Irkçı sesler yükselirken...

Bulgaristan ve Macaristan’da, Romanlar’a uygulanan ayrımcılık, şiddet ve hatta siyasetçilerin görmezden geldikleri, yer yer destek de verdikleri aşırı sağcı gruplar bunun en iyi göstergesi.

Yayınlanma: 22.08.2015 - 22:16
Abone Ol google-news

Geçen hafta dört günlüğüne Letonya’nın başkenti Riga’ya gittim. Hiç tanımadığım bir ülkeye gittiğimde yaptığım tuhaflıklardan biri de o ülkenin gazetelerinden birini alıp okuyucu mektuplarını birine çevirtmektir. Bu kez o şansım olmadı, ama ben oraya gelmeden iki hafta önce yapılan bir gösterinin haberini okudum İngilizce olarak yayınlananbir gazetede ve abartmadan hemen belirteyim ilk fırsatta oradanayrılmak istedim.

O haberi okumamış olsaydım, Letonya’nın Sovyetler Birliği çöktükten sonra elde ettiği 22 yıllık bağımsızlığının ülkeyi nasıl değiştirdiğini, nasıl herhangi bir Batı Avrupa ülkesine benzettiğini, ucuz ve güzel yemeklerini, başkent Riga’nın şirinliğini ve temizliğini yazabilirdim.

Yapılan gösteri, Letonya hükümetinin 250 sığınmacıya ülkenin kapılarını açma kararını protesto amacını taşıyordu. Artan göçmen akınını tartışmak için AB salonlarında yapılan paylaşım toplantısında Letonya’ya 730 göçmen alması istenmiş, ama Letonyalı politikacıların “şanlı direnişi” sonunda bu sayı 250’ye düşürülmüş. Bu bile bazı Letonyalılara fazla gelmiş olacak ki başbakanlık önünde toplanan göstericiler hükümetin bu kararını ya da gevşekliğini” protesto etmek ihtiyacı duymuşlar.

 

‘Azınlığa düşebiliriz’

Letonya’da işbaşında bulunan merkez sağ koalisyon hükümetinin ortaklarından Ulusal Birlik Partisi milletvekillerinden biri, Janis Dombrava bakın ne buyurmuş, “Bizim halihazırda sahip olduğumuz etnik kompozisyon çok kritik. Letonyalılar bir kez daha kendi ülkesinde azınlık durumuna düşebilir ve biz bunu istemiyoruz.” Gösteride yer alan Dombrava, katılma nedeni olarak da ülkesinin politikacılarının Macar ve Slovakyalı liderler kadar olamamalarını gösteriyor...

 

Nefret söylemi...

Macaristan hiçbir Suriyeli sığınmacıya kapılarını açmayacağını söylemiş ve bu kararında inat ederek istediğini almıştı. Slovakya ise sadece Hıristiyan mülteci kabul edeceğini açıklamıştı. Haberde göstericilerin taşıdıkları afişlerden birinin resmi de vardı. Resimdeki afişte, “Ulusal intihara hayır diyelim!” çağrısı yapılıyordu. Yani göçmenlere kapı açmak intihar olarak değerlendiriliyordu. Diğer afiş ve dövizlerdeki ifadeler ise kanımı dondurdu neredeyse. Ülkede göçmen kabulünün halkoyuna sunulmasını isteyen göstericilerin taşıdıkları dövizlerde, “Beyaz uluslara karşı uygulanan soykırımını durdurun!”, “Letonyalı politikacılar uluslararası mahkemelerde yargılansın”, “NATO kurbanlarını Letonya’da istemiyoruz” gibi mesajlar yer alıyordu. Önce Nazi zulmüne maruz kalıp, ardından Sovyetler Birliği içinde de kendi ulusal kimliklerini yaşamalarına izin verilmeyen Macaristan, Çekoslovakya (Çek Cumhuriyeti ve Slovakya), Bulgaristan ve Baltık ülkeleri mercek altına alındığında aslında korkunç bir nahoş milliyetçilik, ırkçılık ve ayrımcılık barındırdıkları görülebiliyor. Bulgaristan ve Macaristan’da, Romanlar’a uygulanan ayrımcılık, şiddet ve hatta siyasetçilerin görmezden geldikleri, yer yer destek de verdikleri aşırı sağcı gruplar bunun en iyi göstergesi.

 

[email protected]

 

Gençler ‘Büyük birader’i ters köşeye yatırdı!

ERDİNÇ UTKU / BRÜKSEL

Fransız yardım kuruluşu Secour Populaire tarafından bu yıl 35.’si düzenlenen “Dünya Tatile Gidemeyenler Günü” için 61 ülkeden getirilen çocuklar ve aileleri Eyfel Kulesi’nin bahçesinde topluca piknik yaptı, çeşitli faaliyetlere katıldı. Birçok Belçikalı da tatilin tadını güneşli ülkelerde çıkarırken, ülkede kalanlar panayırlar, festivaller ve yapay plaj gibi birbirinden ilginç ve çekici etkinlikler ile keyifli anlar yaşıyor.

Brüksel Midi Fuarı, Brüksel Plajı, Brüksel Yaz Festivali, Anvers Yazı, Jazz Middelheim, Tomorrowland, Gent Festivali, Marktrock, Rock Werchter ve Pukkelpop bunlardan ilk akla gelenler. 30. Pukkelpop Festivali 19 Ağustos’ta 3 ayrı sahnede verilen konserler ve havai fişek gösterisi ile başladı. İlk günde 45 bin müziksever festivalden gülen mutlu yüzlerle ayrıldı. Zaten festival nedeniyle ve polis sayesinde daha başlamadan gülmeye başlamıştık!

 

Gençler ti’ye aldı

Her şey festivalin yapıldığı Hasselt’ın bağlı olduğu Hazodi bölgesi polisinin Twitter, Facebook, YouTube ve Instagram’ı Pukkelpop Festivali’nde güvenliği arttırmak ve kavgacıları, uyuşturucu satıcılarını, teröristleri tespit etmek için tarayıcı program kullanacağını (Twitcident) açıklamasıyla başladı.

Sosyal medyada şüpheli sözcükleri tarayarak festivale gideceklerden tehlikeli olanları belirleme niyetiyle ilgili haber duyulur duyulmaz yüzlerce Twitter kullanıcısı uyuşturucu ve saldırı gibi “tehlikeli” sözcüklerin yer aldığı “sahte tweetler”le polisin gözetleme sistemiyle kafa buldu. Daha önce Hollanda’da kullanılan ve önemli bir saldırıyı önleyen Twitcident programını şaşkına çevirdiler.

Hazodi (Hasselt-Zonhoven-Diepenbeek) polisi, sosyal medyada festival hakkında ve yapılacağı alan, çevresinden yapılan paylaşımlarda yaklaşık 10 bin sözcük temel alınarak bir tür cadı avına çıktı. Polise göre paylaşımlar bir tür süzgeçten geçirilerek şüpheliler belirlenecek ve olası istenmeyen vakalar önlenecekti. İddia edilenlerin aksine amaç festivalde uyuşturucu kullanımı değildi. Her festivalde olduğu gibi Pukkelpop’ta da uyuşturucu kullanılıyordu. Polisi ve gözetleme sistemini ti’ye alan Twitter kullanıcıları #pkp15 (2015 yılı Pukkelpop Festivali) hashtagı altında “patlama”, “kokain”, “uyuşturucu” vb. sözcüklerin içinde geçtiği tweetler paylaşarak tarama sisteminin kafasını karıştırdı.

 

Polis geri adım atmıyor

Polise nanik yapan twitlerden birkaçına göz atalım isterseniz: “#pkp15’e gidiyorum ve yanıma Tenten’in “Bin bomba ve el bombası” adlı çizgi roman albümünü de aldım”, “ #pkp15’e yanımızda normal kek mi yoksa haşhaşlı kek (spacecake) mi götürelim?”, “1 kilo kokaini ve 15 kilo keneviri #pkp15 festival alanındaki kampingde çadırımda saklıyorum.”, “Kokainimi 25 yaşlarındaki kısa kahverengi saçlı birine verdim. 1.75 boyunda. Zayıf. Müzik grubu tişörtü giyiyordu. Ama şişştt. #pkp15”. Tweet yağmuruna tutulan polis sakinliğini korudu. Kendileriyle dalga geçen mesajların çokluğunu sorun olarak görmeyen polis yetkilileri “paylaşılan her mesajı takip etmeye devam edeceğiz” derken ironi yüklü mesajları ayırt etmek için tweetlerin vurgusuna ve yazılış şekline yoğunlaşacaklarını söylüyor.

 

Mahremiyet vurgusu

Peki polisi kafaya almak, uyuşturucu ve saldırılarla ilgili sahte tweet paylaşarak polisi yanıltmak ifade özgürlüğüne girer mi? “Bunun zor bir hukuki tartışma” olduğunu söyleyen eski yargıç Jan Nolf, “Eğer komik olmak istiyorlarsa, bu mesajlarda çok açık bir şekilde belli olmalı” diyerek sonuçları konusunda mizahi tweetçileri uyarıyor ve polisin mizah anlayışının çok parlak olmadığını belirtiyor. Diğer taraftan polisin herkesi takip eden tarama sistemini de eleştiren hukukçu “festivale giden herkes şüpheli hale getiriliyor” diyor. Polisin bilgi toplama yönteminin sorunlu olduğunu söyleyen bilişim uzmanları ise mahremiyet kurallarının ihlal edildiğini belirtiyorlar. Polis ise tarama programının sadece kamuya açık genel mesajları denetlediğini ve bilgiyi ellerinde tutmayacaklarını savunuyor. Pukkelpop Festivali’nde cadı avına çıkmayacakları sözü veren polis tarama programının festivale özgü olmadığını ve bu pilot uygulamadan sonra polis tarafından başka etkinliklerde de kullanılacağını müjdeliyor(!). Belçika polisi hata yapmış belli. Hollanda’dan yardım isteyeceğine Türkiye’den destek isteseydi sorun kökünden çözülür ve âleme maskara olmazlardı. Türk polisi öğle tarama maramayla uğraşmaz, festival boyunca Twitter ve Facebook’u tamamen yasaklar, olur biterdi!

 

[email protected]

 

K. Kutbu’na 3 durak mesafede

MAHMUT ŞENOL / ATHABASCA

Ben tarif edeceğim etmesine ama siz yine de haritaya bakınız: Kanada’nın Alberta eyaleti kuzeyinde Athabasca adlı kasaba var, 3 bin kişi yaşar, manzarası tablo gibidir, kışları buz keser, yazı serindir. Yaz olunca, güneş geceleyin batmak bilmez; 11’de hava kararır. Gündüz ise acelesi varmış gibi, sabahın 4’ünde ortalığı ayağa kaldırır. Edmonton’dan 2 numaralı karayoluna çıktınız mı, 2 saatte, ipincecik bir yolu kaplayan ormanlara dalıp gidersiniz; tarifi bu kadar...

Civardaki petrol tesislerinde iş yapanların, oralara gidip gelen kamyoncuların, tankerlerin geçiş yeri olması nedeniyle Athabasca, kavşak kasabası diye bilinir. Güneyde 2 bin metrelik dağlardan başlayıp sular seller gibi gelen, bin 200 km. uzunluğunda, aynı ismi taşıyan bir nehir kasabadan geçer, gider gider bir kocaman göle dökülür. Jeofizikçilere bakılırsa, 13 bin yıl evvel nehir aslında kuzeyden güneye doğru akıyormuş ama bir deprem, yer hareketiyle eğim değişmiş, bu kez tersine akmaya başlamış. Bu merakımızı gidermek için Edmonton kentinden iki saatlik araba sürüşüyle oraya gitmedik, aslında orada yaşayan tek Türk ailesinin ailecek davetlisiydik. Bizimle beraber iki Türk ailesi daha yola koyuldu, olduk mu 3 aile!

 

İki trafik ışığı var

“Misafir misafiri istemezmiş, ev sahibi hiçbirini istemezmiş!” sözünü Yılmaz ailesi yalancı çıkarttı; belki, bizimle gelen kayınbirader- Demirer’ler, eski dostlardan Onaran’lar beni istememiş olabilirler, lakin Vedat Bey ve eşi Sema Hanımefendi, kusursuz ev sahipliği gösterecekti. Kuş sütü bulamadıklarını sanıyorum; iki gün boyunca sofralarında mide fesadına uğramak üzere oturduk. Zaten Athabasca’da başka bir şey yapamazsınız, gidilecek yeri yoktur. Büyücek bir köydür. Burada sadece iki tane trafik ışığı bulunuyor, bu ikisinde kırmızı ışığı geçenlere polis acımıyor.

Geçenlerde yıldırım düştüğü için kısmen yanan bir ev, kasabanın heyecanla anlatılacak tek hikâyesi olduğundan, Vedat Bey, bizi oraya götürüp, olayı anlattı. İtfaiye Müfettişi gibi evi dışarıdan inceledik. Athabasca’nın yerli, Aborjin- Eskimo karışımı halkı alkolizmin artık son noktası olan dipsomaniye inmiş durumdadır; bunu da gördük. Sokaklarda yatanlar arasında bir yerli kadını fark etmiştim. Biz ona üzülürken, yırtık pırtık cebindeki cep telefonu çalmaz mı, çaldı; derhal ayaklandı. Meğer müşterisi gelene kadar Belediye’nin kanapesinde istirahat ediyormuş, az sonra bir kamyonet kaldırıma yanaştı, bizimkiler yapılacak başka bir şey olmadığından eğlence diye nehire taş atarken ben izledim, kısa bir pazarlıktan sonra kadın araca bindi, uzaklaştılar. Vedat Bey’e gördüğümü aktardım, şaşırmadı!

 

12 Eylül’le değişen yaşamlar

Aslen Kars göçmeni bir ailenin çocuğu Vedat Yılmaz; 12 Eylül mağdurlarından... O günleri konuşmak dahi istemiyor da benim ısrarımla, azıcık bahsetti. Solcu diye, faşist Cunta, ona da binlercesi gibi hayatı zindan etmiş. Af, tekrar hayata dönüş, birçok sıkıntıdan sonra kendisini eşiyle, Sema Hanım’la beraber zar zor Kanada’ya atıyor. Yeni bir hayat: Elektrikçi eğitimi alıp, hani sıfırdan başlamak denir ya, işte öyle bir azimle didiniyor, tırnaklarıyla kazıyarak ekmeğini çıkarıyor. Vedat Bey, kuzeydeki petrol tesislerine gidip taşeron elektrikçi olarak çalışıyor, hanesine ekmek taşıyor. İki çocukları var, biri liseye başlayacak, Yamaç delikanlı ve ötekisi, ilkokulda bir ufaklık, Bartu... Bir de Golden Retriever cinsi bol tüylü köpekleri var.

 

Rakıyla tanışan kasaba

Athabasca’nın tek Türk ailesi Yılmaz’lardır. Birkaç Uzakdoğulu aile ve başka milliyetlerden komşuları da var, ancak bizimkiler Türkiye’nin fahri temsilcisi gibidir. Kendi arsası üzerine yerleşmiş prefabrik-mobil bir evde mütevazı hayatları sürüyor. Karavanları var, sık sık orman içi pikniğe gidiyorlar, Kanada’nın boz ayılarına karşı pürdikkatler; merak etmeyin. Kasabanın evvel eski alkole düşkün halkı, şimdi, yıllar evvel İncirlik’te görev yapmış, sonra Athabasca’ya yerleşmiş bir eski subay emeklisinin ve tabii Vedat Bey’in rakı severliği sayesinde Tekirdağ Rakı’sıyla tanışmış bulunuyor. Kuzey Kutbuna iki-üç durak mesafedeki bu ıssız, in cin top oynayan kasabanın içki satılan yerlerinde rakı bulabilirsiniz; zira bir Türk ailesi burada yaşıyor.

 

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler