Rönesans'ın izleriyle Floransa

Floransa’ya girişte otobüs ile check point noktasında duruyoruz ve öğreniyoruz ki İtalya’da önemli turistik şehirlerin girişlerinde mutlaka para ödemeniz gerekiyor. Diğer hiçbir Avrupa ülkesinde görmediğimiz bu uygulama bizi şaşırtıyor. 1 turist otobüsünün girişi 230 Euro civarında.

Yayınlanma: 15.09.2014 - 16:02
Abone Ol google-news

Floransa, Arno nehri kenarında, M.Ö. 30 yıllarında kurulmuş. Ortaçağ döneminde Medici ailesi sayesinde büyük bir kültür ve ekonomi merkezi olmuş. 13 – 17. yy.’dan itibaren 4 asır boyunca hüküm sürmüş olan Medici ailesi, bankerlik ve ticaret yapan çok zengin bir aile. Bu arada sanat kültüre çok önem vermişler. Leonardo da Vinci ve Michelangelo Buonarroti gibi büyük ressam ve heykeltıraşlar bu aile için eserlerini yapmışlar.

Floransa, Rönesans’ın en büyük katedral ve heykel şehri olarak bilinmektedir.

Kentin en etkileyici meydanı Piazza della Signaria yani Senyörler Meydanı.

Ortaçağda bu meydan şehrin kalbini oluşturuyordu, halen de öyle. Meydanın bir kenarında Medici ailesinin sarayı yer alıyor. Sarayın duvarlarının üst kısmı ve kulesi zambak şeklinde. Floransa’nın sembolü zambak.

Bu meydanda 1600’lü yıllardan sonra adalet dairesi olarak kullanılan binanın önüne geliyoruz. Meydanda at üzerinde etkileyici bir heykel görüyoruz. Bu heykel Giovanni Bologna tarafından Medici ailesi için yapılmış küçük Casimo’ya ait bir heykel. Onun hemen ilerisinde Neptün yani Posaidon çeşmesini görüyoruz. Burada çeşme 2. planda heykeller 1. Planda. 1576 senesinde yapılmış olan bu çeşme tamamen mermerden yapılmış. Ortada mermerden Neptün heykeli ve etrafında yine mermerden at başları ve deniz kızları bulunuyor.

Medici Sarayı veya Medicilerin yönetim binasının sol tarafında Medicilerin locası diye adlandırılan ve bu meydandaki gösteri ve konserlere sahne olan bölümdeki Plaza Vecciho’yu görüyoruz. Buradaki platformun içinde kız kaçırma heykeli olarak adlandırılan mermer oyma 3 insan figürü var ve 3’ü de çıplak. Bu heykellerin vücutların tüm adale ve hatları mükemmel. Platformun diğer köşesinde Medici ailesinin gücünü simgeleyen Meduza’nın kesik başını elinde tutan bronz bir heykel, ayrıca bu platformda yine gücü simgeleyen dünyayı ayağının altına almış bir aslan heykeli ve daha pek çok heykel mevcut. Burası bir açıkhava müzesi.

Medici Sarayının tam önünde Michaelangelo’nun Davut heykelinin bir replikası yer alıyor. Aslı ise müzede sergileniyor. Buradaki heykellerin hepsi çırılçıplak ve sanata verilen önem ve saygı çok etkileyici.

Meydandan ünlü mağazaların bulunduğu sokaklardan geçerek Santa Maria del Fiore’ye geliyoruz. Burası Piazza del Douma (Dom Meydanı) ve Dünyanın 3. büyük katedrali.

Santa Maria del Fiore Katedrali, tek kelime ile muhteşem bir katedral. Beyaz-yeşil-pembe renkli bir mermerden yapılmış ve dantel gibi işlenmiş. Dış yüzünün yapımı 150 yılda tamamlanmış. 54 metre çapındaki sekizgen kubbe mimarlık harikası olarak adlandırılıyor. Katedralin içi dışına göre daha sade.

Bu katedral Mimar Arnolfo Di Cambio tarafından yapılmış. 1296’da inşaasına başlanan katedralin yapımı 4 yıl sürmüş. Ancak kubbesi Burunellesci tarafından 1434’de tamamlanmış ve Katedral 1436’da ibadete açılmış. Katedralin yanında yine renkli mermerlerden yapılmış ince uzun bir çan kulesi bulunuyor. Çan Kulesi’nin yapımına 1334’te Giotto tarafından başlanmış. 2 yıl sonra Pietto vefat etmiş bu nedenle, kule ancak 14. yy.’da tamamlanmış.

Katedralin yanında yuvarlak sekizgen köşeli Vaftizhane yer alıyor. Hristiyanlara göre bebek dünyaya günahkâr olarak geliyor. Dünyaya gelen kişinin de günahkar olduğunu Adem ve Havva’ya bağlıyorlar. Bu nedenle yeni doğan bebeklerin vaftiz edilip günahlarından arındırılması gerekiyor. Vaftizhanenin dışı yeşil ve beyaz mermerden yapılmış, içinde ise siyah beyaz mermer kullanılmış. Yer döşemelerinde 12 burçun simgesi bulunuyor. Kubbesi ise 13. yy.’ın muhteşem mozaikleri ile bezenmiş. Vaftizhanenin en önemli yerlerinden biri ise kapıları.

Bronzdan yapılmış olan Güney kapısı orijinal. Andrea Pisano tarafından yapılmış bu bronz kapının üzerindeki rölyeflerde San Giovanni Batista’nın hayatı, aşağıdaki rölyeflerde 8 hristiyan faziletini anlatıyor. 2 boyutlu olan bu rölyeflerde derinlik yok.

Bir de Cennetin Kapısı olarak adlandırılan kapısı var. Bu kapının orijinali müzede sergileniyor. Biz burada replikasını görüyoruz. Tamamen altın kaplama olan bu kapı Lorenzo Gilbert tarafından 25 yılda yapılmış. Kapıda eski ahitten alınmış sahneler 10 panel üzerine 3 boyutlu olarak işlenmiş. Sanatçılar kapıların üzerindeki madalyonların içine kendi portrelerini yapmayı da ihmal etmemişler.

1966’da yaşanan büyük selde cennet kapısı büyük zarar görmüş. Üzerindeki 10 levhadan bazıları düşmüş sonra yine yerlerine yapıştırılmış.

Daha sonra Piazzale Depli Uffuzi’ye geliyoruz. Burası da tam bir açıkhava müzesi. Medici ailesi, tüm ülkeye hükmettiği dönemde git gide zenginleşmişler ve sarayın yan tarafına doğru ofis binaları yapmaya başlamışlar. O dönemde yapılmış olan ofis binaları günümüzde Uffuzi Sanat Müzesi haline gelmiş. Müze içinde pek çok ünlü sanatçının tablolarını görmek mümkün. Leonardo, Boticelli ve Rafael en öne çıkanlar... Burası bir rönesans sanat abidesi, ancak burayı gezebilmek için önceden rezervasyon gerekli. Uffuzi galeri yolunda sağlı sollu iki taraftaki sütunların içlerindeki nişlerde önemli ressam, heykeltıraş, mimar ve edebiyatçıların heykelleri mevcut. Bazı heykeller giyinik, üzerlerindeki kumaş kıvrımlarına kadar her detay muhteşem. Hepsi beyaz mermer. Burası U şeklinde bir Açıkhava müzesi ve sokakta, sokak ressamları, mim sanatçıları yerlerini almış.

Uffuzi çıkışında Arna nehri kıyısına geliyoruz. Burada Ponte Vecciho Köprüsünü seyrediyoruz. Bu köprü 5 asırdır nehrin iki yakasını birbirine bağlıyor. Medici Ailesi Arna nehrinin karşı kıyısındaki “Piti” denilen yazlık saraylarına gitmek için koridor şeklinde üstü kapalı 1.200 metre uzunluğunda bir yol yaptırmışlar. Hatta o zenginlik ve güce rağmen bir binayı satın alamamışlar, mecburen binanın çevresinden geçirmişler bu koridoru.

Ponte Vecciho (Eski Köprü)’de ortaçağda kasaplar, kümes hayvanı satıcıları, balıkçılar, sebze ve meyve satıcıları bulunuyormuş.

Floransa’da tüm dar sokaklar geniş meydanlara açılıyor. Bazı binalarda Arno nehri 1966’da taştığı zamandaki suyun seviyesini gösteren levhalar takılmış. O dönemde su seviyesi 3 metre ile 7 metreye kadar çıkmış.

Medici ailesi yazlık kışlık saraylarına gidip gelirken bu yoldan yürüyorlarmış. Ancak burada hayvan satıcıları falan olduğundan, kötü kokulara neden oluyormuş. Bu kokulardan rahatsız olan Medici ailesi de bu sebeple, buralardaki tüm esnaf kaldırılmış. Dükkânlara kuyumcu ve mücevher satıcılarını yerleştirmiş.

Köprü üzerindeki çarşının üstü Mediciler zamanında kullanılan üstü kapalı yol imiş. Şimdi sanat galerisi olmuş. Köprü üzerinde bir kuyumcu ustası olan Cellini’nin heykeli var. Bu heykelin etrafındaki demirlere asılı bir sürü asma kilit var. Bunun anlamı da kilit büyüsü imiş. Yeni evlenen çiftler kilit üzerine isimlerini yazıyor, kilidi demirlere takıp kilitleyip anahtarı nehre atıyorlarmış. Böylece evlilik kilit altına alınıyormuş. Nehrin diğer yakasında bir sürü seramik ve porselen galerileri mevcut. Seyretmek bile çok keyifliydi.

Floransa, katedralleriyle, dar sokakları ve geniş meydanları ile, her bakışınızda karşılaştığınız heykelleriyle, müzeleriyle ve Ponte Vecciho köprüsüyle görülmeye değer en önemli Rönesans kentlerinden.

Kaynak: Gezimanya.com

Devamı için: Floransa hakkındaki her şey!

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler