'Türkiye mercek altında'

Zeynep Oral ‘Çabamızın çok büyük bir bölümünü adaletsizliğe, haksızlıklara, sansüre, baskılara karşı çıkmaya, hak aramaya, yazar, gazeteci şair, sanatçı dostlara yalnız değilsiniz haykırışımızı duyurmaya harcıyoruz’ dedi.

Yayınlanma: 21.01.2015 - 21:56
Abone Ol google-news

Zeynep Oral, gazetemizdeki yazılarında yıllardır düşünce ve ifade özgürlüğünü savunuyor. Bu alanda meydana gelen ihlalleri bıkmadan usanmadan gözler önüne seriyor.

Son yıllarda PEN Türkiye’nin yönetiminde de görev alan Oral, geçenlerde, Uluslararası PEN’e bağlı bu derneğin başkanlığına getirildi.

Oral ile, Uluslararası PEN ve PEN Türkiye’nin geçmişini ve bugününü konuştuk.

- İstersen, Uluslararası PEN’in kuruluşundan başlayalım. Ne zaman kuruldu? Ne amaçla kuruldu?

Uluslararası PEN’in tohumları Londra’da atıldı. O zaman internet yok; Facebook, Twitter, Instagram yok...

I. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1921’de, yazarları, şairleri bir araya getirmek, yazdıklarından birbirlerini haberdar etmek için kuruldu. Bir çeşit yazarlar kulübü...

Ancak çok kısa bir sürede, 4 yıl içinde Avrupa’da 25 PEN merkezi kuruldu. 1931’de ise Çin’de olsun, Güney Amerika’da olsun, herkes bir PEN Derneği kurma peşindeydi.

Çünkü... Ne de olsa II. Dünya Savaşı’nın, istilanın, baskının, faşizmin ayak sesleri duyulur olmuştu...

 

Birleşmiş Milletler’de

Açıkçası başlangıçta, ilk başkan John Galsworthy’nin deyişiyle “Politikanın girmediği; edebiyatla iştigal eden hanımların ve beylerin buluşma alanı” olan PEN, Almanya’da faşizmin tırmanışıyla “şiddet ve baskı ortamına direniş” alanına dönüştü.

Düşün ki, daha 1926’da PEN’in tüzüğünde, edebiyat ile düşünce ve ifade özgürlüğünün birbirinden ayrılamayacağı, soyutlanamayacağı açık seçik belirtilmişti.

1949’da PEN- Dünya Yazarlar Birliği statüsüyle Birleşmiş Milletler’de yerini aldı.

- PEN, kısaca “kalem” anlamına geliyor. Ama bir de açılımı var PEN’in...

Açılımı, İngilizce üç sözcükten geliyor: “Poets”, yani şairler; “Essayists”, yani denemeciler, makale yazarları; ve “Novelists”, yani romancılar...

Bu üç sözcüğün baş harfleri yan yana geldiğinde PEN, yani “KALEM” oluyor.

 

PEN Koestler’i kurtardı

- Uluslararası PEN’in tarihine bakarsak, görev almış dünyaca ünlü yazarlardan söz edebilir misin?

Ah, ne yazık ki, bizde PEN’in tarihçesi pek iyi bilinmiyor, tanınmıyor... Oysa kendi başına bir “roman”, muhteşem bir serüven PEN’in öyküsü...

Daha 1932’de Almanya’da kitaplar yakılmaya başladığında, Yahudi yazarlara karşı kampanyalar başlatıldığında Uluslararası PEN harekete geçti. Ünlü İngiliz yazar H.G. Wells PEN’in başkanıydı ve PEN, Almanya merkezini birlikten attı...

O kadar çok anekdot var ki, hangisini anlatsam...

30’ların sonunda, o sırada gazeteci olan Arthur Koestler, faşist İspanya’da ölüme mahkûm edilmişti. PEN müthiş bir kampanya sürdürerek onu kurşuna dizilmekten kurtardı.

Ama maalesef Lorca’yı kurtaramadı. Lorca’nın faşistlerin eline düştüğü haberi PEN’e ulaştığında, eşsiz Lorca öldürülmüştü bile!

1967’de PEN ABD’nin başkanı Arthur Miller, Nijeryalı çok genç bir yazarı Wole Soyinka’yı idamdan kurtardı. İyi ki de kurtardı.

Ondan 20 yıl sonra Soyinka Nobel alacaktı.

 

Pinter ve Miller Türkiye’de

- 12 Eylül sonrasında Harold Pinter ile Arthur Miller Türkiye’ye gelmişlerdi…

12 Eylül faşist darbesinden sonra PEN’in iki ünlü üyesi Harold Pinter ve Arthur Miller’ın hapisteki yazarlara destek vermek üzere Türkiye’ye gelişini unutmama olanak var mı?

Biz onları Yeşilköy’den tam uğurlamıştık ki, İstanbul Emniyeti’nden, onları tutuklamak üzere, o zaman çalıştığım gazeteye gelip “Burada ‘Arthur ve Harold’ diye iki adam varmış” demişlerdi…

Mario Vargas Llosa’nın güzel bir sözü var: “Ülkeler birbirleriyle dalaştığında ya da ayrıştığında, köprüyü ve iletişimi her daim açık tutan tek kuruluş PEN’dir.”

- PEN Türkiye’nin yeni başkanı olarak, önümüzdeki dönemde nasıl bir seyir haritanız olacak?

Önce şunu söylemeliyim: Zaten son 3 yıldır Tarık Günersel’in başkanlığındaki PEN Türkiye Yönetim Kurulu’nda, hemen hemen aynı ekiple çok yoğun bir biçimde çalışıyordum. İyi anlaşan, çalışkan bir ekibimiz var. Şimdi yola devam diyoruz. Ne acı ki çabamızın, zamanımızın, emeğimizin ve enerjimizin çok büyük bir bölümünü edebiyatı yüceltmekten çok, adaletsizliğe, haksızlıklara, sansüre, baskılara karşı çıkmaya, hak aramaya, yazar, gazeteci şair, sanatçı dostlara “yalnız değilsiniz” haykırışımızı duyurmaya harcıyoruz.

Son yıllarda hak arama, hapishane ziyaretleri, dava izlemeleri, duruşmalarda hazır bulunma konusunda çok ciddi mesai harcadık.

Bunlardan fırsat buldukça, seminerler, paneller, toplantılar, anmalar gerçekleştiriyoruz.

Öteki yazar kuruluşlarıyla sıkı ilişkilerimiz ve güç birliğimiz var.

Her yıl, öykü, şiir ve Duygu Asena ödüllerini düzenliyoruz. Genç yazarlarımızın uluslararası arenaya açılmasına yardımcı olmaya çalışıyoruz. Her ay “ayın kitabını” seçerek, farkındalık yaratmaya çalışıyoruz...

 

‘PEN Kongresi Türkiye’de zor’

- Çeşitli ülkelerin PEN merkezleriyle daha yakın bağlar geliştirilebilir mi? Türkiye’de bazı uluslararası toplantılar yapılabilir mi?

Çeşitli ülkelerin PEN’leriyle çok sağlıklı ve gelişmiş ilişkilerimiz var. Uluslararası PEN’’de Barış Komiteleri, Hapisteki Yazarlar Komiteleri’nde Türkiye önemli bir yer tutuyor ve Türkiye mercek altında.

2012’de John Ralston Saul başkanlığında ilk kez çok büyük bir temsilci grubuyla Uluslararası PEN heyeti Türkiye’ye geldi. Belki 20 kadar ülkenin başkanları vardı. Konu düşünce ve ifade özgürlüğü idi.

Bu heyet, o zamanki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve AB Bakanı Egemen Bağış’la görüştü. Önceden hazırladıkları raporu Cumhurbaşkanı’na sunarak tutuklu, hükümlü ya da davalı yazar, gazeteci, çevirmen, yayıncı ve akademisyenlerin durumunu gündeme getirdiler. Çözüm sağlanması dilek ve talebimiz belirtildi.

Bu toplantı, bu ziyaret, bugüne dek PEN’in hiç ama hiç sağlayamadığı kadar büyük bir görünürlük sağladı.

Ama sonuç ortada...

Aynı heyet, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la da görüşmek istemişti ama Erdoğan randevu veremedi.

Uluslararası PEN Kongresi Türkiye’de olur mu diye soruyorsan, hiç sanmam. Çünkü ilke olarak, düşünce ve ifade özgürlüğü olmayan ülkelerde kongre yapılmıyor!

Türkiye manzarası!

- Yeni başkan olarak, düşünce ve ifade özgürlükleri açısından bir Türkiye manzarası çizebilir misin?

Şöyle bir Türkiye manzarası çizebilirim: Hrant Dink cinayetinden Fazıl Say duruşmalarına... Zamanaşımdan yararlanan Sivas suçlularından Twitter, internet yasaklarına... Yolsuzluk soruşturmalarına getirilen yayın yasaklarından şu son dönem Cumhuriyet gazetesine saldırı ve tehditlere... Bomba gibiyiz, bomba!

 

Muhteşem bir ekip!

- Peki, PEN Türkiye ne zaman kuruldu? Kimler kurdu?

Türkiye’de PEN 1950’de Halide Edip Adıvar’ın önderliğinde muhteşem bir ekip tarafından kuruldu! Biliyorsun, Halide Edip 1940’ta İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Filoloji Kürsüsü’nü kurmakla görevlendirilmişti... Halide Edip PEN Türkiye’nin ilk başkanı oldu. Öteki üyeler şöyle: Refik Halit Karay, Fuat Köprülü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Reşat Nuri Güntekin, Nadir Nadi, Muhsin Ertuğrul, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nurullah Berk, Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi Nayır, Fikret Adil, Macit Gökberk, İbrahim Hoyi, Samih Tiryakioğlu, Tahir Alangu, Cavit Orhan Tütengil, Oktay Akbal, Necati Cumalı, Burhan Arpad ve Hüsamettin Bozok! Bu ilk Türkiye PEN’in genel sekreteri de Fikret Adil’di!

- PEN Türkiye’ye başkanlık yapmış hangi yazarlarımız var?

Halide Edip Adıvar’dan sonraki başkanlar arasında Refik Halit Karay, Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi Nayır, Tahsin Yücel var... Ancak 12 Eylül’de PEN Türkiye kapatılıyor. Daha doğrusu kendi kendini dağıtıyor. 1989’da Türkiye Yazarlar Sendikası’nın Başkanı Aziz Nesin’in girişimiyle yeniden kuruluyor. Bu yeniden kuruluşta ilk başkan Yaşar Kemal. Sonra Şükran Kurdakul, Alpay Kabacalı, İnci Aral gibi isimler var...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler