Başarının ilk şartı kaliteli insanla çalışmak...

İyi matematik her şeyin temeli bence. Gençlerin çok iyi matematik bilmeleri lazım. Üniversitelere çağırıyorlar, gidiyorum. Moda’da 30 yıl gittiğim berber kafe oldu, manav öyle. Gıda mühendisi olan çocuğun aklında kafe açmak mı olur? Buna ben vizyonsuzluk diyorum.

Yayınlanma: 29.12.2018 - 18:27
Abone Ol google-news


Teşvikle sanayiinin gelişeceğine inanmıyorum ben. Öncelikle çiftçiye destek verilsin ki tarım kalkınsın. Türkiye’nin geleceği tarımda. Bir şirket yaşamak istiyorsa AR-GE yapacak zaten. Bunun merkezi, teşviki filan olmaz. Bizim de AR-GE merkezimiz var. Arkadaşlar prestij, dediler yaptık. Mümkün olduğu kadar devlete yük olmamak istiyorum. Gelirimizin 5,54 ünün AR-GE’ye ayırdık.

Fotoğraflar: Vedat Arık

Aromsa Genel Müdürü Murat Yasa (68), ülkesini yürekten seven bir iş insanı. Türkiye’nin ilk ve tek yerli aroma üreticisi. 1982 yılında kurduğu aile şirketi, bu yılı da büyümeyle kapatıyor. Yasa, Türkiye dışında yaşamayı hiçbir zaman düşünmemiş. “Çok güzel bir ülkemiz var maalesef kıymetini bilmiyoruz” diyor. Yasa’nın babası da Atatürk’ün öğrencilerinden. Anılarından söz ederken gözleri doluyor: “Babamdan çok şey öğrendim. Nasihat, en bedava know how’dur…Türkiye’yi seviyorum ama bugünkü Türk insanının karakterinden pek hoşnut değilim. Atatürkçülük heykelde, resimde kaldı. Hiç kimse fikirlerini benimsememiş adamın. İleri de gençlerin onu hatırlamayacaklarından endişe ediyorum. Ama yaşlı kuşaktan benim kuşağımdan  o sevgiyi görüyorsunuz.” Yasa ile Gebze Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikalarının biraz ilerisindeki yönetim ofisinde buluştuk.

Türkiye’den gitmek gündemde bu sıralar… Siz ne düşünüyorsunuz?

Üniversiteden mezun olduktan sonra çalıştığım şirket beni Fransa’ya staja yolladı. Bir meyve suyu fabrikasından iş teklifi aldım. Çok mutluydum. Aynı gece teklifi kutlamak için gittiğim otelin barında, tesadüfen İstanbul Büyükada’da doğmuş sonradan Fransa’ya yerleşmiş benden yaşça büyük biriyle tanıştım. Laf lafı açtı. ‘İyi öğretim eğitim almış herkes ülkeyi terk ederse Türkiye’yi kim kalkındıracak, Türkiye bir fırsatlar ülkesi’ dedi. Düşündüm. Adamın hakkı vardı. Ayrıca bu ülke bana İlkokulu, üniversiteyi bedava okutmuştu. Liseyi, baba parasıyla Saint Joseph’te okumuştum. Hakkım var mıydı bu fakir ülkenin bana yaptığı yatırımı başka bir ülkeye taşımaya? Kalırım korkusuyla ertesi gün stajı kestim ve Türkiye’ye döndüm. Babam, annem dışınnda herkes bana enayi gözüyle baktı. Hiç pişman değilim. Kafası çalışan insanların kalıp mücadele etmesi gerektiğine inanıyorum.

Gidenlere neler söylersiniz?

Gitmenin bir çözüm olacağına ve doğduğunuz bir ülke dışında mutlu olunacağına inanmıyorum. Ben bu ülkede doğmuşum, her şeyimi bu ülkeye borçluyum. Borcumu ödemem lazım. Mücadele etmem lazım gibi geliyor bana belki yanlış düşünüyorum ama... Filistin’ e bak. Memleketleri olsun diye ne mücadele veriyorlar, bizim gül gibi memleketimiz var ve kıymetini bilmiyoruz.

Başarınızı neye bağlıyorsunuz?

Ben kendimi yüzde 100 başarılı görmüyorum. Sadece yüzde 35 başarılıyım o da bu şirketi kurdum diye. Şirket benden sonra yaşarsa, yüzde 35 daha başarılı olacağım. Toplam yüzde 70’in üzerine çıkamayacağım. Çünkü ben ve benim jenerasyonum torunlarımıza, insanların mutlu olduğu refah içinde yaşadıkları eğitim seviyesi yüksek bir ülke bırakamıyoruz. Kızlarıma, şirkette ki çalışma arkadaşlarıma vasiyet ettim. Hoca musalla taşında hakkınızı helal ediyor musunuz diye sorarsa ‘yüzde 70 helal ediyoruz’ diyecekler.

Çalışanlar haftada üç saat yoga yapıyor. O üç saat mesaiye dahil. Şirketin tiyatro kulübü 24 Ocak’ta oyun sahneleyecek. Gezi ve kitap kulübü var. 24 Ocak’ta oyun sahneleyecekler. İngilizce hocası geliyor salı günleri. Yasa, “Çalışanlar istedi, ben de reddetmedim. Şirketi denetleyen tarafsız denetçilerden aldığım geri bildirim ekip arkadaşlarımızın bizimle çalışmaktan mutlu oldukları yönünde. Gelen ziyaretçiler burada herkesin yüzü gülüyor derler. Bizde çalışan sirkülasyonu azdır. Aromsa’da belli uzunlukta çalışmış tüm arkadaşların evi arabası vardır ve tatillerini evleri dışında geçirirler” diyor.

Hep birlikte başarılı olmaktan bahsediyorsunuz...

Tabii. Hep onu söylüyorum. Üniversiteyi bitirdim. Bu işi kurmadan çalıştığım özel sektörde şunu gördüm. Orada çalışma mutluluğun patronun kaprisine, görgüsüne, eğitimine bağlı . Adamın iki dudağı arasındasın. Bir gün bir şirket kurarsam diyordum, çalışanlara karşı dürüst olacağım ve onlara mutlu çalışacakları bir ortam sağlayacağım.

Başarının sırrını sorsam ne dersiniz?

Birincisi kaliteli insanla çalışmak. Ekip önemli. Burada 35 yıldır çalışan var benimle beraber. Onları kendi ailem gibi görüyorum. 83 yaşına kadar bir arkadaşımız vardı . İnsanları yaşlarına göre randıman verir veya veremez diye sınıflandırmak çok yanlış. O adamda fiziken enerji azalmış olabilir belki ama kafasındaki enerji gençleri cebinden çıkarır.

Başka?

Bugünün işini yarına bırakmayacaksın . Ben Pazartesi e-posta kutumda 0 mesajla haftaya başlarım. Tüm müşteri raporlarını okurum. Dürüst olacaksın. Verdiğin sözün daima arkasında olacaksın. Sabah traş olurken aynaya baktığında kendinden nefret etmeyeceksin. AR-GE’ye önem vereceksin, işini iyi bileceksin. Türkiye’de iki tip işadamı var. İşi bildiği için yapan bir de para yatırdığı için başarılı olması gerektiğine inanan. Ben hep birinciye inandım. Yurtdışındaki firmalar niye uzun yıllar devam ediyor? Organik olarak büyüyorlar. Öbür türlü parayı yatırdın ama neye yatırdın farkında bile değilsin… Son bir buçuk yılda 42 kişi geldi burayı satın almak için… İlk  başta sinirleniyordum. Adamları camdan atmak istiyordum.

Neden satmadınız?

Şirketi satarsam, paralı bir adam olurum çocuklarım, torunlarım dejenere olurlar . Ben onların normal bir insan olarak, hayatta çalışmadan mutlu olunmayacağına inanan cemiyete faydalı insanlar olarak yaşamalarını istiyorum. Diğer taraftan, 37 yıl önce işe başladığım zaman , firmalar bana inandı. Beni desteklediler, bana fırsat verdiler. Hep beraber bu günlere geldik. Onları yarı yolda bırakmak olmaz.

İlk satışımı aroma çikolata olarak yaptım. Piyasada 13 bin 800 TL’ye satılırdı. Ben 2300 TL’ye yüzde 20 karla teklif ettiğimde, herkes şaşırmıştı. Aromsa olmasaydı hala o fiyatlar geçerli olurdu. Bugün, Almanya’da 14 avroya satılan bir süt aroması sırf Aromsa piyasada diye Türkiye’de ve kuvvetli olduğumuz diğer ülkelerde 9-10 avroya satılıyor. Biz Türkiye’nin ve civar ülkelerin yerli üretim ve AR- GE yapan tek firmasıyız.

Bir şirket nasıl yönetilmeli?

Bir şirket belli bir seviyeye geldikten sonra önemli olan dört kriter var. Birincisi şirket artık o ülkenin malı. Vergi vereceksin. Benim için ülkeye yaratılan katma değer çok önemli. Bu konuda başarılı olduğumuzu düşünüyorum yayınlanan statistikler de bunu belgeliyor. İkincisi, çalışanlarını mutlu edeceksin. Üçüncü olarak , yakın sosyal çevreye şirketin katkısı olacak . Örneğin, yakın çevredeki ki okullara teknik destek ve takip, maddi imkanı olmayan gençlere eğitim, öğretim desteği gibi...

Dördüncü kriteri merak ettim...

Dördüncüsü de çevreye zarar vermeyeceksin. Doğa bizim malımız değil. Sonraki nesiller için bize emaneten veriliyor. Karbon ayak izimizi azaltıyoruz. Atıkları asgariye indiriyoruz. Mart sonu işletmeye alacağımız yeni laboratuvarlarımız Türkiye’nin ilk platin yeşil binası olacak. En baştan beri kafamda bu yukarıda saydıklarıma uygun bir şirket hayata geçirmek istiyordum. Gerçekleştirdiğimi düşünüyorum. Ödül aldık. Bu ödülü Aromsa’nın hak ettiğini düşünüyorum.

Aromsa, Deloitte Private tarafından Türkiye’de ilk kez hayata geçirilen “En İyi Yönetilen Şirketler” programında ödül aldı.

Çalışma temponuz nasıl?

Evin olduğu Moda ve Gebze deki fabrika arası 56 km. Trafikten etkilenmemek için mesai saatlerini çalışanların isteği doğrultusunda 07:30-16:30 arasına aldık . Sabah 05:15 te kalkıyorum. Altıda evden çıkıyorum. Altı buçukta buradayım. Patron işe en erken gelip, en çok çalışan olmalıdır. Haftada iki üç gün o saatte fabrikaları dolaşıyorum. Kimse etki etmesin, hataları kendim göreyim diye… Hata görürsem fotoğrafını çekip yetkili arkadaşlara anında e posta ile yolluyorum , düzeltmeleri için. Sonra büroma geliyorum. Arkadaşlar tadım yapmamı istiyorlar. Her gün tadım yapıyorum. Çok da seyahat ediyorum. Bu sene 140 gün seyahat etmişim. Bunların çoğu müşteri ziyareti oluyor. Benim gitmem etkili oluyor. Hem de piyasaları yakından takip edip yenilikleri aksamaları görüyorum.

Ya iş çıkışı?

Bazen evde de çalışırım. Eskiden iyi tenis oynardım. Klasik müzik takip ederim. Yürürüm eşimle. Küçük kızım , ben her işi çabuk ve acele yaptığım için bana Tezo der . Torunlarımı çok seviyorum.

Murat Yasa’nın babası Suat Yasa, devlet bursuyla, 1937 yılı sonlarında Belçika’ya kimya eğitimi görmeye gitti. İkinci dünya savaşının arifesinde, 1939 Temmuz sonunda, Belçika’nın Liege kentinden yola çıkarak, 25 günde İstanbul’a geldi. Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan’dan geçti. Yolda Alman ordusunun mevzilenmesine, Polonya sınırına gidişine tanık oldu. 10 Ağustos’ta Türkiye’ye geldi. O bisiklet Aromsa’nın girişinde cam bölmede sergileniyor. Suat Yasa, gönderdiği kartpostallarda, yolculuğunun en zor kısmının Balkan Dağları’nı geçemek olduğunu söylüyor. Yasa, 3 bin kilometreye yakın yol yapmış. 27 bin metre tırmanış gerçekleştirmiş...

Krizden nasıl etkilendiniz?

2007”de arkadaşlara dedim ki biz vadeli hiçbir şey almayacağız. Hammaddeleri filan. Hiç borçlanmadık. Tüm ödemeleri peşine döndürdük. Ben eski kafalıyım. Yan binayı almak istiyordum. Şirket tarihinde ilk defa kredi aldık, altı ayda kapattık. İş Bankası’nan başkasıyla çalışmam çünkü Türk  bankası. Arabalarımız Renault’dur bizim... Kara Cuma nın yaşandığı 2018 Ağustos unda çalışma arkadaşlarıma, “Krizden korkmayın ben size temiz ve düzgün bir şirket teslim ediyorum, sizden de sene sonunda artış bekliyorum.” Seneyi hem ciro hem de tonaj bazında ufak bir artışla tamamladık.

Türkiye’nin geleceğine dair birkaç umutlu söz istesek sizden…

Toplumun eğitimine, üniversitelere güvensem çok şey derdim ama eğitim ve öğretimin bu derece yerlerde süründüğü bir ülkede bana tek umut veren Türk insanın müteşebbisliği. Geçen yaz Newyork’ta Lincoln Center’ de eşimle birlikte bir konsere gittik. İkinci katta konser salonu. Arada katın tuvaletlerinin önünde müthiş bir kuyruk. Ya donunaza edeceksiniz ya da konserin ikinci yarısı kaçacak. Giriş katında ki tuvaletleri deneyeyim diye indim ki bomboş. Eşime, ‘Türkiye’de olsa birisi kapıda bilet keserdi’ dedim. Ancak düşündürücü olan Türk insanı, girişimciliği hep kurnazca kullanıyor,  akılla kullanmıyor. Ben kurnaz insanlardan hoşlanmıyorum.

GELECEK TARIM: Teşvikle sanayiinin gelişeceğine inanmıyorum ben. Öncelikle çiftçiye destek verilsin ki tarım kalkınsın. Türkiye’nin geleceği tarımda. Bir şirket yaşamak istiyorsa AR-GE yapacak zaten. Bunun merkezi, teşviki filan olmaz. Bizim de AR-GE merkezimiz var. Arkadaşlar prestij, dediler yaptık. Mümkün olduğu kadar devlete yük olmamak istiyorum. Gelirimizin 5,54 ünün AR-GE’ye ayırdık.

BAŞKA İŞ YAPMAM: Ben yaptığım işe ve iş ortaklarımıza saygı duyuyorum. Salt para kazanmak amacı ile inşaat, tekstil gibi başka işlere girişmem. Kendi müşterime rakip olmam. Aromsa’da bakımsız işe gelmek, sakal bıyık bırakmak filan da yasaktır. Herkesin tertemiz olması lazım. Mc Donalds’a çalışıyoruz. Her iki ayda bir tedarikçi ürünlerin değerlendirilmesi yapılıyor . En az yüzde 80’ ninde bizim ürünler en başarılı seçiliyor.

ÖĞRENCİYE DESTEK: Teknik lise öğrencisi çocukları alıyoruz. Önce İngilizce öğreniyorlar. Sonra da üniversiteye gitmek isteyenler veya doktora yapmak isteyenler oluyor. Şirket eğitim, öğretimin her türlüsüne destek oluyor. O gençler Aromsa’ya dönüyorlar ve ileriki yöneticiler olarak işlerine kaldıkları yerden devam ediyorlar.

 EĞTİMCİ YÖNÜ: Yasa,  İstanbul Üniversitesine Kimya bölümü mezunu. Babası devlet memuru olduğu için ona yük olmamak için üniversiteye yürüyerek gittiğini anlatıyor. Üniversiteyi okurken liseden bir hocasının isteğiyle ders vermeye başlıyor: Eşim der ki bu işi yapmasaydın bugün bir okulun veya üniversiten olurdu. Çok severdim ders vermeyi. Bu işe başladığımda da ders vererek geçindim zira Aromsa ilk bir iki sene para kazanmıyordu.  Ayda 150-160 saat ders veriyordum.

 ASANSÖRE BİNMİYOR: Bu dünya emanet bize. En iyi şekilde teslim etmemiz lazım. Apartmanda asansör aşağıdaysa, çağırmıyorum, merdivenlerden iniyorum. Eşim bir gün, merdivenlerde kafanı gözünü kıracaksın dedi. Asansörün 6 kat çıkıp inmesi dünyanın elektriğini harcıyor. Ayaklarım tuttuğu sürece merdivenden iner çıkarım. Otele gidiyorsun size verdikleri küçük sabunlar bitmiyor. Bir gün sordum, çöpe atıyoruz dediler. Şimdi o sabunu eve getiriyorum. Hayrettin Karaca’yı dinlemek bana bunu öğretti…

KIRMIZI EVE ÖZLEM: Dedesi 1895’te Moda’ya gelmiş. Doğduğu ev yıkılmış:  O evi hep özledim, o yüzden fabrikalarımızın duvarı hep kırmızıdır. Annem, babam oradaydı. Şimdi teyzem orada. Çocukluğumun sakız ağaçlarını , eski Moda’ lıları... Onları bırakıp başka yere gitmeyi düşünemiyorum. Size Moda ile ilgili eğelenceli bir anımı da anlatayım. 1971 yılında İngiltere’de okulda sınıfımda bir Kenyalı arkadaşım vardı. İki yıl önce oğlu İstanbul’a geldi. Oğluna arkadaşım araştır, bulmaya çalış demiş. Çocuk Kapalıçarşı’da deri ceket aldığı tüccara, eski adresimi gösterip babamın arkadaşını nasıl bulabilirim diye sormuş. Tüccar da ona ‘Moda’da doğan, Moda’da ölür’ demiş. Çocuk gelmiş, bizim eskiden oturduğumuz sokakta Murat Yasa diye bağırmaya başlamış. Tesadüf teyzem duymuş. Çocuğu ve karısını eve almış. Ben seyahatteydim. Çocuğu sayesinde arkadaşımla yeniden temasa geçmiş olduk.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler