İnsanlık halleri

Teoman üç yıllık bir aradan sonra “İnsanlık Halleri” albümü ile döndü. Bu albüm de eskilerin devamı. Yani melankolik ve depresif. Teoman dinleyicilerini karanlık sulara çeke dursun, aşka inancını ve hayata umudunu bir parça da olsun koruyor, en azından deniyor. Elbette bunu da kendi bildiği gibi yapıyor.

Yayınlanma: 29.04.2009 - 12:00
Abone Ol google-news

Teoman rock müziğin spot ışıkları altında en çok parlayan ve eleştirilen isimlerden. Gerçi bu onun umurunda değil, belki çekiciliği de orada. Mutluluğu aramıyor, böyle huzurlu. Albümlerinde eksik kalanları sinemayla kapattığını düşünüyor. Yeni senaryo projeleri var, ama önünü tam göremiyor. Bir daha albüm yapmak istemiyor. Bazen şarkı sözlerini bile unuttuğunu söylerken, keyifsiz. Teoman bu, elbette ne yapacağı belli olmaz. Konser öncesinde kulise ulaşan “Teoman” çığlıklarını annesi saçlarını okşarken dinleyen de, o değil mi?


-Yeni albümünüz “İnsanlık Halleri” karanlık, depresif ve yorucu derecede melankolik. Yani yüzde yüz Teoman. Hiç mutlu olamıyor musunuz?

Mutlu olduğumda üretemem. Hem şarkı ortamını kendi yaratır. Geceleri, evde yalnız olduğumda yazmaya başlarım, o zaman da depresifimdir. Yani haziran sıcağında, Bodrum'da bunları yazamam.

 

-Bundan sıkıldığınız olmuyor mu?

Benim alanım, karanlık sular, diğerlerini beceremiyorum. Hem albüme her halimi de koyamıyorum. “İnsanlık Halleri”nde en azından, umutlu ve aşkı hissettiren şarkılar da yazdım. Yine de maraz olmadan şarkı yazmam, üretmem imkansız. Eskiden yazdıklarımın hayaletleri de beni bırakmıyor, başlangıcımdan çok uzağa gidemiyorum. Eğlenceli işler yapmayı denedim, olmadı. Serdar Ortaç'a rakip olmak istemiyorum, ama şarkılarımı dinlerken insanların eğlendikleri de oluyor.

-Bu albüm öncesinde müzikle aranıza mesafe girdiğini ve müzikten soğuduğunuzu söylemiştiniz. Monotonluk başladı sanırım.

Kötü hissettiğim için yazmıyordum, yazmadığım için de kötü hissediyordum. Sürekli aynı şeyi yapmaktan sıkılıyorum, nereye atlayacağımı bilemiyorum. Sonra kendime geldim. Yine de pek bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Çok kitap okudum, kurgusal hiç bir şey yapmadım, bir tür öğrenci oldum ve ruhumu besledim. Mesela son iki yılda Orta Doğu tarihi okudum.

 

-Bir de televizyonlarda göründünüz, ama müziğinizle değil. Magazin programları için iyi bir malzemesiniz.

Evet. Özellikle de gece hayatı, aşk ve seks dendiğinde sürekli beni kullanıyorlar. Sırf bu anlayış yüzünden şarkılarımın heba olmasını istemiyorum. Elbette herkesin algısı farklı, kimsenin de suçu yok. Artık bunu değiştiremiyorum. Tek derdim daha fazla bu olayları beslememek. Zaten kendime sarhoş olan bir adam değilim, bununla ilgilenmiyorum, hayatımla yaşıyorum. Kendimden uzaklaşmanın o kadar savaşını veriyorum ki... Çemberin daralması beni çok rahatsız ediyor. Kalabalıkta yalnız kalıp boğulmak yorucu. Ben hâlâ çocuk gibiyim. Annem büyümeme izin vermiyor. Konser öncesinde kulise ulaşan “Teoman” çığlıklarını annemin koynuna başımı koyup, o saçlarımı okşarken dinliyorum. Yani tam alaturka, Türk usulü bir rock yıldızıyım. Televizyonda kötü bir haber çıkıyor, hemen halam arayıp bir fırça çekiyor, sonra da “sana katmer yaptım gel” diyor.

-Malzeme demişken albümdeki “Ruhun sarışın” da tam böyle bir şarkı.

O şarkıda epey kaşındık. Sözlerini Müge Emirgil'le birlikte yazdık. Yani suç ortağım Müge. “Ruhun sarışın” çok güzel bir metafor. Göndermesi de gayet açık.

 

- “İnsanlık Halleri”nde Hande Yener ve Atiye ile düet yaptınız. Nasıl oldu bu iş?

Farklı işler soluk aldırıyor ve yormuyor. Bu tarz müzikal ortaklıklarda “hayır” demeyi sevmiyorum. Yani kariyer planlarıma uyar mı uymaz mı düşünmüyorum, seviyorum ve yapıyorum. Zaten onlar da arkadaşlarım.

-Teoman'ın farklı bir söz evreni var. Yıpratıcı, bazen sıkıcı ve zor anlaşılan. “Sanki bir kız hep yürürdü yollarda, evimin önünde ayağını silerdi paspasa, kapımı açardı gümüş bir anahtarla, sevişirdik bazen”.  Böyle bir dizimi de sizden başkası bir şarkıda kullanamaz. Nedir bunun matematiği?

Bazen şarkı adına çok iyi bir gol atabileceğim halde elimi tutuyorum, yazmıyorum. Pop müzikteki gibi “zihne kanca takma” durumundan kaçmaya çalışıyorum. Eğer yirmi saniyesi olan bir reklamcı olsam daha vurucu sözler yazarım, ama benim kocaman bir albümüm var. Bir de ben olmadığımı yazmam, çizmem.

 

-Teoman ve İstanbul da ayrı bir konu. Şehirle ilişkiniz nasıl, eskisi gibi rahat yaşayabiliyor musunuz İstanbul'u?

Burada doğdum, burada büyüdüm, büyük ihtimalle burada öleceğim. Lou Redd için New York neyse benim için de İstanbul o. Ne kadar bunalsam, buradan kaçmak istesem de vazgeçemediğim, hastalıklı bir ilişkim var İstanbul'la ama bu şöhret oyunu yüzünden onunla rahat olamıyorum. Ben sokakta büyüdüm. Tüm İstanbul'u yürüyerek keşfettim. Şimdi onu yaşamayı özlüyorum. Başta ülkelere gitmemin sebebi de sıradan şeyleri rahat yapabilme özgürlüğümü kazanmak. Belki de ilk albümümü 29 yaşında değil de, 19'umda çıkarsaydım şöhreti heyecanla yaşayabilirdim.

 

-Peki yeni bir sinema çalışmanız var mı?

Albümlerimde bahsedemediğim, eksik kalan, müzikle tercüme edemediklerimi sinemada anlatıyorum. Filmleri de şarkı gibi yazıyorum. Kimseyi buna bulaştırmıyorum. Kendi çeperlerime tutunmaktan fazlası değil bu. Hem şu aralar önümü de tam göremiyorum. Eğer başarabilirsem bir daha albüm yapmak istemiyorum. Bu kadar yeter. Sekiz albüm, onlarca şarkı... Sözlerini bile unutuyorum. Albüm çıkarma defterini kapadım gibi geliyor ama belli de olmaz.
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler