıyı alır mı? Cevabım hayır. Ölüm üzerine düşünmek, ölümü sanat yoluyla araştırmak yine yaşanan anı derinleştirir. Yine yaşama hizmet eder.

- Doğallaşan ölüm, yokluğa alışmak... Yaşamak için buna mecbur mu insan?

- Unutmak mümkün mü emin değilim. Gündelik yaşamın koşuşturmasına aldanmamalı. Bence her ölüm bir anlam kaybıdır. Yaşarken farkında olmaksızın çevremizde bir anlam uzayı ören o kişiler birdenbire öldüğünde müthiş bir boşlukla yüz yüze geliyoruz. Yaşamak için bu boşluğu doldurmak zorundayız, yani yaşayarak anlam üretmek zorundayız. Yapamazsak, yani o boşluğa gözümüzü dikip yaşamayı bir tarafa bırakırsak biz biz olmaktan çıkarız gibi geliyor. Tabii bunlar hep sınır durumlar ki kesin cevaplarını bilmek mümkün değil.

- Delilik bir kurtuluş olabilir mi?

- Çok uzun zamandan beri delilik ile akıllılık arasındaki çizginin çok kalın olmadığını biliyoruz. Gerçekliği farklı ya da yanlış anlamak gündelik yaşamı sürdürmede sorun yarattığı zaman fark ediyoruz deliliği, onun dışında tespit etmek çok güç. Oysa korkunç bir kâbus görürken örneğin, ya da canınızdan çok sevdiğiniz birini kaybettiğinizde, artık onu bir daha göremeyeceğinizi anladığınız anda yaşadığınız zihinsel durum da pekâlâ delirium’a örnek olabilir. Üstelik sınırları son derece bulanık... İşte bu sınırlar beni çekiyor.

- Farklı anlatımları denemeyi seviyorsunuz. Nisyan da öyle. Parça parça ama içindeki bütünlük zamanla oluşuyor.

- Edebiyat insanın kendi üzerinde çalışmasıdır. Her yapıtın yeni bir deneyim olması bana heyecan veriyor. Ben yazdıklarım kültür endüstrisinin basmakalıp ürünlerinden biri olsun istemiyorum. Bu ne zaman olur? İnsanın kendisinin karikatürüne dönüştüğü anda olur. En başarılı olduğunuz türde, en emin sularda birbiri ardına kitaplar yazabilirsiniz. Dolayısıyla işin bir bu yönü var; yeni arayışların yazı maceramı zenginleştireceğine duyduğum sarsılmaz inanç ama sadece bu değil. Anlatım biçimlerine duyduğum merak, hatta edebiyata duyduğum merak aslında insan zihnine duyduğum merakın bir uzantısı. Dil ve düşünce, zihinsel süreçler tek satır yazmasaydım da ilgimi çekmeye devam edecekti. Yazarak aramanın güzel tarafı bu bilgiyi kişisel bir deneyim olarak yaşayabilmek.

- Romanda yok olan bir adam var. Neil Young’ın şarkı sözlerindeki gibi “yavaşça sönüp gitmektense yanmayı” tercih ediyor belki de...

- Romandaki adamın bir tercih yapma durumu yok aslında. Zihni yavaş yavaş solarken yapmayı en iyi bildiği şeyi yapmayı sürdürüyor sadece; yazıyor. Ortaya çıkan metinler kuşkusuz eksik, gediklerle dolu ama yine de bütünlemeye çalışıyoruz okurken... Aslında insan sürekli dağılmakta olanı bir arada tutmaya çalışıyor yaşarken de...

- Kitabın bana kalırsa bir de yan etkisi de var. “Nisyan”ı okuduktan sonra okumadan önceki kişiyle arada ciddi bir fark olabilir.

- Bunu bir iltifat olarak alıyorum. Çok mutlu olurum böyle bir etkisi varsa. Hatta buna yan etki değil asıl etki de diyebiliriz. Açık konuşmak gerekirse, bu kitabımın çok daha az kişi tarafından anlaşılacağını düşünüyordum ama bu tür tepkiler geldikçe şaşırarak mutlu oluyorum.

- Yazmanın yazanla bağı okuyanla olduğundan çok daha farklı. Yazarken hangi zamanı alıyorsunuz kaleminize?

- Her kitabın farklı bir yazım süreci var ama her gün mutlaka yazıyorum. Yazmadığım zaman rahatsız oluyorum ama bir satır, bazen bir sayfa... Çoğu zaman sadece notlar... Çünkü yazmak düşünmek benim için.

- Metaforlu anlatımları seviyorsunuz ama sizin onlara yüklediğiniz anlamla okuyucunun anlamı arasında bir uçurum olabileceğini hiç düşündünüz mü?

- Yine açık konuşmaktan yanayım; okuru asla düşünmüyorum. Kim olduğunu, neyi nasıl okuyacağını asla hesaba katmıyorum. Böyle desem bile mutlaka içimde bir taraf işleri okurlar için kolaylaştırmaya çalışıyordur. Keşke elimden gelse de o tarafı tamamen bastırabilsem. Çünkü ancak o zaman kendine özgü bir dünyayı içtenlikle örebilirim. Öteki türlü, yazma sürecine karışan hesaplar edebiyatı bozar.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler