Herkes kendi gibi olanı arar

Ferhat Uludere'nin yeni romanı “Don Quıjote'nin Üçüncü Cildi” Yitik Ülke Yayınları'ndan yayımlandı. Bu kitapta Uludere'nin 14 yılda biriktirdikleri var. Uludure neredeyse bu romanla büyümüş. Şimdi oyuncağını arkadaşlarına göstermiş bir çoçuk gibi hissettiğini söylüyor. Bize de hep birlikte oynamak düşüyor.

Yayınlanma: 25.03.2014 - 11:03
Abone Ol google-news

Ferhat Uludere'nin yeni romanı “Don Quıjote'nin Üçüncü Cildi”nde sabit bir kurgu yok, ezberbozan ve okuyucuyu taşıyan bir serüven, epey de şaşırtıcı. Kitabın sırrını o yüzden okuyucuya bırakmalı. Uludere aynı zamanda bir gazeteci. Yani soru sormayı da biliyor, iyi soruyor çünkü merak ediyor. Romanında da bu hissediliyor.


- “Sayıklamalar”, “İslenmiş Aşka Mektuplar”, “1001 Fıçı Bira” ve “Sonbaharda Sarhoş Bir Kasaba” gibi güçlü kitaplarınız var mazide. Peki, “Don Quıjote'nin Üçüncü Cildi”  nasıl hayat buldu?

Konservatuvarda dramaturgi hocamız kısa bir oyun yazmamızı istemişti. Ben de Oğuz Atay’ın Oyunlarla Yaşayanlar oyununda Coşkun Ermiş’in attığı tiradı yeniden yazdım. Ama bu kez içki masasında Oblomov, Don Quijote, Zahar ve Sancho Panza vardı. Don Quijote, Sancho Panza, Oblomov, Zahar ve Coşkun Ermiş’in bu birlikteliği çok hoşuma gitmişti. Ardından bu oyun benim oyuncağım gibi oldu. Sürekli farklı anlamlar yükleyerek farklı biçimlerde üzerinde çalışmalar yaptım. İlk yıllarda tiyatro oyunu olarak tasarlamıştım ama sonradan roman fikri daha sıcak gelmeye başladı. Böylece, ara ara yazarak, hiç yayınlanacağını düşünmeden yazarak bu hale geldi.

-Kitabınız tiyatro oyunu olmadının da kıyısından dönmüş bu arada.

Oyunu; o zaman Müjdat Gezen Oyuncuları’nın genel sanat yönetmenliğini yapan Engin Alkan’a götürmüştüm. Sonra Engin Alkan başka bir proje için çalışmaya başladı ve oyun sahnelenmedi. Ardından bizim tiyatronun olduğu yer yıkıldı ve Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nun tribünlerine eklendi sahnemiz. Kıvanç Tiner; uzun uzun provalarını yapmıştı oyunun. Sahnelenecek derken prömiyer bile yapamadan oyun rafa kalktı. Ama şimdi düşünüyorum da Kıvanç ya da Engin Alkan oyunu bir kere sahneye taşısaydı bu romanı yazmazdım. Ama bazen Kıvanç’ın tüm ısrarlarına rağmen provalara gitmediğime yanıyorum. Keşke bir kere o oyunu sahnede görseydim!

- “Don Quıjote'nin Üçüncü Cildi” ezberbozan bir roman. Okuyucuyu şaşırtıyor ve yoldan çıkartıyor. Kurguyu nasıl oluşturdunuz?

Kitaba kaynaklık eden ilk metnin altındaki tarih 9 Nisan 2000… Kitabın yayımlandığı yıl ise 2014… Arada 14 yıl ve bu zamanın biriktirdikleri var. O yüzden hiç sabit bir kurgu üzerinde çalışamadım. Her seferinden bir yerini ekledim bir yerini çıkardım. Bozdum yeniden yaptım. 

 - “1001 Fıçı Bira” da önemli bir kitap. Özellikle Trakya'yı farkı bir pencereden çok sahici anlatıyor. Kasaba yaşantısının tekdüzeliği, endişeden uzak, gamsız hayatı ve menem sonuçları. Uzun zaman önce oralardan ayrıldınız. Peki, arada sırada gittiğinizde nasıl ruh hali karşılıyor sizi?

Garip bir aidiyet! Biz neden göç ettik diyorum bazen… Burada yaşadığımdan daha rahat yaşardım orada biliyorum. Ama bizim hayati değil hayali sorunlarımız vardı kasabada… Küçük kasabalarda büyük düşler kurma hatasına düştük ve oraları kendimiz için yaşanmaz hale getirdik. İşte bu yüzden hep bir hain olarak gidiyorum sanki kasabaya. Yıllar önce terk ettiğim için bana hep kızgınmış gibi geliyor ve bu yüzden benden uzak duruyor gibi hissediyorum.

- Edebiyat hayatınıza “Rock Reaction” fanzini ile başlamıştınız. Artık bu gelenek pek kalmadı gibi. Ya da günümüz fanzin ve yeraltı edebiyatında neler eksik?

Doksanlı yılların sonlarında Çorlu, Lüleburgaz, Edirne ve Kırklareli güzergahında hangi kentte kaç tane fotokopi makinesi var ve fotokopiyi kaça çekiyorlar biliyordum. Sadece ben değil o dönem bizim kuşağın tamamı biliyordu bunu. Çünkü bizim iletişim aracımızdı fotokopi makineleri. Kendin gibi olanı bulmak bu şekilde mümkün oluyordu. Eğer Gezi Parkı Direnişi yaşanmamış olsaydı bu soruya bambaşka bir şekilde cevap verirdim ama orada gördük ki fotokopi makineleri cep telefonları olmuş ve fanzinlerin yerini twitter almış. Biz yarattığımız fanzinlerle bizim gibileri harekete geçirmek ve dünyayı değiştirmek isterken twitter bunu yaptı.

- Kitap babanıza bir ithaf ile açılıyor. “Ben ne zaman sarhoş olsam/babamın mezarından bana/gülümsediğini görüyorum/o yüzden hep onun sevdiği rakıdan içiyorum...

Sabahın erken bir saatinde, daha işe gitmek için bile erkenken annemin telefonuyla uyanmıştım. Babamın kalp krizi geçirdiğini ve ambulans beklediklerini söylemişti. Hazırlanmaya başladım ve telefon yine çaldı. Ben annemin gelmene gerek yok baban iyi demesini beklerken o babamın öldüğünü söyledi. Üç yıl önce bugün yaşanmıştı bunların hepsi; söyleşiyi yaptığımız gün…


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon