Girdaba kapılmamak için kalbimi dinliyorum

Deniz Sipahi ne kadar umutluysa bir o kadar umutsuz. Çünkü uçlarda yaşıyor her şeyi. Hayat yetmediğinde fazlasını almak için mücadele ediyor. Müzik hayatını kurtarmasa da isyanı olmuş, onu ayakta tutmuş. Dinlediğinde "işte ben de böyle hissediyorum" dediği şarkıları şimdi kendi söylüyor.

Yayınlanma: 04.08.2014 - 11:22
Abone Ol google-news

Deniz Sipahi, ne kadar umutluysa bir o kadar umutsuz. Çünkü her şeyi uçlarda yaşıyor. Sistemin ne menem döndüğünün farkında. “Sistem seni içine almadıkça sesini duyuramıyorsun, ben ise sesimi duyurmazsam yaşayamam!”diyor Sipahi. Karaborsa şarkısında yitip giden, karaborsaya düşen ilişkilerin çıkmazını sorguluyor. Deniz Sipahi oyunculukla müzik arasında ince bir çizgi de yaşıyor hayatını. Oyunculuktaki derdi kendi dışında biri olabilmekten geçiyor. Kendinden sıkıldığında da iyi geliyor kısa süreli başkalaşmak! Çünkü kendi bedeniyle kendi dışında davranabilme halini seviyor. Şarkı söylerken de öfkesini, kırgınlığını, umutlarını  coşkuyla paylaşıyor.


- Kimdir Deniz Sipahi, görmediklerimiz bilmediklerimiz de olmalı?

“Benim gemim camdan aslında sevgili Cezmi Ersöz'ün anlatımıyla. Sakladığım, sakındığım şey yoktur. Olduğum gibiyimdir, nasılsam görünür o bir bakışta.
Özelimde sahillerdeyim, denize yakın. Yanımda dostlarım, sevdiklerim vardır. Buna ek olarak kitaplarım, şarkılarım. Tam uykuya dalarken yazarım şarkılarımı eğer uyanıp kaydedebilirsem resimleşir yoksa unuturum. Her gün son günümmüş gibi doya doya yaşamak isterim. Kalabalıkları,paylaşmayı çok severim. Seçtiğim yol da bunu destekliyor. Tek çocuklar şımarık olur, paylaşmayı bilmez derler ama ben bunu çürüten bir örneğim!

-İstanbul kaos, kaybedenlerin şehri. Kazananlar da çok şey kaybettiklerinin farkında bu şehirde. Peki, sizin katili de maktüle de kendi olan bu şehirle maceranız nasıl başladı?

Zamanında Balıkesir'de yaşarken hep bir yetmezdi bana sokaklar, binalar, sinemalar, tiyatrolar, konserler... Benim de İstanbul kapım Marmara Üniversitesi’ni kazanmam ile açıldı. Anne baba ögretmen olunca bana da bilgilsayar öğretmenliği düştü. Hani hep der ya büyüklerimiz “garanti mesleğin olsun “diye, benim için de öğretmenlik hep "lütfen mecbur kalmayayım" diye dilediğim, kenarda duran bir can simidiydi. Bu arada hiç durmadım tabii, dünyaya gelirken bu özelliklerle gelmemin bir anlamı olduğuna inandiğim için başladım müzikle oyunculuğun peşinden koşmaya. Öncelikle okulun bünyesinde ne varsa hepsine dahil oldum, yavaştan kaosa alıştıkça etrafima da el atmaya başaldım. Hakikaten oyunculukta da müzikte de en dipten geldim buraya, tırnaklarımla,inancımla...

-Hiç umutsuzluğa kapıldığınız oldu mu?

Ne kadar umutluysam o kadar umutsuzum! Hem çok uçlarda yaşıyorum, iyiyi de kötüyü de… Seçtiğim meslek maalesef öyle değişken, öyle bencil ki! İşimiz gereği asla tamamlanmış, bitmiş hissetmiyoruz kendimizi ama en azından karanlık geleceğimizde bir ışık görsek dediğim çok şey oluyor. Sistem seni içine almadıkça sesini duyuramıyorsun, ben ise sesimi duyurmazsam yaşayamam...


-Kırılma noktası neydi hayatınızın?

Annemi babamı karşıma alıp öğretmen olmayacağımı söylediğim zaman başladı kırılma noktalarım. Kararlarımla başbaşa kalıp başarmak zorunda olduğumu anladığım her olay yeni bir kırılmaydı.


- Oyunculuktaki derdinizle müzikle derdiniz arasında fark mı? Hangisi gerçek size daha yakın?

Oyunculukta derdim kendim dışında bir olabilmekten geçiyor aslında. Kendimden sıkıldığımda da iyi geliyor kısa süreli başkalaşmak! Çok sağlıklı değiliz biz oyuncular,bu hissettiklerimiz, başkalaşmalarımız, kendi arızalarımız örtmek için belki de. Hayatımın çeşitli zamanlanında hissettiğim duyguları bir sahne oynarken geri çağırabildiğimi, o duygunun nasıl olduğunu unutmadığımı görünce, tekrar yaşayınca mutlu oluyorum. Kendi bedenimle kendi dışımda davranabilme halini seviyorum sanki kendimi ehlileştiriyomuşum gibi hissediyorum. Şarkı söylerkense içimde ne varsa bazen başkalarının sözleriyle bazen de kendi sözlerimle bazen de sözsüz haykırabiliyorum her seyi. Normalde ani duygu değişiklikleri yaşadığımda susarım, konuşamam. İçimdekileri; ne öfkemi,ne de kırgınlığımı anlatamam. Hep içimde kalır. Şarkı söylerken içimde kalanları anlatıyorum. Beni dinleyenler benimle aynı şeyi yaşamasalar da kendilerinde birşeyler bulsunlar, anlatmaya çalıştıklarım ruhlarına dokunsun istiyorum.

-Müziğin bir can simidi olma hali var bazıları için, sığınak belki de.

Müzik hayat kurtarmaz, en azından benimkini kurtarmadı. Çoğu zaman isyanım oldu, rahatlattı, ayakta tuttu beni. Birileri söyledikçe "işte ben de böyle hissediyorum" dedirtti. Ben dinledim rahatladım ama sığınmak asla! Sevdiğin şeylere sığınır mısın, sıkı sıkı sarılır mısın?

- Müzik “piyasası”nda, “piyasa” demek bile işin ne menem bir durumda olduğunu anlatıyor aslında, belirli formüller ve sığ stratejiler ile müzik yapılıyor. Bu girdaba kapılmamak ve sıyrılmak için siz neler yaptınız, yapmak istiyorsunuz?

"Piyasa" ne kötü bir tanımlamadır gönlünden geçenleri anlattığın bir mecrada. Piyasa ticaret terimidir, müzik bir ticaret midir? Satılık mıdır? Gibi gibi soruları getiriyor beraberinde, ne acı! Hayallerimin satılık olduğunu kabullenmek zorunda kalmaktan korkuyorum. Toplumun örf ve adetleri gibi oldu müziğin "piyasası" Uyum sağlamazsan barınamazsın. Bu girdaba kapılmamak için kalbimin sesini dinliyorum. Belki yavaş yavaş anlatıyorum derdimi ama beni duyanlar var, bunu biliyorum. Sesimi duyurabildiklerim bana güzel geleceğin habercisi oluyor çoğu zaman ve inanmaktan hiç vazgeçmiyorum.

- “Aşk var mı oralarda karaborsa buralar” diyor “Karaborsa” şarkınızda. Trajik şekilde gerçek, şarkı da bunu anlatıyor. Hala aşk var mı?

Aşk ne güzel kelime. Biz biraz geç kalmışız aşka hakikaten. Hep derim ben 30’lardan 70’lere kadar olan dönemde yaşamalıymışım diye. Yani karasevdaların dağları delmelerin olduğu zamanlarda. Benim aşk dediğim bir nevi körlük aslında.
Bana ben olduğumu hatırlatan da aşk, kendimi unutmama sebep olan da! Ben işime aşığım, sevgilime aşığım, aileme aşığım ama her şeyden önce yaşamaya aşığım. Umutsuzluklarım da ondan sancılı aslında. Kimyamızı bu kadar değiştiren başka bir duygu bilmiyorum ben! Renkler daha parlak, yıldızlar daha yakın, şarkılar hep daha anlamlı geliyor bana aşıkken. Aslında özümüzde bu kadar bağli olduğumuz duyguyu yaşayamıyoruz. Mantığımız giriyor devreye ister istemez, gardımızı alıyoruz ve başlıyoruz gereksiz sorularla bunalmaya, bunaltmaya. Düşünedem adın atamaz, konuşamaz hale geliyoruz. Halbuki aşk olmadan olur mu? Şunu da ben sormak istedim aslında önce kendime, sonra da herkese. Aşk var da saygı var mı, özlem var mı oralarda, çünkü buralar hep karaborsa!

- Memleketin hali ortada, mutsuzluk taşınabilir durumda. Ufukta neler görüyorsunuz?

Ufuk çizgim kayıp bir süredir. Sancılarım çok memleketime dair, insanlarımıza dair… Çok üzücü olaylar yaşadık,yaşamaya da devam ediyoruz maalesef…Çocuklarımız öldü ve biz yeni çocuklar mi getireceğiz dünyaya? En çok istediğim şeylerden biri anne olmak ama korkuyorum. Bizimle birlikte yaşamasın sessizce ağladığımız günleri. Kendi içimizde huzuru bulalım artık…

- Ülkeyi bırakalım da sizin için gelecekte neler var, peşinde olduğunuz düşleriniz neler?

Ülkeyi bırakabilsek keşke bir kenara ama mevzu gelecek olunca zor oluyor.
Yine de benim düşlerim renkli…Her şeye rağmen hayal gücümden hiçbirşey kaybetmedim. İyi mi kötü mü zaman zaman karar veremesem de kocaman hayallerim var. Kendi yolumda zikzaklar çizsem de dışarı taşmadan paylaşmak istiyorum yapabileceklerimi. Hem yeni karakterler yaratmak, hem içimdeki şarkıları hep bir ağızdan söylemek istiyorum. İçimde hergün yeni meyveler veren ağacı, ağlayışları da gülüşleri de çığlıklarla olan çocuğu hiç kaybetmek istemiyorum.



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler