Sonsuz Evrim Süreci...

Tarihin hiçbir döneminde bilim ve sanatı dışlayan bir toplumun uygarlık yönünden yüceldiği görülmemiştir. Sadece kaba güç ve yok etme üstünlüğüne dayanan yönetimler kalıcı olamazlar, uygarlık kanıtı eserler bırakamazlar.

Yayınlanma: 07.04.2009 - 05:56
Abone Ol google-news

Günümüzdeki bilim düzeyi ve teknolojik olanakların elverdiğince yapılan saptamalara göre Evrende yüz milyardan fazla gökada (galaxi) bulunmaktadır. Yerküremizin de bulunduğu Samanyolu gökadasında ise gene yüz milyardan fazla yıldızın varlığı saptanmıştır. Gözlemevlerinde yapılan incelemelerde, uzayda yeni yeni bulutsuların (Nebula) oluştuğu görülmekte, yıldız patlamaları (Süpernova), kara delikler saptanmakta, kozmik boyutta birEvrimsomut olarak gözlenmektedir. Bütün bu gerçekleri bilmemizi sağlayan astronomi bilimi, insan zekâsının en eski uğraşlarından birisi olduğu gibi, çağdaş bilimsel araştırmaların da en coşku veren ve en hızlı gelişen dallarından birisidir.

Sadece son yüzyıl içinde edinilen bilgiler, madde, enerji, evrenin oluşumu ve yaradılış konusundaki düşüncelerin büyük değişimlere uğramasına neden olmuş, dogmalarla koşullanmışların dışında kalan herkesin benimsediğiKozmik Evrimin varlığını gözler önüne sermiştir.

Ülkemizde bugünlerde anlamsız tartışmalara neden olan Charles Darwinin Evrim Kuramını, kısaca değindiğimiz çağdaş bilgilerin ışığında tartışmak bilimsel zorunluluktur. Kuramın öne sürüldüğü iki yüz yıl öncesinde gerek Makrokosmos (Makro Evren), gerekse Mikrokosmos (Mikroskopik Evren)konusundaki bilgiler bugüne kıyasla önemsenmeyecek boyutlardaydı. Özellikle yerkabuğu derinliklerinde bulunan fosillerin incelenerek yaşlarının belirlenmesinde zorluklar çekilmekteydi. Daha sonraki dönemlerdeArkeoloji”, “Paleontoloji ve Antropolojibilimlerindeki gelişmelerin yanında, özellikle radyoaktivitenin bulunması ve bu yolla fosillerin yaşlarının belirlenmesi, verilerin değerlendirilmesini kusursuz denilebilecek duruma getirmiştir.

Fosil ve diğer kalıntıların yaşlarının belirlenmesi günümüzde en sık olarak radyoaktif karbon ya da daha duyarlı bulunan radyoaktif potasyum ile yapılmaktadır. Dört buçuk milyar yıl önce oluştuğu düşünülen yerküremizin en derin katmanlarında bulunan ilk canlı türlerinin kalıntıları deniz alglerine ait olup, yaşları üç milyar yıl kadar geriye uzanmaktadır. Giderek daha üst katmanlarda daha yakın döneme ait kalıntılar saptanmaktadır.

Örneğin dinozor kalıntılarının yaşı yüz, yüz elli milyon yıl kadar eski dönemleri göstermektedir. İlk insanımsıların (hominid) kalıntıları ise ancak iki milyon yıl ya da biraz daha fazlasına kadar uzanabilmekte, bugünkü insan soyu olanHomo Sapiense ait ilk bulgular ancak elli bin yıl öncesine dayanmaktadır. Bu verilerin ışığında yapılan değerlendirmelere göre tüm canlıların, evrime inanmayanlarca belirtildiği gibi, tümünün hep birlikte aynı zamanda oluştuğu düşüncesi, saptanan gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Eğer türler hep birden oluşsaydı, yerkürenin bütün katmanlarında bütün türlere ait fosil ve kalıntıların saptanabilmesi gerekirdi.

Evrimin sürekliliğinin bir diğer kanıtı da tıp biliminde sıkça rastlanan antibiyotiklere dirençli mikroorganizma türlerinin ortaya çıkması olayıdır. Özellikle bulaşıcı hastalık etkeni mikroorganizmalara karşı kullanılan antibiyotik türü ilaçların bir süre sonra etkinliklerinin azaldığı sıkça gözlenmektedir. Bu olayın nedeninin kullanılan ilaca karşı dirençli yeni türlerin oluşmasıyla gerçekleştiği kesin olarak saptanmıştır. Bu gerçek evrim olgusunun yaşanan günler içinde de sürgit devamlılığının bilimsel olarak saptanmış kanıtıdır.

Zamam zaman ortaya çıkarak salgınlar yapan virus hastalıkları da elverişli ortamlarda bugüne kadar var olmayan virüs türünde mikroorganizmaların evrildiğinin diğer bir kanıtıdır. Örneğin daha önce varlığı saptanmamış olan AIDS hastalığını oluşturan HIV virüsü ve kuş gribi hastalığının etkeni olarak bilinen virüs, bu türden mikroorganizmaların evrilmiş yeni ürünleridir.

Çağdaş yöntemlere dayanarak yapılan tüm bilimsel araştırmalar doğada evrimin, sadece yerküremizde değil, tüm uzayda Kozmik Evrimboyutlarında var olduğunu, madde ve enerjinin etkileşim ve dönüşümleri yoluyla gerçekleştiğini göstermektedir. Bilimsel veriler bu kadar güçlü olduğu halde gerçekleri saptırmakta direnmek ancak bu sapkınlıktan özel çıkar umanların tutumu olabilir.

Tüm yerkürede olduğu gibi ülkemizde de halk kitlelerini yoz eğitim ve dogmalarla koşullandırarak ümmet ve kul düzeyinde tutmayı kolay yönetim için gerekli bulanlar hep bilim ve sanata karşı çıkanlardır.

Bu tür düşüncelerin geçerli olduğu ülkelerde yönetimleri tedirgin edenler de her zaman zorbalığa karşı direnen bilim adamları ve sanatçılar olmuşlardır. En zorba yönetimlerin bile bilgi ve yeteneği kaba güçle ele geçirememeleri bu tür düşmanlıkların altında yatan nedendir.

Tarihin hiçbir döneminde bilim ve sanatı dışlayan bir toplumun uygarlık yönünden yüceldiği görülmemiştir. Sadece kaba güç ve yok etme üstünlüğüne dayanan yönetimler kalıcı olamazlar, uygarlık kanıtı eserler bırakamazlar. Günümüz müze, galeri ve kitaplıklarını dolduran eserler hep bilim ve sanata değer veren, bilim ve sanatın özgürlüğüne saygı duyan yönetimlerin geçerli olduğu uygarlıklardan kalmadır. Unutulmamalı ki: Toplumlarda bilim ve sanat ya özgür olarak vardır ya da yoktur.

Kaynaklar:

Darwin, C., Türlerin Kökeni. Onur Yayınları. 1984.

Kaufmann, W.,J., Evrenin Evrimi ve Yıldızların Oluşumu. Arkadaş Yayınları. 1979.

Silk, J., Evrenin Kısa Tarihi. TÜBİTAK Yayınları. 1997.

Hoagland, M.B., Hayatın Kökleri. TÜBİTAK Yayınları. 2003.

Ditfurth, Hoimar Von., Dinozorların Sessiz Gecesi. Alan Yayıncılık. 1990

Prof. Dr. Abidin KUMBASAR


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler