"Dünya global depremde"

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, dünyadaki global depremde, en azından bugüne kadar, Türkiye'nin ağrı kesicilerle idare etmesinin en önemli sebebinin, bankacılık sisteminin sıhhati ve ayaklarının yere basması olduğunu söyledi.

Yayınlanma: 10.02.2009 - 09:48
Abone Ol google-news

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, Türk Bankacılık Sistemi 2008 Sonuçları ve 2009 Beklentileri konulu basın toplantısı düzenledi.

BDDK Başkanı Bilgin, toplantıda yaptığı konuşmada, literatürde geleneksel görüş olarak bilinen ''fiyat istikrarı sağlanmadan, finansal istikrar sağlanamaz'' görüşünün son krizde yerle bir olduğunu ifade ederek, diğer ülkelerden ve Türkiye örneğinden de anlaşıldığı üzere, finansal istikrarın sağlanmasının ve bankacılık sektörünün sağlıklılığının, para ve maliye politikalarındaki başarının ön koşulu olduğunu kaydetti.

Global krizde diğer ülkelerin farklı dozlarda, ilaç, antibiyotik, serum tedavisi veya yoğun bakım tedavilerinin hep beraber izlendiğini anlatan Bilgin, ''Türkiye olarak bazı ağrı kesicilerle bugüne kadar geldik. Dünyadaki global depremde en azından bu güne kadar ülkemizin ağrı kesicilerle idare etmesinin en önemli sebebi bankacılık sisteminin sıhhati ve ayaklarının yere sağlam basmasıdır'' dedi.

Bilgin, bugün ülkelerin uyguladıkları her tedavinin, şiddetine bağlı olarak, gelecekte yan etkilerini de aynı şiddette göstereceğini belirterek, bu bakımdan, krizden çıkışta Türk bankacılık sisteminin Türkiye'ye avantaj kazandıracağını bildirdi.


Küresel kriz

BDDK Başkanı Bilgin, global ekonomilerde yaşanan krizin ilk boyutunun reel ekonomi olduğunu kaydederek, ABD, Avro Bölgesi, İngiltere ve Japonya gibi büyük gelişmiş ülkelerde bozulma sürecinin devam ettiğini anlattı.

Bu durumun doğal bir sonucu olarak uluslararası otoritelerin ekonomik büyüme konusundaki olumsuz beklentilerinin de had safhalara ulaştığına işaret eden Bilgin, 2009 yılı için söz konusu ülke ve birliklerde negatif ekonomik büyüme olasılığının kesinleştiğini söyledi.

Bilgin, reel ekonomi için oldukça önemli olan enflasyon baskısının, bu dönemde uygulanan para politikaları sonucu değil, petrol ve emtia fiyatlarındaki ani ve hızlı düşüş nedeniyle yerini dezenflasyonist sürece terk ettiğini de kaydetti.

Krizin ikinci ve Türkiye'yi de ilgilendiren boyutunun finansal boyut olduğunu belirten Bilgin, finansal boyut ile ilgili olarak son likidite verme merci olan Merkez Bankalarının ellerini, gerek politika faizlerini düşürme kabiliyeti, gerekse yüksek likidite enjeksiyonu yapabilme yönüyle kuvvetlendirdiğini anlatan Bilgin, şöyle devam etti:

''Örneğin, ABD, Almanya, Avustralya, Güney Kore, Kanada gibi ülkelerin, krizin başladığı günden bugüne kadar muhtelif programlar çerçevesinde piyasaya verdikleri toplam fon miktarı, Merkez Bankaları aracılığıyla 3.8 trilyon dolardır. Buna limitsiz olarak açılan kredi imkanlarını ve kredi linelarını dahil etmiyoruz.

Ancak, bütün bunlara rağmen halihazırda dünya finans sektöründe, bankacılıkta 803 milyar dolar, sigortacılıkta 151 milyar dolar, mortgage finans şirketlerinde 114 milyar dolar olmak üzere, toplam 1 trilyon 68 milyon dolarlık zarar yazılması önlenememiştir. Söz konusu zarara karşı yapılan sermaye artırımları ise 982 milyar dolardır. Bu noktada gösterilen tüm gayretler, tüm çabalar, kredi piyasalarına etki göstermemekte ve piyasada bir türlü hareket başlamamaktadır. Gerek büyük bankaların CDS'leri, gerekse kurumsal CDS seviyeleri (CDS-Credit Default Swaps- bir ülkenin borçlarını ödememe olasılığına karşı alınan sigortaya ödenen prim) ile ülkelerin Hazine getirileri arasındaki farklar hala rekor seviyelerdedir. Bir anlamda tansiyonun boyutu hala yüksektir.''

Bilgin, yeni bir Varlık Fiyat Balonu oluşturulduğunu da belirterek, bu balondaki ana oyuncunun ise devlet kağıtları olduğunu, özellikle ABD'de oluşan bu yeni balonun yapılması planlanan mali teşhis ve kurtarma planları sonrasında daha da şişeceğini ve bundan sonraki en büyük finansal kırılganlığın şirket batmaları değil, ülke hazinelerine olan güvenin sarsılması şeklinde kendini göstereceğini sözlerine ekledi.

 

''Sıra kimde endişesi''

Bilgin, düzenlediği basın toplantısında, küresel ekonomik krizin, Lehman Brothers'ın 15 Ağustos 2008 tarihindeki iflasıyla gerçek anlamda kendini hissettirmeye başladığını, bu olaydan sonra dünyada tedirginlik, korku, inanç kırılması ve ''sıra kimde endişesi''nin hakim olduğunu kaydetti.

Türkiye'nin de bu süreçten etkilendiğini, veriler açısından 2008 Eylül sonundaki trendin büyük önem taşıdığını ifade eden Bilgin, 2008 Ekim-Kasım-Aralık döneminde Türkiye'de 268 yeni şube açıldığını, personel sayısının 1.140 arttığını bildirdi ve Türk bankalarının batı muadillerinin aksine planlanan şube açılması ve personel alımını kesmediğine dikkati çekti.

Bilgin'in, 2007 ve 2008 yıl sonu itibariyle sektöre yönelik karşılaştırmalı açıkladığı verilere göre, 2007 yılı sonunda yüzde 3,5 olan kredilerin takibe dönüşüm oranı, 2008 sonunda yüzde 3,6 oldu. Sektörün ortalama sermaye yeterlilik oranı 2007 sonunda yüzde 18,9, 2008'de yüzde 18 olarak gerçekleşti. 2007 sonunda yüzde 83,2 olan mevduatın krediye dönüşüm oranı da 2008 sonunda yüzde 84,1'e yükseldi.
 

''Bankacılık sisteminde karlılık bir miktar düştü"

Bir önceki yılla karşılaştırıldığında 2008'de bankaların karlılığında bir miktar düşüş meydana geldiğini ifade eden Bilgin, aynı dönemde aktif karlılığın yüzde 2,8'den yüzde 2'ye gerilediğini bildirdi. Bilgin, 2008 sonunda Türk Bankacılık Sistemi aktif toplamının 733 milyar TL olduğunu, GSMH içindeki payının yüzde 75'i bulduğunu söyledi.
Bilgin, ''Türk Bankacılık Sistemi ve BDDK olarak dünyadaki muadillerimizle karşılaştırıldığında şeffaflığımızın gerçekten çok farklı bir noktada olduğunu görmekteyiz. Bize göre şeffaflık, bankacılığa güvenin de birinci gereğidir'' dedi.
 

''Krediler 2008 toplamda yüzde 29, son çeyrekte yüzde 1,8 arttı"

Krediler hakkında da bilgi veren Bilgin, 2008 sonu itibariyle toplam kredilerin GSMH içindeki payının yüzde 38'i bulduğunu belirterek, kredi toplamının 368 milyar TL'yi bulduğunu, kredilerin toplam aktifin yüzde 50'sini oluşturduğunu söyledi.

Bilgin, her zaman bankacılığın büyüklüğünün yetersiz olduğunu, kredilerin daha büyük olması gerektiğinin söylendiğine dikkati çekerek, ''Ancak, kriz döneminde gördük ki kredilerin GSMH içindeki payının çok yüksek olmaması riski azaltmakta. Bazı ülkelerin temel sorunu, aslında kredilerin ve özellikle bireysel kredilerin çok yüksek hacmidir'' dedi.

Kredilerin 2008 yılı boyunca yüzde 29 artış gösterdiğini, Eylül 2008 sonrasına bakıldığında ise 3 aylık artış oranının yüzde 1,8'de kaldığını belirten Bilgin, ''Bankalarımız aslında 2007'nin sonlarına doğru hızlarını yavaşlatmışlardı ancak, yavaşlama 2008 yılının 4. çeyreğinde çok keskinleşmiştir'' dedi.

Toplam kredilerin yüzde 29'unun yabancı para cinsinden olduğunu, 70 milyar doları bulan bu tutarın yüzde 65'inin (yaklaşık 45 milyar dolar) Türk bankalarının offshore şubelerinden kullandırıldığını kaydeden Bilgin, şöyle konuştu:

''Bu operasyonun temel sebebi ise yurtiçinde ihracatçı olmayanlara döviz kredisi kullandırılmasının yasak olması. Reel sektörün yurtdışından borçlanmasından, bunun riskinden bahsederken ve resmi tam olarak göremezken, neden Türk bankalarının ülke içinde belli koşullar dahilinde yabancı para kredi vermesinin önünü açmıyoruz? Neden offshore şubeler üzerinden kredileri kullandırmak zorunda bırakılıyoruz? Temennimiz, dış finansmanın azaldığı bir dönemde yurt içinde de döviz kredisi verme koşullarının bir miktar genişletilmesidir.''


"Bireysel kredilerde gerileme var"

Bilgin, 2008'de kullandırılan 368 milyar TL kredinin yüzde 44'ünün kurumsal ve ticari, yüzde 32'sinin bireysel, yüzde 24'ünün KOBİ kredilerinden oluştuğunu ifade ederek, kurumsal ve ticari kredilerin 1 yılda yüzde 44, bireysel kredilerin yüzde 23 ve KOBİ kredilerinin ise yüzde 13 artış gösterdiğini kaydetti.

Bireysel kredilerin toplam kredilerin üçte 1'ini oluşturduğuna dikkati çeken Bilgin, bireysel kredilerde 2008 yılı toplamında yüzde 23 artış gerçekleşmiş olmasına karşın Eylül 2008 sonrasında bir gerilemenin söz konusu olduğunu belirtti.

Bilgin'in verdiği bilgiye göre, bireysel kredilerde ilk sırada konut, ikinci sırada kredi kartları, üçüncü sırada da ihtiyaç kredileri yer aldı. 23 Ocak 2009 tarihi itibariyle konut kredileri 39 milyar TL, kredi kartları 34 milyar TL, ihtiyaç kredileri 33 milyar TL'yi buldu.

Tevfik Bilgin, tüm kredilerin ortalama takip oranının 23 Ocak 2009 tarihi itibariyle yüzde 3,8 olduğunu, takibe dönüşüm oranı en yüksek alanın yüzde 7 ile kredi kartları olduğunu söyledi. Bu oranın taşıt kredilerinde yüzde 6,2 seviyesinde bulunduğunu kaydeden Bilgin, şu bilgileri verdi:

''Bireysel kredilerde, 2007 yılı sonunda takipteki müşteri sayısı 1 milyon 338 bin iken, 2008 sonunda 2 milyon 170 bin kişi oldu. Takibe düşen kişi sayısı yüzde 62 arttı. Takibe dönüşüm oranı düşük kalmasına rağmen, takibe düşen kişi sayısındaki yüzde 62'lik artışın temel sebebi; özellikle kredi kartlarına 2008 yılında eklenen yeni kart borçlularıdır. 2008 başında kredi kartı takipteki müşteri sayısı 1 Milyon 86 bin iken, 2008 sonunda, bu, 1 milyon 564 bin kişiye ulaşmıştır (eklenen 478 bin kişi).
Takipteki kişi sayısı konut kredisinde 10 bin, taşıt kredisinde 28 bin, ihtiyaç kredisinde 268 bin, diğer bireysel kredilerde 366 bin, kredi kartında 1 milyon 564 bin olmak üzere toplam 2 milyon 170 bin bireysel kredi müşterisi takip hesaplarında izleniyor.
Ekonomideki daralma, işsizlikteki artış gibi nedenlerle genel olarak tüm kredilerde ama özelde bireysel kredilerde takip oranlarının artması muhtemeldir.''

 

Krizin temel sebebi

İngiltere, ABD, Güney Kore gibi diğer ülkelerde, bireysel kredilerin GSMH içindeki payının, Türkiye ile karşılaştırılamayacak kadar yüksek olduğuna dikkati çeken Bilgin, ''Aslında krizin ve kurtarma paketlerinin temel sebebi de bu aşırı borçluluk oranıdır. Halkımızın borçluluk düzeyi diğer ülkelerle karşılaştırıldığında dengeli düzeydedir'' dedi. Bilgin, bugün 71 milyon kişi içinde konut kredisi kullanan kişi sayısının sadece 785 bin olduğuna işaret etti.

Bireysel kredilerin sabit faizli olduğunu ve kredi kullanan müşterilerin önemli bir bölümünün oldukça uygun faizlerle borçlandığını belirten Bilgin, ''en riskli alanın kredi kartları olduğunu'' vurguladı ve şöyle devam etti:

''Geçmişte hem bankalar hem de tüketicilerin kredi kartındaki yanlışlıklarını saymak istemiyorum. Krizin en şiddetli dönemlerinde kredi kartlarındaki takibe dönüşüm oranı yüzde 7'ler düzeyine ulaşmıştır. Önümüzdeki aylarda özellikle kredi kartlarındaki takibe dönüşüm oranının bir miktar daha yükselmesi beklenebilir.''

Bilgin, son 5 ayda takipteki en hızlı gelişimin KOBİ kredilerinde yaşandığını ve bu oranların, 2009 yılında da kademeli olarak bir miktar daha artacağını tahmin ettiklerini belirtti.

Banka aktiflerinin yüzde 27'sini Devlet İç Borçlanma Senetlerinin (DİBS) oluşturduğunu ve bankaların bu dönem likit kalma ve risksiz enstrüman tercihinin banka portföylerinde hazine kağıtlarının oranını artıracağını kaydeden Bilgin, ''Ancak, bunun çok yüksek boyutlara ulaşacağını tahmin etmiyoruz. Çünkü ani politika değişiklikleri, kriz yavaşladığında kredi piyasasına geç girme tehlikesini de içeriyor'' dedi. Bilgin, 2008 yıl sonunda toplam menkul değerlerin 194 milyar TL'yi bulduğunu söyledi.
 

''Uzun vadeli mevduata neden stopaj teşviki vermeliyim?"

BDDK Başkanı Bilgin, kriz döneminde yurt dışı fonlamanın da zayıflamasıyla temel fonlama aracı olan mevduatın tekrar öne çıktığını belirterek, 2008 sonunda bankalardaki mevduat toplamının 455 milyar TL olduğunu bildirdi.

''Türk Bankacılık Sektörünün en önemli sorunu belki de mevduat vadesinin kısalığıdır'' diyen Bilgin, vadesiz ve 3 aya kadar vadeli mevduatın, toplam mevduat içindeki payının yüzde 91,2 olduğuna dikkati çekti ve kalan vadeye göre ortalama vadenin ise 31 gün olduğunu söyledi.

''2009'da yurt dışı ödemelerde sorun beklemiyorum"

Türk bankacılık sisteminin dış borçlarının da çok tartışılan bir konu olduğunu kaydeden Bilgin, bankaların Eylül 2008 sonunda toplam yurt dışı borcunun 60 milyar dolar olduğunu, bunun 14 milyar dolarını, Ekim, Kasım, Aralık 2008 yükümlülüğün oluşturduğunu belirtti. Bu dönemin geride kaldığına vurgu yapan Bilgin, ''Krizin en şiddetli günlerinde bankacılığımızın ödeme taahhüdü hiç de az bir tutar değildi. 2009'da ödenecek 21 milyar dolar ve kalan ise diğer yıllara sarkmaktadır. Türk Bankacılık Sistemi, 2009'da yurt dışı ödemelerde 2008'e göre çok daha rahattır ve ben bir sorun beklemiyorum'' dedi.

''Serbest özkaynaklar'' konusuna da değinen Bilgin, 31 Aralık 2008 tarihi itibariyle toplam özkaynak tutarının 86 milyar TL olduğunu, bunun 60 milyar TL'sinin serbest özkaynak olduğunu söyledi. Bilgin, ''Krizdeki güvencelerimizden biri de bu orandır'' dedi.
Sermaye Yeterlilik Rasyosu (SYR) hakkında bilgi veren Bilgin, 2008 yıl sonunda ortalama SYR'nin yüzde 18 olduğunu, sistemin 2007 yıl sonu seviyesini hemen hemen koruduğunu, sistemde yılsonu itibariyle hiçbir bankanın SYR'sinin yüzde 13'ün altında olmadığını kaydetti.

Hedef rasyo olan yüzde 12'nin 31 Aralık 2008'de de korunduğunu ifade eden Bilgin, ''Dünyanın birçok ülkesinin defalarca şiddetli şekilde sallandığı, hemen hemen her ülkenin bankacılık sistemindeki sorunların manşet olduğu bir dönemde, gurur göstergelerimizden biri de budur. Önümüzdeki aylarda, özellikle kredi riski sebebiyle, bu oranın bir miktar düşmesi beklenebilir'' diye konuştu.

Bilgin, batıdan talep geldiği takdirde bu konuda danışmanlığa talip olduklarını belirterek, ''Bankalardan veya diğer ülke otoritelerinden gelebielcek talepler kadar IMF'den gelecek talepleri de olumlu karşılarız'' dedi.

Kredilerin takibe dönüşüm oranının yüzde 7,5'ler düzeyine çıktığında dahi hiçbir bankanın SYR yüzde 11'in altına düşmediğini belirten Bilgin, bunların önemli göstergeler olduğunu ancak kesinlikle gevşemediklerini, her bankanın 2009 yılının tamamında daha sıkı ve yakından takip edileceğini söyledi.

2008 yıl sonunda sistemin ne karının 13,3 milyar TL olduğunu, 2007 yıl sonuna göre yüzde 10,3 (tek seferlik karlar düşünüldüğünde yüzde 5,3) azalmanın söz konusu olduğunu belirten Bilgin, ''2008 Ağustos ayından sonra karlılık azalmaya başlamıştır. Karlılıktaki azalmanın temel sebebi talep azalması kadar likit kalma tercihidir. Tahminimiz 2009'da karlılığın bir miktar daha azalabileceği yönündedir'' diye konuştu.

Kar dağıtımı konusuna da değinen Bilgin, ''Sermaye Yeterlilik Rasyosuna dikkatimizi çekecek noktalara hızla inen, hızlı büyümüş bankalar bizden kar dağıtımına izin vermemizi beklemesinler. Bu yaklaşımımız kamu bankaları için de aynen geçerlidir'' dedi.

Bilanço dışı kalemler ve özellikle hedge amaçlı kalemlerin bankacılık işletmeciliği doğal sonucu yapılmış işlemler olduğunu belirten Bilgin, ''Bu anlamda bizde banka katili – toksit ürünler yoktur'' değerlendirmesinde bulundu.


"Bankalara yönelik eleştiriler"

Özellikle 2008 Eylül ayından sonra bankalara yönelik eleştirilerin arttığını dile getiren Bilgin, analizlerde her bir oyuncunun ayrı değerlendirilmesi ve her bir bankanın kas gücüne göre aldığı aksiyonların ayrı analiz edilmesi gerektiğini söyledi. Bilgin, ''Bunu da ancak biz yapabiliriz. Çünkü banka bazında bilgilere biz sahibiz'' dedi.

Genel olarak bakıldığında ise ''vadesi gelmemiş çekleri vadesinden önce işleme koymayı ve kredileri vadesi gelmeden çağırmayı etik bulmadıklarını kaydeden Bilgin, ''Bunlar yaygın örnekler değil, münferit olaylardır. Ama bu aksiyonlar bankanın kendi özel koşulları nedeniyle yapılmıyor ve sırf hızlı davranmak gibi bir güdü ile yapılıyorsa bu bankaları biz de savunmayız. Hiç kimsenin yılların birikimi firmaları ve sermaye birikimini kısa vadeli amaçlarla yok etmeye hakkı yoktur'' diye konuştu.


''Koşullar devam ederse,
kredi faizlerinde gerileme eğilimi kuvvetle muhtemeldir"

Tüm dünyada da görüldüğü üzere piyasanın faiz indirimlerine tepkisinin, geleceğe olan beklentisini ve tansiyonun yüksekliğini gösterdiğini ifade eden Bilgin, ''İnancımız tansiyonun yavaş yavaş düşeceği yönündedir. Nitekim bankalarımız son birkaç haftadır tekrar reklamlara başladılar. A grubu firmalara kredi pazarlamaya çalışıyorlar ve özellikle beyaz yakalı çalışanlara yönelik pazarlama girişimlerinde bulunuyorlar. Mevcut koşulların devam etmesi halinde; kredi faizlerinde gerileme eğilimi kuvvetle muhtemeldir. Bilindiği üzere likit kalmak güvenliği sağlar, aşırı likidite de bir süre sonra zarar yazmaya sebep olur'' diye konuştu.

Globalleşen dünyada gelişmelerden bağışık olmadıklarına, talebin düştüğü, ihracatın daraldığı, büyümenin düştüğü ortamda bankaların etkilenmemesinin imkansız olduğuna işaret eden Bilgin, ''Ama bu sefer, krize yığınakla girdik ve bizde toksit ürünler yok. Bankacılığımız konvansiyonel, yaygın, mevduat ağırlıklı, yaygın müşteri ağının hakim olduğu bir bankacılık. Bireysel kredilerin GSMH içindeki payı çok yüksek değil. Konut kredilerine geç başladık ve faizler sabit. 2007'den itibaren bazı politik ve ekonomik gelişmeler sebebiyle bankacılık olarak hafif fren yaparak geldik ve bankacılarımızda kriz tecrübesi mevcut'' dedi.

 

2009 Beklentileri

Bilgin, Türk Bankacılık Sistemi 2008 Sonuçları ve 2009 Beklentileri konulu basın toplantısında, 2009 yılı öngörülerini de anlattı.

İlk olarak: sektör olarak birçok riskle birlikte yaşadıklarına işaret eden Bilgin, bankacılığı aslında bir ''risk alma sanatı'' olarak tanımladı. Kur riski, likidite riski, faiz riski, ülke riski, ana merkez riski, kredi riski, mevzuat riski vs gibi pek çok riskle beraber yaşadıklarını belirten Bilgin, bu risklerin hiçbir zaman yok olmadığını, esasında bunların hepsinin birbirleriyle az ya da çok etkileşim içinde olduğunu söyledi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler