Generaller Deniz'in koğuşunda

Kimi komutanlar görevde olduklarını sanmaları için görüş gününde çocuklarına rol kesiyor.

Yayınlanma: 18.02.2014 - 23:03
Abone Ol google-news

Ayşegül Eldem (Tuğgeneral Eldem’in eşi): Bu süreçte kaç kez umutlandık. Ama her seferinde burun üstü çakıldık. Yargıtay kararı sonrasında lojmandan çıktık. Zaten 40 daireli lojmanda bir kişi kapımızı çalıyordu. O da apartman görevlisi. Geçmişte posta erlerinden gördüğümüz yakınlık ve desteği silah arkadaşlarımız ve onların ailelerinden göremedik.

Mamak’ta Balyoz Davası’ndan yatan muvazzaf komutanlar, hayatlarında ilk defa cezaeviyle tanıştılar. Görüşmelerimizde, Mamak’taki yaşamı anlatırken trajik hikâyelerini de dile getirdiler. İşte, TSK’de ortalama 25-30 sene geçiren komutanların cezaevindeki bir günü:

Mamak’ta gün sabah saat 08.00’de yoklama ile başlıyor. Subay ve astsubaylar tarafından yapılan sayımın ardından 3, 5 ve 8 kişilik koğuşlarda kahvaltı vakti. Er kazanından yapılan kahvaltının ardından gazeteler okunuyor, bulaşıklar yıkanıyor. Çocuklar görevde biliyor Rol de kesiliyor cezaevinde. Kimi
mahkûmlar minik çocuklarına “görev icabı” Mamak’ta olduğunu söylüyor. Üzülmesin, etkilenmesin diye. Durum böyle olunca, Balyoz mahkûmlarına bir görev daha düşüyor; figüran oluyorlar. Mizansen gereği babaya bir esas duruş çekiliyor minik ziyaretçi karşısında: “Bir emriniz var mı komutanım?” Bir de sitemde bulunuyorlar, “Babana söyle de bizi bu kadar çalıştırmasın” diye. Kimisi ise yaşlı anne babasına hiç söylememiş “dama” düştüğünü. Hâlâ yurtdışında görevde biliyorlar onları. Sinirlerin hopladığı an Akşamları televizyon ve kitaplar ile geçiyor zaman. Tartışma programları koğuşların favorisi. Davayla ilgili değerlendirmeler yapılıyor beyaz ekrandan. 17 Aralık öncesi sinirler hopluyormuş içeride.Bağırıyorlarmış televizyona, ama duyan yok! Lehte yapılan değerlendirme ise yüzlerde tebessüm. Ya eşler olmasaydı... Eşler olmasa dayanabilirler miydi bu kadar? Yanıt kesin bir “hayır”. Görüş günlerini anlatıyorlar: “Onlar üzülmesin diye biz gülüyoruz. Biz üzülmeyelim diye onlar gülüyor.” Meslektaşlarına ise itemkârlar. “Cüzamlı” muamelesi gördüklerine inanıyorlar. Yine bir 17 Aralık izlenimi: Şimdi “yanaşmaya” başladılar. Kendilerini Genelkurmay’ın emriyle ziyaret edenler için de bir tespitleri var: “Ziyareti görev olarak yaptıkları o kadar belli ki...” Mamakta gün, koğuş kapısının üzerlerine “şangırdaması” ile sona eriyor.

Yemekler er kazanından

Yanlarında para bulunduramıyorlar. Cezaevi yönetimindeki hesaplarına yatan cüzi haftalıkları ile alışverişlerini yapıyorlar. Tek kişilik yatakların bulunduğu koğuşlarda buzdolabı var ama ocak yok. Bu yüzden öğle ve akşam yemekleri de er kazanından. Öğleden sonra ise avluda spor vakti. Her koğuşta bir televizyon var. Çoğunluk ne izlemek isterse azınlık ona uyuyor! Hobi kurslarının başında işin ehli mahkûmlar var. Saz ve gitar tınıları eşliğinde resimler ve maketler yapılıyor. Lisanı iyi olanlar diğerlerine başta İngilizce olmak üzere İspanyolca ve Rusça öğretiyor.

Kamuoyunun darbe dönemlerinde kötü muamele ve işkence ile anımsadığı Mamak Askeri Cezaevi, şimdilerde Balyoz mahkûmlarını ağırlıyor. 68 kuşağının öğrenci lideri Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yattığı Mamak Cezaevi için şimdi komutanlar “Tüm yurtseverler buradan geçiyormuş” diyor.

Mehmet Eldem (Tuğgeneral): Deniz Gezmiş’in yattığı koğuşta A Blok’ta Korgeneral Rıdvan Ulugüler ile birlikte yan yana yattık. Ulugüler
emekliye ayrıldığı için Sincan Cezaevi’ne sevk edildi. 2 metreye 2 metre bir hücreydi. Önde bir yatak arkada tuvalet banyo aynı yerde.
Cezaevi kalabalıklaşınca ek bina restore edildi. Buraya geçene kadar o koğuşta kaldım.

Turgut Atman (Korgeneral): Bütün yurtseverler buradan geçiyormuş. Anladık. Yaşamı değerli insanlar yatmış burada.

Devrim Rehber (Mühendis Albay): Yüksek lisansımı Monterrey’deki Amerikan Deniz Kurmay Okulu’nda yaptım. Şimdi ODTÜ’de doktora yapıyorum. Tez aşamasında üç yıl önce dava nedeniyle doktoramı dondurmuştum. Yeniden başladım. Ama burada, bilgisayar sınırlı internet ise yok.

Taner Gül (Albay): Bizi burada en çok üzen televizyonlarda, gazetelerde aleyhimize yapılan konuşmalar. Bilgi eksikliği ile yapılan ithamlar. Sırtımızdan hançerlenmiş hissediyoruz. İçimiz sızlıyor.

Bizim üzerimizden kendilerini aklıyorlar

Mamak’taki ortak kanı, “17 Aralık operasyonu olmasaydı biz çoktan unutulmuş ve tasviye edilmiş olurduk” şeklinde.

Caner Bener (Tümamiral): 17 Aralık’tan sonra asker prim yaptığı için yeniden gündeme geldik. Halkın oyuyla iktidara gelmiş Başbakan, uydurulmuş delillerden ve ayarlanmış mahkemelerden bahsediyor. Bu yargı sisteminin kurbanı olan bizler ise içeride yatıyoruz. 17 Aralık süreci olmasaydı biz şimdi Sincan Cezaevi’ndeydik. Tecavüzcülerle, katillerle aynı kefedeydik.

Şafak Yürekli (Tuğamiral): 17 Aralık olmasa biz de bugün burada olmazdık. Çoktan TSK’den uzaklaştırılmıştık. Biz yıllarca cemaati söyledik. Ne zaman ki kendilerine de sıra geldi AKP o zaman anladı. Bu da kesinlikle cemaat operasyonu. Ancak şurası önemli. Bize yapılan operasyonun her şeyi sahte. Bizi mahkûm ettikleri kararlar gram ağırlığında hiçbir hukuki anlamı olmayan CD’lere dayanıyor. Onlarınki ise tonlarca ağırlıktaki altınlara, dolarlara, para sayma makinelerine.

Nuri Alacalı (Albay): Atılan adımlar sanki bizi değil de başı dertte olanları kurtarmak için. Kime kumpas yapılıyorsa biz yapanların karşısındayız. 17 Aralık’ta yolsuzluk ve rüşvet konusu var. Görüldü ki yargı herkese lazım. AKPcemaat kavgası zaten olacaktı.,

Sarraf 30 Mart’ta çıkar

Mehmet Eldem (Tuğgeneral): 17 Aralık süreci olmasaydı biz buralarda yıllarca kalırdık. PKK, KCK, Öcalan çıkardı biz yine de çıkamazdık. Hükümet ve cemaat arasında konsensüs vardı. Başbakan’ın bizim kararımız açıklandığındaki yüz ifadesini hiç unutmayacağız. Gülerek konuştu. Şimdi ama kendilerini bizim davamız üzerinden aklamaya çalışıyorlar. Halk Bankası Genel Müdürü çıktı, 30 Mart’a kadar Rıza Sarraf’ı da bırakırlar artık.

Ali Tavlayan (Albay): 17 Aralık bekleniyordu. Belki zamanlaması öne çekilmiş olabilir. Hiçbir şey gizli kalmıyor. Kendi aralarındaki kavgayla,
bizim davamızdaki haksızlığı hukuksuzluğu birbirine karıştırmamak, ayırmak lazım.

Nihat Altunbulak (Albay): 17 Aralık sonrasında hiçbir şeye itibar etmiyoruz. Hükümet dahil buna. Deniz Feneri nasıl olduysa şimdi de aynısı oldu. Çıkarılan yasalar da kesinlikle bize sempatiden falan değil. Kendilerini kurtarmak için.

Yusuf Afat (Albay): 17 Aralık’ta Gülen örgüt lideri, “dilsiz şeytan” oldu. 40 yıl evvel devlete sızdı dendi. Ama sizler beraber yürümüştünüz bu yollarda.

Tırnaklarımızla kazıdık Balyoz’la söküldük

ENGİN KILIÇ: (Albay): Biz yargılanırken herkes bize elit gözüyle bakıyordu. Oysa ben, okuma yazma bilmeyen ve görme özürlü bir anne ile ilkokul mezunu emekli memur bir babadan olan 10 çocuklu bir ailenin tek okuyan çocuğuyum. Bir oda, salon gecekonduda büyüdüm. Maddi imkânlarımız el vermediği için 9 yaşından lise son sınıfa kadar sabahları simit sattım, öğleden sonraları ise ayakkabı boyacılığı, garsonluk, seyyar satıcılık ve halde hamallık yaptım. İnşaatlarda çalıştım, maçlarda bayrak/ flama sattım. Hiç yılmadan namusumla hem ekmek paramı kazandım hem de eğitimimi tamamladım. Makine mühendisliğini kazandım ama imkânsızlıklar nedeniyle gidemedim. Deniz Harp Okulu’na girdim. Tatillerde çalışarak okul harçlığımı çıkardım. Yüksek lisans yaptım. Tırnağım ile kazıya kazıya geldiğim yerden bir kumpas ile sökülüp atıldım.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler