8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve Medya

Yayınlanma: 07.03.2009 - 06:51
Abone Ol google-news

Somut araştırma verileri de göstermektedir ki, kadın medyada gerek istihdam, gerek konu olma açısından yerleşik egemen düşüncenin ayrımcı yaklaşımlarına hedef olmaktadır. Seçme ve seçilme hakkına 1934 yılında erişen Türk kadını ne yazık ki, bu ayrıcalığını 2009 yılında medya boyutuyla yaşama şansını yakalayamamıştır.

Yeni tapınaklar ve tapınma biçimleri, takvim üzerinde koyu biçimde belirlenmiş her hücreyi kendine bir fırsat olarak değerlendirir. Olanaklı olsa, herkesin doğum gününü belirleyip, tapınmak üzere tapınaklara davetiye çıkaracaktır. Aslında olanaksız da değil, çünkü her şeyin kayıt altına alındığı bir düzenekten söz ediyoruz. Doğum günleriniz GSM operatörlerinin bilgisi dahilinde değil mi?.. Doğum günlerinde cep telefonlarına gelen mesajlar nereden? Kuşatılmış bir dünyadan, daha doğrusu bütünüyle insanlığı sarmalayan bir ağdan ve onun kollarından söz etmek olasıdır. Takvimin ilk etkinliği, “Sevgililer Günü”, ardından “Dünya Kadınlar Günü”, derken “Anneler Günü” ve “Babalar Günü”… Bayramlar, yeni yıl… Tümüyle tüketim odaklı yaklaşımıyla anılan günler. Anlamından, özünden soyutlanarak ifade edilmeye çalışılan ve gerçekliğinden koparılan günler…

Eşitlik için mücadele

Bunlardan biri de hiç kuşkusuz 8 Mart’tır. 8 Mart’ın 1857’de ABD’de yaşanan bir direnişte 100’ün üzerinde kadının ölümüyle sonuçlanan bir olay üzerine gündeme geldiğini hangi televizyon kanalında izlediniz? Hangi gazete, 8 Mart’ın ABD’de 1857’de kadın işçilerin ölümü üzerine Clara Zetkin’in teklifiyle II. Enternasyonel’de “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kabul edildiğini yazmıştır? Clara Zetkin’in kim olduğunu, biyografisini, “eşitlik” için mücadele eden bir simge olduğunu hangi radyoda, köşe yazısında okudunuz?.. Haksızlık etmemek gerekir, elbette, bunları anlatan, aktaran televizyon ve radyo kanalları, gazeteler, dergiler olmuştur. Ancak, bunun yaygın bir biçimde gerçekleştiğini söylemek olası mıdır? Sıkça başvurulduğu gibi mikrofonu alıp sokak söyleşileri yapsalar, bugünün anlam ve önemi için ne diyecekler? Kaç kişiden gerçekten bu olayın nedeni hakkında, geçmişi hakkında bir şeyler duyabileceklerdir?

Böyle olması çok doğaldır. Medya üzerinde yapılan araştırmalar göstermektedir ki, medyada kadınların ciddi bir temsil sorunu vardır. TÜİK verileri gazetelerde/dergilerde çalışan kadınların ancak yüzde 27.1 gibi bir oransal yoğunlukta olduğunu göstermektedir. TÜİK yazılı medya istatistikleri gösteriyor ki, medyada kadınlar üçte bir oranında var olabiliyorlar.

Medyada kadının temsili

Kuşkusuz bunlar resmi veriler, ancak bu gerçeklik, medya için ileri sürülen tezleri de güçlü kılmakta ve anlam kazandırmaktadır. Medyada erkek egemen bir söylemin varlığını ileri sürenler ne kadar haksızdır? Medyada kadının yer almadığı bir ortamda, böyle bir söylemin engellenmesi mümkün müdür? 2009 yılı 8 Mart’ında dün olduğu gibi bugün de medyada kadının bir temsil sorunu yaşadığı bir gerçektir.

Öte taraftan temsil sorunu, aynı zamanda kadının medyada karar noktasındaki etkinliğinin de düşük düzeyde olduğunu göstermektedir. Kadın dergileri, magazin, mutfak, dekorasyon gibi alanları saymazsak, medya kuruluşlarının önemli bir bölümünde istihdamda düşük yoğunluğa sahip kadınların aynı zamanda üst düzey görevlendirme anlamında da sıkıntılı bir tabloyla temsil edildiği görülmektedir. Siyasette kota uygulamalarıyla ya da “pozitif ayrımcılık” olarak adlandırılan arayışlarla çözüme ulaşmaya çalışanların, medya için nasıl bir öneriyle ortaya çıkacakları da ayrı bir merak konusudur.

Medyamızın önemli sıkıntılarından biri de hiç kuşkusuz özel hayatın gizliliğinin, kişi hak ve özgürlüklerinin ihlalidir. Toplumsal yarar, çıkar, düzen de göz ardı edilen kavramlar arasındadır. Ne yazık ki, bu konularda da ihlalin çok somut örneklerine rastlanmaktadır. Bu konuda yoğunlukla tartışılan iki önemli örnek var. Biri 11 Eylül’de ABD’deki saldırılar sonrası görüntülerin medyaya yansıtılma biçimidir. Diğeri örnek de Hollanda’da gerçekleşen uçak kazası sonrası Hollanda makamlarınca yaşamlarını yitirenlerin isimlerinin ailelerin rızası olmadan açıklanmamasıdır. Cinsel suç mağduru olan birisinin resminin basılması ve isminin açıklanması açısından yasal kimi yaptırımlara, düzenlemelere karşın ihlallerin gerçekleştiği bilinmektedir. Bu anlamda özellikle “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” (CEDAW) ve “Avrupa Sınır Ötesi Yayın Sözleşmesi” gibi uluslararası kayıtlar, kimi sınırlamalar, görevlendirmeler ve sorumluluklar yüklemektedir. Ancak bu sorumlulukların, görevlendirmelerin yeterince içselleştirildiğini söylemek olası değildir.

Birleşmiş Milletler, II. Enternasyonal sürecinden yıllar sonra 8 Mart’a resmi bir nitelik kazandırma yoluna gitmiştir. Ancak bu gecikmeyle birlikte bu konuda uluslararası girişimlerin desteklendiği ve uygulamaya konulduğu da bilinmektedir. Küresel Medya İzleme Projesi (Global Media Monitoring Project-GMMP) kapsamında 2005 yılında 76 ülkede 13 bin haber üzerinden yürütülen araştırmada, kadının bu haberlerde konu olma oranının yüzde 20’ler düzeyinde gerçekleştiğini belirtmektedir. Üstelik bu belirleme içerik boyutuyla irdelendiğinde ağırlıklı olarak “eğlence” ve “cinsiyet” odaklı bir yoğunluk tespit edilmiştir.

Egemen düşüncenin hedefi

Araştırma sonuçlarının ötesinde denilebilir ki, kadın genel olarak ekranlara, yazılı basına; tacize, tecavüze uğrayan, çaresiz, güçsüz, otorite sahibi olmayan, ağlayan, çaresiz bir kimlikle yansıtılmaktadır. Bunun ötesinde denilebilir ki, medyanın aynı zamanda kadına rol, görev tanımlaması yapmaktadır. Nitekim RTÜK kaynaklı bir araştırma göstermektedir ki, TV programlarında kadınlar yüzde 40 oranında “anne”, yüzde 19.9 oranında “cinsel nesne olarak”, yüzde 10 oranında “eş” olarak sunulmuştur. Kadının “başarılı kadın” olarak sunumunun ise yüzde 8.9 olarak gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Somut araştırma verileri de göstermektedir ki, kadın medyada gerek istihdam, gerek konu olma açısından yerleşik egemen düşüncenin ayrımcı yaklaşımlarına hedef olmaktadır. Seçme ve seçilme hakkına 1934 yılında erişen Türk kadını ne yazık ki, bu ayrıcalığını 2009 yılında medya boyutuyla yaşama şansını yakalayamamıştır. 1857’den beri tam 152 yıl geçmiştir. 152 yıllık sürecin getirdiklerinin sağlayacağı kazanımlarla, yakın bir gelecekte, evrensel boyutlarda bir değişime uğrayacağı umuduyla, 2009 yılının 8 Mart’ı tüm kadınlarımıza kutlu olsun.

 Prof. Dr. Suat Gezgin İ.Ü. İletişim Fakültesi Dekanı


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler