Jean-Luc Godard içimizden biri

‘Le Redoutable’ adlı film, yer yer Godard’ın mizansenlerini anımsatan biçemi, kendini ciddiye almayan alaycı yaklaşımı ve özgün mizahıyla Godard’ı abidesinden indirip, iç çelişkileri ve saplantılarıyla kanlı canlı, içimizden birisi yapıveriyor.

Yayınlanma: 21.05.2017 - 21:41
Abone Ol google-news

‘Le Redoutable’, yönetmenin bunalımlı yaşamında bir dönüm noktası olan 1968 olayları sırasında yaşadıklarına geniş yer verirken, 1967 yılında çektiği “Genç Kız”da (La Chinoise) rol alan, kendisinden 20 yaş küçük oyuncusu, ünlü muhafazakâr Fransız yazar François Mauriac’ın torunu Anne Wiazemsky ile olan ilişkilerine odaklanıyor.

Jean-Luc Godard’ı her sinemasever tanır. Adı çok farklı duygular uyandıran, karşıt tepkilere yol açan İsviçreli Godard, Fransız Yeni Dalga akımının öncülerindendir. “A bout de souffle” (1960) “Le Mépris” (1963) “Pierrot le fou” (1965) gibi kült filmlerin yönetmenidir. 1968 baharında, Fransa’daki büyük öğrenci ayaklanmasına destek veren, Cannes Festivali’nin perdelerine tırmanarak etkinliğin o yıl durdurulmasını sağlayan yönetmenlerin başında gelen efsanevi bir kimliği vardır. Koşulsuz hayranları için katıksız bir deha, devrimci bir “auteur”dür. Kimilerine göreyse, ne dediği pek anlaşılamayan can sıkıcı filmlerin, ters mizaçlı kendini beğenmiş yönetmenidir.

Peki, sinemasıyla tanıdığımız Jean- Luc Godard (1930), gerçekte nasıl bir insandır? Kimdir? İç sıkıntıları, çelişkili davranışları, dillere destan huysuzlukları özel yaşamına nasıl yansımıştır?

“The Artist” (2011) ile Cannes’da ve Hollywood’da ödüllendirilen Michel Hazanavicius (1967), Fransızların ilk nükleer denizaltısının adından esinlenen “Le Redoutable” (Çok Korkunç) ile bu sorulara yanıt getiriyor. Yer yer Godard’ın mizansenlerini anımsatan biçemi, kendini ciddiye almayan alaycı yaklaşımı ve özgün mizahıyla Godard’ı abidesinden indirip, iç çelişkileri ve saplantılarıyla kanlı canlı, içimizden birisi yapıveriyor.

Film, yönetmenin bunalımlı yaşamında bir dönüm noktası olan 1968 olayları sırasında yaşadıklarına geniş yer verirken, 1967 yılında çektiği “Genç Kız”da (La Chinoise) rol alan, kendisinden 20 yaş küçük oyuncusu, ünlü muhafazakâr Fransız yazar François Mauriac’ın torunu Anne Wiazemsky ile olan ilişkilerine odaklanıyor.

Godard’ın, Anna Karenina ile yaşadığı zor birliktelikten sonra evlendiği Anne Wiazemsky’nin, ayrılmalarına dek süren yaklaşık on yıllık dönemin anılarını kaleme aldığı kitaptan yola çıkan senaryo, Bertolucci ile nasıl kavga ettiğine, tanımadığı insanlara bile nasıl sataştığına dek Godard’ın özel yaşamıyla ilgili birçok ayrıntı içermekte... Sonuçta, durmadan suçluluk duygusuyla kıvranan, ne içinden çıktığı ne de içinde yaşadığı sosyal çevreyi beğenen, devrimci olmak isterken eylemci öğrencilerle bile iletişim kuramayan, hastalıklı derecede kıskanç, içine dönük bir insan olan Godard, yavaş yavaş lanetli sanatçı kimliğinden sıyrılarak, izleyicinin empati kurabileceği normal bir adama dönüşüveriyor...

Duyarlı ve çarpıcı bir çalışma

İlk günlerin beğenilen ikinci Fransız filmi, Altın Aslan yarışına ilk kez katılan Fransız yönetmen ve senarist Robin Campillo (1962) imzalı “Nabız 120” (120 battements par minute), gerçeğin sineması türüne yakın, son derece duyarlı, çarpıcı bir çalışma. Konusu AIDS hastalığı. Senaryo, Fransa’da1989 yılında, AİDS’e yakalananlara destek vermek ve haklarını savunmak için kurulan “Act Up” adlı örgütün eylemlerini, üyelerinin güncel yaşamlarına koşut olarak işliyor. O dönemde, hem devletin hem de ilaç firmalarıyla özel sigorta şirketlerinin ikiyüzlü yetersiz politikalarına karşı radikal eylemlere girişen, çoğu AIDS hastalığına yakalanmış örgüt üyelerinin ruhsal dalgalanmalarını başarıyla canlandıran genç oyuncular, topluca ödül alabilecek düzeyde bir performans sergiliyorlar. Robin Campillo, senaryosu ve mizanseniyle de ödül alabilecek düzeyde sağlam bir film gerçekleştirmiş.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler