Doğan Hızlan'la seksen yıl

Doğan Hızlan seksen yaşında. Ömrü edebiyatla, sanatla geçen Hızlan'ın, seksenine girişi de böyle oldu ve art arda yayımladığı dört kitabıyla tekrar okur karşısına çıktı. "Yaşamdan İzler", "Edebiyat Hayatın Neresinde?", "Yeniden Okumak" ve "Şiirin Coğrafyası" Hızlan'ın yayımlanan kitaplarının adları. Hızlan'la sadece kitaplarını değil; edebiyat yaşantısını, günün edebiyatını ve okur profilinin değişimini konuştuk.

Yayınlanma: 20.09.2017 - 00:29
Abone Ol google-news

'Hayatı edebiyatla okudum'
 
- Sekseninci yaş… Edebiyatla iç içe geçmiş bir ömrün özetisiniz. Neler verdi size bu yaşayış ya da neler aldı? Bu sorunun yanıtı çok uzun farkındayım ama genel bir çerçeve çizebiliriz diye düşünüyorum.

- Divan şairlerinden Zatî şöyle demiş: "Hâb-ı gaflette geçen ömrümü rü'yâ gördüm." Ben bu seksen yılın hemen gelip geçtiğini düşünüyorum ama böyle sorularla karşılaşınca da kimler geldi, kimler geçti, kimlerle dost olup kimlerle konuştuk diye düşünmeden edemiyorum... Hayatımdan her kim gelip geçtiyse ve kiminle dostluk kurduysam hep edebiyat çerçevesinde gelişti. Sadece hayatımdan geçenleri değil hayatın kendisini de edebiyat çerçevesinde okudum. Şunu söylemekte yarar var; eğer yaşama böyle bakmazsan edebiyatı yaşamak da pek mümkün olmuyor.

- Nasıl oldu bu?

- Bu tabii biraz ailemin yetiştirmesiyle ilgili. Tek çocuk olarak sokaklarda pek dolaşmadım. Daha doğrusu dolaştırmadılar, dolaşmama müsade etmediler. Evde oturup kitap okurdum. Akşamları beni çaya götürürlerdi aile yakınlarımıza, eğleneyim diye ama evin hâkimi bir şekilde bendim.Evdeki yaşam benim üzerimden dönerdi. Daha doğrusu bizim ailenin hâkimi çocuklardı. Çocuklar da doğal olarak akıllarından geçenin gerçekleşmesini ister. Bundan doğan bir başka mesele de istediklerinin aile tarafından gerçekleştirilmesiyle birlikte çocuk bu isteklerin doğruluğuna kendini ikna eder, buna inanır. Halbuki doğru değildir. Ama bu serbestiyetin bana şu yararı oldu: Annem, bana istediğim her imkânı sağlayıp, beni istediğim her insanla tanıştırdı, görüştürürdü. Ben de şunu yapardım ama: Gideceğim, görüşeceğim her edebiyatçının bütün kitaplarını okurdum... Daha lisedeyken mesela Mithat Cemal Kuntay'ı, Aksaray'daki Halk Evi'nde yapılan Namık Kemal Günü'ne davet etmiştim ve o da gelmişti. Zaten lise talebesiyken edebiyat matinelerine giderdim sıkılıkla. Aynı şekilde Mehmet Kaplan'ın davetiyle üniversitede İkinci Yeni üzerine konuşmam da bu dönemlerden uzak değildir. Sonrasında da üniversitede hemen herkesin yanına girip çıkardım çünkü ailedeki yaşayışıma bakarak böyle bir şeyi kendime hak görürdüm. Hâliyle arkadaşlarım da hep edebiyat dünyasından oldu.

 
"AKVARYUMDA YAŞAMAK BENİ MÜZİK VE EDEBİYATA YÖNELTTİ"

- Ailenizden bahsettik. Yaşamdan İzler'de ve Edebiyat Hayatın Neresinde?'de annenizden bahsederek; "hafızamdı" diyorsunuz onun için. Yaşamsal hafızanızın yanında edebiyat hafızanızın oluşumuna da katkısı var mı annenizin?

- Okuduğum, söylediğim, gittiğim her şeyi, her yeri bilirdi. Takip ederdi. Sadece benim hafızam değil ailenin de hafızasıydı. Çok komik bir şey söyleyeyim; tahlile gitmiştim. Kan grubumu sordular. Anneme sorayım dedim. Güldüler. Ben de güldüm tabii. Şu var ama: Böyle her şeyi başkalarının yapacağını bilirsen kendini edebiyata ya da yapmak istediklerine adayıp başka sorumlulukları üstlenmiyorsun, ağır geliyor. Bu akvaryum içinde yaşayış beni müzik ve edebiyata yöneltti işte...

- Peki ya götürüleri...

- Hayatı edebiyatla alımlamak bazen başka türlü gerçekleri ihmal etmeye neden oluyor... Getirisi; bilgi birikim sahibi olup donanmak elbette ama öte tarafta bir gerçeklik kayması da yaşıyorsun. Bu bağlamda edebiyatın içinde yaşamanın suni bir yanı var.

- İbn Zerhani’nin şu sözü de var: “Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz. Yazı hariç." Buna ne dersiniz peki?

- Çok doğru. Hayat bir edebiyatçının gözünden çıkıyor aslında benim için. Mesela bir şehre gittiğim zaman o şehri, o şehrin edebiyatçısının gözüyle görmeye çabalıyorum. Çabalamak da değil gerçi, okuduklarım beni ister istemez ona sürüklüyor. Buna müziği de eklemek gerek tabii...
 
"ELEŞTİRİ VE EDEBİYAT TARİHİNİ AYIRIRIM"

- Yeni yayımlanan kitaplarınıza uzanalım yavaş yavaş. Yeniden Okumak... Bu sizin için sadece bir kitap ismi olmasa gerek. Eleştiri bakışınızın da temeli aynı zamanda değil mi? Üzerine yazdığınız isimlerin edebiyat tarihindeki yerine değinmekle birlikte bugünün okuruna ne vereceğini de anlatıyorsunuz...

- Doğru ama yeniden okumakta fayda da var, zarar da... Taptığın, çok sevdiğin birinin bu yeniden okumalarda fire verdiğini görmek hazin olabiliyor. Kendi kendini kandırmış gibi hissedebiliyorsun ama özeleştiri imkânı vermesi bakımından güzel. Yeniden Okumak'ta yapmaya çalıştığım o yazarları bugünün okuruna tanıtmak, bugün okunduğunda onlardan ne kazanılabilirin cevabını bulmak, ne yazılmış ve bunlardan güne ne kalmış; hep bunların peşinden gitmeye çalışırım yazılarımda. Onun için ben daima eleştiri ve edebiyat tarihini ayırırım. Edebiyat tarihinde önemli işlerin altına imzasını atmasına rağmen bugün okunmayan çok insan var ama bu aşamayı geçirmeseydik bugün okuduğumuz yazarlar okunmazdı. Elliot'ın "gelenek ve bireysel yetenek" oranından yararlanabilmek için edebiyat tarihini bilmek gerekiyor.

- Edebiyat tarihi yazımındaki durumumuz ne peki?

- Bizdeki edebiyat tarihlerinin eksiği şu: Batı'da edebiyat tarihleri, ayrı kişilerin ayrı konular üzerine yazmasıyla hazırlanıyor. Bir kişinin oturup yazmasıyla edebiyat tarihi yazılması zor. Allame-i cihan olamaz ki insan. Kaldı ki işin tek yönlü ve öznel bakış boyutu da var. Batı'daki gibi yazılmış edebiyat tarihlerine ihityacımız var. Siyasi cenahlardan edebiyat tarihine bakıldığında, karşıt görüşün ne demek istediğine ya da edebi açıdan nerede olduğunu görmek zor. O gözle bakılsaydı Kral yanlısı Elliot ya da İtalya'da faşizm üzerine konuşmalar yapan Ezra Pound'un büyük şair olduğu görülemezdi. Bunların bize bazı şeyleri öğretmesi gerekiyor. Edebiyatın ölçütleri farklıdır. Edebiyat ve yazarların siyasal dönemlerle değerlendirilmemesi gerekir. Mesela Türk şiirini Nâzım'dan önce, Nâzım'dan sonra diye ayırmamak lazım. O zamana kadar gelenlerin de çok önemli katkılarının olduğu unutulmamalı. İktidarlar da aynı şekilde kendi görüşlerine uygun yazar ve şairleri öne çıkarma derdine düşüp diğerlerini yok sayıyor; bu olmamalı... Kendi dünya görüşünle birleştirerek eleştiri yapılabilir, o ayrı ama söz konusu edebiyat tarihiyse farklı bakmak gerekir. Edebiyat tarihindeki zincire dikkat etmek gerek.
 
"TÜRKİYE'DE HERKES BİR BABA FİGÜRÜ ARIYOR"

- Bu söyledikleriniz "Süreklilik duygusu benim için önemlidir," sözünüzün de yansıması değil mi?

- Evet, bu çok önemli... Ben yazdıklarımı kabul görsün diye yazmıyorum, reddedebilme gerekçelerini veriyorum herkese. Önemli olanın da bu olduğunu düşünüyorum. Bilip bilmeden divân şiirini kötülüyorsun da ona dair ne biliyorsun? Divân şiiri için saray şiiri denir, doğruluk payı var ama toplumsal yönünü es geçebilir miyiz? Peki ya gerçekçi yönünü? Sosyal paylaşım alanı açmasını saymıyorum bile... Bazı yönleriyle güncel bir şiir bile denebilir divân şiiri için. Bugüne ne getiriyorlar diye bakmak gerek. Hep şikâyet ederler "Övüyorsun, hiç olumsuzlukları söylemiyorsun," diye...  Türkiye'de herkes bir baba gibi parmak sallayan birilerini istiyor. Bekliyorlar ki ben "Bu kitap okunmaz," ya da "Okuyun, seveceksiniz," diyeyim. Ama ben okuduğumun unsurlarını ortaya çıkarıyorum. Dolayısıyla okura etkinlik sağlayacak bir imkân vermenin gerekliliğine inanıyorum.


- Şöyle derler ya Doğan Bey; "Her okur kendisi kadar kitabını okur." Söylediğiniz sanıyorum bununla da ilintili...

- Şüphesiz. Bu çok enteresan bir soru. O nedenle ben birçok kitabı insanların başka başka yaşlarda okumasını öneriyorum. On sekiz yaşında okuduğun kitaptan aldığınla kırk sekiz yaşında okuduğun aynı kitaptan aldıkların bir olamaz. Ayrı katmanlarda değerlendirebilirsin böylelikle kitabı. Olmazsa farklı kuşaklardan eleştirmenlerin o kitap hakkındaki görüşlerine başvurulmalı. Çünkü farklı görüşler çeşitliliği de beraberinde getirir ve bu çeşitlilik bir okura, metni başka başka gözlerden okuma imkânını verir.
 
"ŞİİRİMİZİN USTALARINA YENİ BİR YAKLAŞIM"

- Okura alan açmaktan söz ettik. Okurlardan konuşalım biraz da... Geçmişin ve bugünün okuru arasındaki farkı ortaya koyabilecek kişilerden birisiniz. Bugünün okurunun öne çıkan ya da eksik kalan yanları neler?

- Okur profili yavaş yavaş değişiyor. Bir anlamda okur çatlaması diyebiliriz buna. İyi kitabın peşinden giden, çok satanlara pek kulak asmayan seçkin diye niteleyebileceğimiz bir okur kitlesi var. Tabii günübirlik siyasi, dinî, moda ve popüler bilim kitaplarının peşinden giden okur da var. Ama önemli olan iyi kitap okurunun bulunması ki bugün böyle bir okur kitlesine sahibiz. Kitap değerlendirmeleri yazanların, kitap dergisi çıkaranların -ki bunu Cumhuriyet ve Hürriyet yapıyor- bu seçkin okurun da ihtiyaçlarını karşılaması gerekir çünkü bu dergilerden ulaşılıyor nitelikli kitaplara. Bu tabii ki çok satanın kötü, az satanın iyi olduğu anlamına gelmiyor; yanlış anlaşılmasın...

- Şiir çokça konuğumuz oldu konuşmamız boyunca. Zaten art arda yayımlanan kitaplarınızdan biri de tamamıyla şiir üzerine: Şiirin Coğrafyası. "Tek bildiğim coğrafya," diyorsunuz..

- Kesinlikle öyle. O kitaptaki yazılar, şiirimizin ustalarına yeni bir yaklaşım çıkarabilmek amacıyla bir araya getirildi. Okuyanlar, o şairlerin şiirlerinde, yazılarında yeni bir yön keşfedebilirse amacıma ulaşmış sayacağım kendimi. Şiirleri, şairleri de yeniden okurum. Onlardan aklımda kalan güzel mısraları da sürekli tekrar ederim. Şimdi zaten 'Sevdiğim Mısra ve Beyitler' gibi bir kitap da hazırlıyorum. Bir de televizyon konuşmalarından oluşacak bir kitap var. Murat Yalçın'ın hazırladığı bir kitap da var; 1950'lere dair...

- Sekseninci yıl yoğun geçecek öyleyse...

- Zaten boyuna çalışıyoruz.

- Biz çok memnunuz, kolay gelsin...
 
Yaşamdan İzler / Doğan Hızlan / Eksik Parça Yayınları / 232 s.

Edebiyat Hayatın Neresinde? / Doğan Hızlan / Eksik Parça Yayınları / 320 s.

Yeniden Okumak / Doğan Hızlan / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 222 s.

Şiirin Coğrafyası / Doğan Hızlan / Yapı Kredi Yayınları / 186 s. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler