Yalnız darbukaya değil cesur duygulara da dokunun

Darbuka ustası Mısırlı Ahmet, çocuk yaşlarda kendi kendine darbuka çalmayı öğrendi. Kendini geliştirmek üzere "bu müziğin en iyi icra edildiği yere", Mısır'a gitti ve kendine özgü bir teknik yarattı. Mısır'dan dönüşünde "Mısırlı" lakabını aldı ve dünyada da böyle tanındı.

Yayınlanma: 17.02.2009 - 22:17
Abone Ol google-news

Gerçek adı Ahmet Yıldırım olan Mısırlı Ahmet, Ankara doğumlu. Müzik dünyasında darbukanın statüsünü yükselten kişi olarak tanınan Mısırlı Ahmet, kendine ait bir teknik geliştirdi. Mısır’a gitti, Sina Çölü’nde bir sene kaldı. Mısır’da Omar Khayrat, Mohammad Fuad, Fethi Seleme, Amr Diab gibi Mısır'ın en ünlü ve usta müzisyenleriyle çalıştı ve kendine özgü bir teknik yarattı. Mısır'dan dönüşünde "Mısırlı" lakabını alan ve dünyada da böyle tanınan usta, Mısır'da ise "Ahmed-i Türki" adıyla anıldı. Mısır'dan sonra gittiği İspanya'da flamenko müziğini de tarzına dahil etti. Mısırlı Ahmet'in teknik ve ritmleri caz, flamenko, Latin Amerika, Hint ve Arap müziğine pek çok müzik türünden izler taşıyor.

Arka arkaya gelen albümlerin ardından bir AB projesi olan “Akdenizli Büyük Ustalar” serisinde onun için albüm yapıldı. Şimdi ise kurduğu “Galata Ritmhanesi”nde sırrını, hayatı öğrencileriyle paylaşıyor. Mısırlı Ahmet’e göre burası bir okul değil ‘Yaşam merkezi’.

Kolları sıvayıp, darbukaya dokunurken aslında hüzünlü, neşeli, kaygılı, umursamaz, cesur, güçlü ve kırılgan yanlarınıza dokunmanın zevkini Mısırlı Ahmet’le yaşamanızı tavsiye ediyoruz.


Bu müziğe nasıl başladınız?

İlk olarak 16 yaşlarında Ankara’da başladım. Çocuk yaşlarda kulağıma gelen darbuka tınısı beni çarpmıştı ve darbukaya aşık olduğumu fark ettim. Kendime darbukaya olan aşkımı ilan ettim ve anneme yalvara yalvara darbuka aldırdım. Düğün salonlarında, pavyonlarda çalıştım.

Sonra Mısır’a gittiniz... Mısır’ın müzikal geçmişinizdeki yeri nedir?


Hayal dünyasıydı Mısır. Gitme nedenim, müziği ‘gerçekten’ yerinde yapabilmekti. Çünkü Kahire darbukanın merkeziydi. Çok zorluklar yaşadım. Ya bu işi orada yapacaktım ya da tamamen bırakacaktım. Mohammad Fuad’la tanıştım orada ve kendimi bir anda onun sahnesinde buldum. Rüya gibiydi. Darbukayı Kahire’de çalmak bir başkaydı. Orası bir kaç abümden ibaretti ancak yaşam biçimime döndü.

Tekniğinizi Kahire’den sonra mı geliştirdiniz?

Gitmeden önce kendi tekniğimi buldum. Mevcut olan iki stil vardı; Arap ve Hint. Ben Mısır’a gitmeden önce kendini bulmak adına bir teknik geliştirdim ve kendi sözlerimle kendi tekniğimle gittim oraya ve bir tarih yarattım. Şimdi ise bu teknikle birçok öğrenci yetiştiriyorum. İlk defa hayatım için önemli bir şey yapıyordum ve aşkın insanı ilerlettiğini gördüm. Aşk için bir araç lazımdı benim aracım darbuka oldu. 


Neden uzun bir süre Sina Çölü’nde yaşadınız?

Ritm dünyası sırf oryantalle iç içe değil, daha farklı boyutları da var. Farklı ritm şekilleri aramaya başladım. Profesyonel dünyadan kendimi tamamen kopardım. Evrensel dokulara dokunmak, yaşam değişikliği ve müzikal anlamda yeni açılımlar gerekiyordu ve çöle gittim.  Gerçekten de çölde çok derin duygularla yoğuruldum ve müzik anlamında çok büyük tabuları yıktığımı söyleyebilirim. İçimdeki duygu yoğunluğu o çölden dolayı içimde hâlâ yaşıyor.


Özel bir darbuka kullanıyorsunuz....


Çömlek darbuka kullanıyorum. Çömlek darbukalar toprak ve deriden oluştuğundan, döküm darbukaların soğuk, karaktersiz ifadesinden çok farklı, organik yapısıyla sıcak ve sürprizlerle dolu. Karşımıza, hava şartlarına bağlı olarak tonları değişen, her ustanın marifetini yansıttığı, yani standartlaşmayan, kırılgan bir enstrüman çıkıyor. İnsan gibi bir enstrüman yani.

Aslında Ankaralısınız, fakat Mısırlı olarak biliniyorsunuz.
..

Türkiye’ye geldiğimde insanlar beni Mısır’dan gelen Ahmet olarak tanıdılar ve Mısırlı sandılar. Ama isimler önemli değil. O ismi yaratan yürek çok önemli.

Sizi duyduklarında Mısırlıların tepkisi ne oldu?


Çok şaşırdılar, farklı bir teknik gördüler ve çok sevdiler. Yeni bir tarih yaratarak yoluma devam ettiğimi düşündüler.


Son dönemlerde gördüğümüz örnekleri düşünecek olursak, birçok tınıya eşlik eden darbuka, sınıf atladı diyebilir miyiz?

Tarih boyunca hep eşlik enstrümanı olarak kaldı. Darbukacılar toplum gözünde pabucunu çıkarıp müzik yapan insanlardı, ancak artık darbuka sınıf atladı. Şimdi doktorundan mühendisine, tiyatrocusundan gazetecisine kadar her kesimden insan bu enstrümanı öğrenmek, anlamak istiyor.


Ülkemizde solo müziğe ilgi nasıl?

1990’ların sonunda solo albümlerde artış oldu. Keman, piyano, klarnet albümleri yapılmaya başlandı. Bu ülke saz sanatçılarını hep solist arkasında tanıdı ancak şimdi onlar kendi kimlikleriyle müziğin içinde yer alıyorlar. Bu çok güzel ve önemli bir şey.


Sözü olan parçalara isim koymak kolay olmasa gerek. Ancak solo parçalara nasıl isim veriyorsunuz?  (“Hikmetim”, “When Levent is flying”, “Meçhul”)

Müzik bana ne hissettiriyorsa ismi de o oluyor. Mesela ‘Meçhul’ şarkısı; bana meşhul duyguları hissettiren bir tınıydı ve adı öyle oldu.


Dünyada ve ülkemizde ritime, daha çok da Doğu ritimlerine büyük bir ilgi var. Bunun nedenini neye bağlıyorsunuz?


Çünkü Doğu’da gizem var, sır var. Avrupa’da bu derin tarihi yaşayamazsınız. Ortadoğu medeniyetin, kültürlerin beşiğidir. Bu ritmler bize çok samimi geliyor ve o nedenle seviyoruz.    


Darbuka denince insanların aklına ya roman havaları ya da arap ezgileri geliyor. Neden sadece bunlarla birlikte anılır darbuka?

Darbuka hem oyun havalarıyla doğdu. Televizyonlarda darbuka çalan birinin yanında dans eden birileri oldu o nedenle böyle tanındı. Ancak bütün enstrümanlar çok derindir, siz oynatmak için çalıyorsanız o oynatır. Sizin durumunuzdur enstrümana yansıyan. Darbuka popta, yada başka tür müziklerde de kullanılmaya başladı. Darbuka hakettiği yeri almaya başladı. Dipte duran enstrüman artık değeri almaya başladı.


“Galata Ritimhanesi’nde hem öğrenensiniz, hem de öğreten”


Galata Ritimhanesi’ni kurdunuz. Okul olmadığını, ritim üretilen bir kolektif ritm merkezi olarak nitelendiriyorsunuz. Neden okul değil?

Ben burda darbukayı, hayata bakıımı paylaşıyorum. Amacım öğretmek değil, paylaşmaktır. Rutin hayattan kopmayı sağlamaya çalışıyoruz. Burada öyle serüvenler yaşıyorlar ki kimyalarımız değişiyor. Kimse buraya profesyonel kaygıyla gelmiyor. Her şeyi sohbet edip, paylaşıyoruz, yasaklar yok. Burası o nedenle bir okul değil; yaşam merkezi, soluk alma yeri. Burada hem öğrenensiniz, hem öğreten. Önemli olan öğrencilerimin pozitif olarak, bilgi dolu işlerine dönmesi amacımız.


Buradaki çalışma sisteminiz nasıl?


Ben kendimi yetiştirdiysem burada herkesi öyle yetiştiriyorum. Gayet doğal bir ortam, kendimde var olan herşeyi karşımdakine yaşatmaya, öğretmeye çalışıyorum.


Derslere ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ciddiye alınmamış tek enstrüman darbuka. O nedenle de okulu olmadı. Burası darbukanın öğretildiği tek yer. İlgi ise muhteşem. Talepler artarak devam ediyor. Yurtdışından da öğrencilerimiz oluyor. Her zaman ne kadar ne olmak istiyorsan o oluyorsun ve burada da aynı şey geçerli; bir sene içinde darbuka da köklü değişimler elde edebiliyorlar. Buraya girip ritm öğrenemeyecek kimseyi tanımıyorum. Doktorlar, tiyatrocular öğrenciler herkes burada kendini bulabilir, rahatlayabilir ve aynı zamanda birçok şey öğrenebilir.

Bu ‘yaşam merkezi’ni yurtdışına taşımak istiyor musunuz?

Hayır düşünmüyorum. İstanbul dünyanın en önemli şehri. Tüm kültürler burada paylaşılıyor. O nedenle burası benim için yeterli.


‘Yaşam merkezi’nizden beklentileriniz neler?

Buradan çok önemli değerler çıkartmak istiyorum. Öğrencilerimden büyük bir ritm grubu yapmak istiyorum. Birlikte çıkıp sololarımızı, kompozisyonlarımızı paylaşmayı isterim.


Yeni bir projeniz var mı?

Albümle ilgili olsun, konserler olsun birçok proje var. Her sene albüm çıkartayım gibi bir endişem yok, önemli olan yaptığım müziğin samimi olması.

Ritm dünyasında yer almak isteyenler için önerileriniz neler?

Sadece samimi olsunlar. Gerçekten isteyerek yapılan her şey çok güzel oluyor. Samimi olan başarıyı yakalamış demektir.


Galata Ritimhanesi için, http://www.misirli-ahmet.com/


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon