Kadın olmadan asla olmaz!

İlk filmi ‘Lady Macbeth’ ile dikkatleri üzerine çeken William Oldroyd ile sınıf çatışması ve kadın hakları üzerinden seyreden bir söyleşi yaptık

Yayınlanma: 30.06.2017 - 21:33
Abone Ol google-news

Övgüler ve ödüllerle baştacı edilen, yılın en izlenesi yapımlarından “Lady Macbeth”, bildik Shakespeare ruhundan nemalansa da görücü usulü evlendirilen genç bir kadının cinnete uzanan sıkışmışlığı üzerine bir kara film. Başka Sinema vesilesiyle bu hafta gösterime giren filmin tiyatro kökenli genç yönetmeni William Oldroyd’la bu ilk sinema yönetmenliğini, sınıf çatışması ve kadın hakları gibi mevzuların hâlâ bu kadar güncel olmasındaki korkutuculuğu konuştuk.

- “Lady Macbeth” kadının baskıcı düzendeki sıkışık hali üzerine gelişen bir film. İlginizi çeken tarafı neydi?

Sanırım hâlâ bir şekilde güncel olması. Elbette aradan geçen 150 yılda kadınlar açısından büyük ilerlemeler oldu ve bir nevi kölelik sistemi olan baskılardan kanuni değişikliklerle vazgeçildi ama yine de, modern toplumlarda dahi kadınların zaman zaman hak ettikleri değerin verilmediği ortada. Dünyanın çoğu yerinde ise hâlâ baskı altında tutulan, babası, erkek kardeşi veya kocasının izni olmadan dışarıya adım atamayan, evde hizmetçi olarak kullanılan kadınlar ve çocuk gelinler var maalesef. Uluslararası kadın ticareti ve bunun ekonomik boyutu ise kan dondurucu. Ne kadar korkunç değil mi?

Karanlık mevzular

Viktorya dönemi genellikle üst sınıfta yaşanan romantizm, çiçek böcek ve sonsuz aşkı sembolize eder ama bu kez gayet gotik bir hikâye anlatımı var.

Tabii ki baskılarla dolu olan dönemi karanlık bir atmosferde anlatmak gerekiyordu. Kimileri filmi dram kimileri trajedi olarak niteleyebilir, benim için bunların hepsi. Bir kadının erkek tarafından baskıaltında tutulması ve sömürülmesi kadar korkutucu bir öykü az bulunur, buradan cinayet de çıkar, delilik de. Süs ve püs yerine niyetteki muhafazakârlığı, şiddeti ve işkenceyi gösterebilmek önemli. Sınıfsal ayrıcalıklar, ırkçılık ve İngiltere’nin imparatorluk dönemini konuşacaksak mevzu her zaman daha karanlıklaşıyor. Dolayısıyla film de karanlık. Bunların bir şekilde hâlâ yaşanıyor olması ayrı karanlık.

- Görücü usulü evlendirilen genç kızın evde hapsedilmişliği de filmin her anında hissediliyor. Kocasının yokluğunda dışarı kaçabildiği anlarda ise kamera hareket ederek özgürlük hissi yaşatıyor. Görüntü yönetmeniyle nasıl çalıştınız?

Bu filmi kadınlar sayesinde yaptım, bunu söyleyeyim öncelikle. Senarist Alice Birch ve görüntü yönetmeni Ari Wegner olmasaydı çok zor olurdu. Tiyatro yönetmeni olarak önce kameranın nerde durması gerektiğini, bir sonraki sahnenin akışını ve arka plan derinliği gibi meseleleri uzun uzun çalışmak zorundaydım, filmler izledim, kitap okudum. Söylediğiniz gibi ilk aşama kadının evin her mekânındaki hapsedilmişliğiydi. Geniş merdiven veya devasa yemek masası, bilakis içerdeki her alanı bu hapislik halini hissettirmek için yalınlaştırmaya ve daraltmaya çalıştık. Kaçmaya çalışıp kaçamadığınız duygusunu verebilmek istedik.

- Bir sahnede rahip de devreye girerek genç gelinin çaresizliğine katkıda bulunuyor.

Maalesef din erkekler tarafından kadını ezmek için bir araç olarak kullanılmış. Kadını baskı altında tutmak adına yalanlar söylenmiş, kocasının sözünü dinleyen ‘iffetli kadın’ kavramı uydurulmuş, köleliğe bahane bulunmuş. Oysa ki maksat tamamen ekonomik ve güçle ilgili. Kadın hakkı olduğu olduğu halde mirasından pay alamamış, 1870’e kadar mal sahibi olma hakkı bile tanınmamış. Evlenince doğrudan kocasının malı olarak kabul görülmüş. Baskı altından cinnete uzanan gerilim dolu milyonlarca öyküden sadece bir tanesi. Kadın olmadan medeniyetin olamayacağı gibi basit bir gerçeği bastırmak gelenekselleşmiş maalesef.

‘Kadını aşağılamanın binbir yolu var’

“Lady Macbeth” bildiğiniz ihtişamlı kostümlü dramalara benzemiyor, “İyi ki öyle” diyor filmin neredeyse her karesinde yer alan şahane Florence Pugh. Genç oyuncu bu ikinci filmiyle uluslararası bir ün kazanmasını elbette çok önemsiyor ve sürekli gülümsüyor ama 20 yaşına kıyasla “Öfkeli olmak hakkımız ama öfkeli olmak zarar veriyor bir süre sonra ruhumuza. Kadınlar olarak mücadele için her enerji damlasına ihtiyacımız var, bizi seven erkeklere de. Birlikte bizi sevmediğini düşünmek işine gelen erkekleri belki değiştirebiliriz ” bilgeliğinde cümleler kuruyor. Filmde koca, kayınpeder, rahip ve dünyanın geri kalanı tarafından baskılanan genç kadın olarak cinselliğini bastırmak zorunda kalmasını büyük bir işkence olarak niteliyor: “Kadını aşağılamanın binbir yolu var, cinsellik de maalesef en kolaycı yöntem, bel altı vurmaca”. Oyunculuğunu ‘inceltmek’ her şeyden önemli onun için, bu nedenle çalışıyor. Bir filmi baştan sona götürebilen ender oyuncular arasına bu yaşta girebilmesine rağmen, hayli mütevazı, “Bir ömür boyu oynamam gerek daha” diyor.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler