Fuat Avni’ler nasıl yaşıyor?

Kurumların, kişilerin veya devletin sırlarını açık edenlerin günlük hayatı o kadar da kolay değil. Her zaman sessiz kalmanın yanında, hayatlarının farklı alanlarını birbirinden ayırmayı ve bu alanları kesiştirmeden yaşamayı da göze alıyorlar.

Yayınlanma: 29.06.2015 - 15:51
Abone Ol google-news

Kendilerini özgürlük savaşçısı olarak adlandıran ve kapalı kapılar ardında dönenleri ortaya çıkartan WikiLeaks sayesinde, bu hafta içi ABD’nin son üç Fransa cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Nicolas Sarkozy ve François Hollande’ı gizlice dinlediğini öğrendik. Türkiye’de de benzer şekilde hükümetle ilgili iddialar yayınlayan Fuat Avni adlı Twitter hesabının sahibi de gizliliğini korumayı başarıyor.

İngilizcede düdüğü çalan anlamına gelen ve tıpkı faul yapıldığında oyunu durduran hakemler gibi işlev gören “whistleblower”lar, genellikle etik bir sebeple, insanlardan saklanmaması gerektiklerini düşündükleri bilgileri açığa çıkarıyor. Bu kişi veya gruplar ülkelerin gizli servislerinden ve polisin bilişim şubelerinden ABD’nin istihbarat eğitimlerinde verdiği OpSec (operasyon güvenliği) sistemiyle saklanıyor. Ancak bunun faturasını zorlu bir hayat sürerek ödüyorlar. 

 

Çok kimlikli ve sessiz bir yaşam 

ABD’nin uzun yıllardır ajanlarına verdiği OpSec eğitiminde baş prensip, işi ve kişisel yaşamı ayırmak. Hayatın hücrelere bölünmesi ve hiçbir hücrenin temasa geçmemesi gerek. İş her farklı bilgi kaynağı için ayrı kimlik yaratmakla başlıyor. Whistleblower’ın yaratılan kişiliklerin özelliklerine uygun davranması, belirli bir geçmiş oluşturup iletişimini buna göre sürdürmesi zorunlu. 

İkinci adım, sessiz kalmak. Bir olaydan sadece bilmesi gereken kişilere ve bilmesi gerektiği durumlarda (buna “need to know basis” prensibi deniliyor) bahsedilebiliyor. Bu iki aşama yalnız bir yaşam sürmenin ve kimseyle hiçbir şeyi konuşmama evresinin sadece başlangıcı. Birçok ajan, whistleblower ya da gizli işler çeviren insan bu aşamayı tamamlayamadıkları için kimliklerini ele veriyor.

Üçüncü aşama da pek kolay değil. Her kaynakla iletişim için ayrı bir bilgisayar ve telefona ihtiyaç var. Web kamerası ve mikrofonu olmayan, dinlenmesi güç bir bilgisayar… Satın alma işlemlerinin takip edilememesi için sadece nakit ya da dijital para birimi Bitcoin’le yapılıyor. Daha sonra bu bilgisayara bir alt işletim sistemi kuruluyor ve tüm sistem kayıtları kapatılıyor. Tüm iletişim sanallaştırma ile girilen bu alt sistemden yapılıyor. Böylece bilgisayar ele geçirilse bile hem içerisinde kişisel bilgi bulunmuyor hem de kayıt tutulmadığı için kayda değer bir şeye ulaşılamıyor.

Bilgisayar ve telefonu da pili takılı ya da açık bırakmak kritik bir “hata”. Birçok güvenlik uzmanı bu cihazlara uzaktan erişebiliyor ve konumlarına kadar birçok veriyi elde edebiliyor. Bunu önlemenin yolu, bilgisayarı tamamen kapatmak, telefonu ise pilinden ayırarak anti-statik bir poşette tutmak.

Whistleblower için internete bağlanmak da büyük bir dert. Ev veya işteki interneti kullanmak ya da bir kişi adına kayıtlı telefondaki mobil interneti kullanmak yakalanmaya davetiye çıkartıyor. Güvenli bir kablosuz ağ bulmak gerek. O da yeterli değil, ülkemizde çeşitli site yasaklamaları sonrasında birçok kişinin haşır neşir olduğu VPN’lerin (sanal özel ağ) kullanımı tavsiye ediliyor, böylece IP adresine erişim zorlaşıyor. Ancak o da bir şartla: TOR adı verilen ağa bağlandıktan sonra. TOR ağı, kimliğinizin tespit edilememesi için kayıt tutulmadan ve şifreli bir şekilde iletişim kurmayı sağlıyor. Kısaca, internetin karanlık tarafına açılan kapı anlamına geliyor.

Akıllı telefon kullanmamak, internete bağlanmamak, GPS’i kapalı tutmak, farklı bir kimlikle telefon hattı satın almak, telefonu sahte kişilerle doldurmak, gerçek aranacakları telefona kaydetmemek ve rastgele aramalar ve kısa mesajlarla telefon aktivitesini kafa karıştırıcı hale getirmek hayatın bir parçası haline geliyor. Her telefonun birbirinden farklı konumlarda saklanması da önem taşıyor. 

 

Onların çektiğini ajanlar çekmedi 

Bu kişiler şahsi ile gizli işler için kullanılan telefonu asla yan yana getirmiyor, hatta birini kapadıktan sonra diğerini açmıyor. Böyle davranmayıp bir düzen oluştururlarsa yazılımla takip sonucu ortaya çıkartılabiliyorlar. 

Konum saklamak günümüzün cihazlarıyla oldukça zor. Bu özellikleri kapalı cihazlar kullanılsa bile internete giriş saatlerinin de sürekli değişmesi gerekiyor ki, takip etmeye çalışanlar hangi saat diliminden yazıldığını anlamasın. Bu düzen değiştirme işlemi, telefonların olduğu konuma giderken de her seferinde değişik yoldan gitmeyi, takip edilip edilmediğini sürekli kontrol etmeyi gerektirerek hayatı iyice zorlaştırıyor. Klavyedeki ülkeye özel karakterleri kullanmak da konumu belli edebiliyor. Bu yüzden yazım şeklinizi de değiştirmek gerekiyor. 

Tüm bunlara bakınca, bir whistleblower’a tam bir gizli ajan yaşantısından farksız bir hayat gerektiği aşikâr. Ancak tüm bunları yakalanmadan yapabilmek için motivasyon da bir özlü sözde gizli: Barışta ne kadar yorulursan, savaşta o kadar az yara alırsın.

 

Anonymous üyesi FBI’a nasıl yakalandı? 

Uzun süredir teknik takip altındaki Higinio O. Ochoa (Wormer) adlı Anonymous üyesi, OpSec konusundaki tüm bilgisine rağmen kişisel bilgileri hakkında ufak ipuçları veriyordu. Hacker rolü yapan FBI ajanlarıyla uzun süredir konuşan ve bunun farkında olmayan Ochoa, bir fotoğrafın altına kendi kod adını yazınca, fotoğrafın iPhone ile çekildiği anlaşıldı ve konum bilgisine erişildi. Birçok eyaletteki polis sistemine girdiğini kabul eden Ochoa, 27 ay hapse makhum edildi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler