Yerel Yönetimler, Demokrasi ve Katılım

Yayınlanma: 01.03.2009 - 07:42
Abone Ol google-news

Yaşadığımız kentlerde, insanı temel alan, kültür ve sanata karşı saygılı, demokrasiyi ve katılımcılığı içine sindirmiş, cumhuriyet değerlerine sahip çıkan, belediyeleri “gericiliğin” ve “tarikatların” oyun alanı olmaktan çıkaracak kent yönetimlerinin işbaşına gelmesi için, enerjilerimizi ortaklaştırmak ve bu konuda toplumu aydınlatmak hepimizin ortak sorumluluğu olmalıdır.

Yerel seçimlerin yaklaştığı bugünlerde en büyük problem katılım ve demokrasinin hayata geçirilmesidir. Toplumcu bir program etrafında kentin örgütlenmesinin araçlarının yaratılması, kentte yaşayan bütün aktörlerin ortak sorumluluğu olmalıdır.

Kentlerimiz hızlı bir değişim ve dönüşümiçerisinde, ancak değişimi belirleyen temel politikaları ne yazık ki kentin gerçek dinamikleri yerine, küresel sermaye belirlemekte, kent toprakları kamu ve toplum yararı bir yana bırakılaraksaldırılaraaçık hale getirilmektedir.

Küresel politikaların bütün dünyada uygulanmaya başlaması ile birlikte, kent politikalarının odağındaki yurttaş kavramının yerini müşterikavramı almıştır. Görevi yurttaşlarına, sağlıklı, güvenli yaşam alanları sunmak olması gereken yerel yönetimlerin, sosyal politikalardan uzaklaşmalarına neden olmuştur.

Bu uygulamalar sonucunda, siyasal iktidar yerel yönetimler eliyle politik birlikteliğini güçlendirmekte, kendi elitleriniyaratmakta, diğer taraftan da toplumu kendi ideolojik yaklaşımıdoğrultusunda şekillendirmeye çalışmaktadır.

Yapılan son genel nüfus sayımında, genel nüfusun yüzde 70.5inin kentlerde yaşamakta olduğu belirtilmekte ve bu sayının giderek artacağı sosyal araştırmacılar tarafından ifade edilmektedir. Ekonomik, sosyal vb. nedenlerle kente göç, kentlerde barınma, çalışma ve sosyal gereksinimlerinin karşılanması, eğitim, sağlık, kültür vb. sorunlara dönük tedbirlerin şimdiden planlanmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Kentler, yönetilmeyi ve yalnızca hizmet almayı bekleyen değil, kent yaşamını ortaklaşa bir etkinlik alanı olarak gören, ortak sorunlar karşısında birlikte hareket edebilen, katılım ve paylaşımla yaşanabilir yerler haline gelebilir.

Kentlilerin yaşadıkları yeri sahiplenmelerinin temelinde, kent yönetiminden sorumlu olan kimselerin karşılıklı güven ortamını sağlamasının yattığı açıktır. Kentliler ancak bir güven ortamında yönetime katılabilirler.

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında; yurttaşların kamu işlerinin sevk ve idaresine katılma hakkının demokratik bir ilke olduğu ve bu hakların doğrudan kullanım alanının yerel düzeyde olduğunun altı çizilmiştir.

Avrupa Kentsel Şartında ise yerel demokrasi açısından yerel yönetimlerde halkın doğrudan katılımının sağlanmasının önemine dikkat çekilmiş ve kentte yaşayan yurttaşların temel hakları sıralanmıştır.

Avrupa Kentli Hakları Deklarasyonunda da katılım hakkına yer verilerek, kurum ve kuruluşlar arasındaki dayanışmanın esas olduğu kent yönetimlerinde; gereksiz bürokrasiden arındırma, yardımlaşma ve bilgilendirme ilkelerinin sağlanması şartı getirilmiştir

Kamu yararını öne çıkaran toplumcu bir belediyecilik anlayışının yeniden iktidarolmasının yolu, kentin bütününü kucaklayacak olan bir programı, kentin diğer aktörleri ile birlikte oluşturmaktan geçmektedir.

Bu kapsamda aklın ve bilimin önderliğinde, birlikteliği yeniden inşa etmek, halkın sorunlarına sahip çıkmak ve çözüm üretmek, yerel iktidaragiden yolda önemli bir aşama olacaktır.

Bu bağlamda;

* Kent bilincinin geliştirilmesi için yapılacak çalışmaların örgütlenmesi,

* Engelli yurttaşların kente ve kent yönetimine katılımlarının sağlanması,

* Kadınların kent ve çalışma yaşamına katılmaları için sosyal projelerin geliştirilmesi,

* Yaşlılar, gençler ve çocuklar için katılım mekanizmalarının oluşturulması,

* Muhtarların katılım konusunda daha etkin hale getirilmesi,

* Site ve sokak örgütlenmelerinin oluşturulması,

* Mahalle / semt meclislerinin oluşturulması,

* Kent konseylerine işlerlik kazandırılması,

* Kent planlaması, kentsel tasarım, mimarlık vb. konularda ilgili meslek odaları ile birlikte karar süreçlerinin örgütlenmesi,

* Sivil toplum kuruluşları, tüketici dernekleri ve hemşeri dernekleri ile ilişkilerin kurumsal düzeyde sürdürülmesi ve danışma kurullarıoluşturulması,

* Belediye hizmetlerinin denetiminin açık, şeffaf, anlaşılır ve denetlenebilir hale getirilmesi,

* İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi üyelerinin belirlenmesinde, nitelikli kadroların seçimi konusunda demok-ratik ve katılımcı bir yaklaşımın hayata geçirilmesi gereklidir.

Toplumcu bir belediyecilik anlayışının geçmiş yıllardaki deneyimleri ve örgütlenme anlayışları bizim için önemli bir birikim ve kaynak oluşturmaktadır.

70’li yıllarda, çevreci ve toplumcu bir mimar olan Jaime Lerner, üç dönem boyunca Curitibada (Brezilya) belediye başkanlığını yürütmüş ve katılımcı belediyecilik anlayışı ile dünyada birefsanehaline gelmiştir.

Aynı yıllarda ise ülkemizde; Avrupada esen sol rüzgârların da etkisi ile toplumcu belediyecilik yaklaşımı ilk olarak Ankarada mimar Vedat Dalokay, İstanbulda Ahmet İsvan ve İzmitte Erol Köse döneminde yaşama geçirilmiştir.

1980 öncesi Fatsada hayata geçirilen ve o dönemin siyasal koşullarında bir ilk olan devrimci belediyecilikanlayışı, Fikri Sönmez başkanlığındaki Fatsa Belediyesinde söz, karar ve yetkinin halkta olduğu bir çalışma temel alınarak başarıyla uygulanmıştır.

Yaşadığımız kentlerde, insanı temel alan, kültür ve sanata karşı saygılı, demokrasiyi ve katılımcılığı içine sindirmiş, cumhuriyet değerlerine sahip çıkan, belediyeleri gericiliğinve tarikatlarınoyun alanı olmaktan çıkaracak kent yönetimlerinin işbaşına gelmesi için, enerjilerimizi ortaklaştırmak ve bu konuda toplumu aydınlatmak hepimizin ortak sorumluluğu olmalıdır.

H. Ali Ulusoy / Mimar


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler