Meteorlar: Cesur, yenilikçi bir yapım

İsviçre, gerçeğin sinemasının cenneti sayılabilir.

Yayınlanma: 06.08.2017 - 22:44
Abone Ol google-news

İsviçre, gerçeğin sinemasının cenneti sayılabilir. Meraklı sinemaseverlerin sürekli ilgi gösterdiği, federal devletin desteklediği belgesel nitelikli filmlere ülkenin en büyük festivali Locarno’da geniş yer verilmesi de bu konumda çok doğaldır. Örneğin, etkinliğin yerleşik yan bölümü “Eleştirmenler Haftası”nın sadece belgesellerden oluşan programını izleyebilmek için yer bulmak, her geçen yıl daha da zorlaşmaktadır... Belgesel filmler konusunda hiçbir ayrımcılık yapılmaz Locarno’da; her seçkide yer alabilirler. Bu bağlamda, Türkiye’den gelen iki filmin de gerçeğin sinemasının örnekleri olması kuşkusuz bir rastlantı değildir. Gürcan Keltek’in “Günümüzün Yönetmenleri” bölümünde yarışan filmi “Meteorlar” da dört dörtlük bir gerçeğin sineması örneği. İçeriğiyle cesur, biçimiyle zor estetik dengeler kurmayı başaran, zaman zaman manierist olma riskini alan deneysel öğeler içeren yenilikçi bir yapıt. Türkiye gerçeklerinin giderek keskinleşen ya da keskinleştirilmek istenen siyah beyazlığı değil Gürcan Keltek’i renkli görüntülerden uzak tutan.

Siyah/beyaz yelpazenin estetik çekiciliği, yönetmen için kuşkusuz vazgeçilmez bir tercih. Toplumsal gerçekler de öyle; özellikle ayrıştırılan, baskı altında kalan, şiddet uygulanarak evlerinden yurtlarından edilen, kısacası acı çeken insanlar da aynı oranda vazgeçilmez. Doğa ve hayvanlar özel bir dikkatle ele alınan diğer temel öğeler; metafizik, giderek kozmik boyut da keza... 2015 yazı sonunda, barış sürecinin nokalanmasıyla, Güneydoğu Anadolu kentlerine uygulanan sıkıyönetim ve sıcak ateş altında kalan sivil Kürtlerin yaşadıkları gerçeklere eğilen Gürcan Keltek’in derdi, politik çözümlemelere girişmek değil. O dönem yayın yasağı getirilen video görüntülerden, dile getirilenlerden, kaleme alınan acılı çığlıklardan yola çıkarak; aynı günlerde Nemrut Dağı ve çevresine düşen irili ufaklı 241 meteor parçasının simgelediği tarihsel ve kozmik boyutlar eşliğinde bir destan yazmak da değil. Olsa olsa, duyarlı, şiirsel bir ağıt yakmak; hâlâ kanayan yaralara kamerasıyla tanıklık etmek... “Meteorlar”, dağ keçisi av mevsiminin açılmasıyla başlıyor. Filmin son bölümü de doğa odaklı. Kamera, boynuzları görkemli iki yabani keçinin sarp kayalıklarda dans edercesine toslaşıp inatlaşmalarını izledikten sonra; başlarını yaklaşık bir metre yukarıya kaldırıp birbirlerine dolanarak büyüleyici bir ölüm dansına girişen ince uzun kara yılanlara çeviriyor merceğini... O iki güzelim keçinin, tüm becerilerine ve denge içgüdülerine karşın, dik yamaçlardan birlikte yuvarlanarak yok olduklarını görmüyoruz perdede ama bu acı sonun neredeyse kaçınılmaz olduğunu içimiz sızlayarak düşünüyoruz. Ardından, yılanların döğüşmeyip seviştiklerini varsayabilen izleyiciler biraz umutlanıyorlar... İnsanoğlunun doğası mı daha vahşi, yoksa vahşi yaratıkların içgüdüleri mi? Bilinmez... İsviçre, gerçeğin sinemasının cennetidir diye başlamıştık... Peki, İsviçre sinemasının gerçeği nedir? Belgeseliyle, kurmacasıyla, yaratıcılık ve üretim konusunda ciddi bir zayıflık yok; ancak dışsatım hiç de parlak değil. Bu saptamanın kaygılandırdığı belli başlı festival yöneticileri, çözüm aramak için birlikte çalışmaya karar vermişler. Locarno, Zürih ve Cenevre festivallerinde konuyu değişik boyutlarıyla ele alacak atölye çalışmalarını hemen başlatarak kolları sıvamışlar bile. Dilsel, dinsel, etnik ve kültürel çokrenkliliği özümseyen federatif yapı içinde güçlenen demokratik birlikteliğin, sinema alanına da yansıması kuşkusuz çok doğal... İstanbul’dan Adana’ya, İzmir’den Artvin’e dek, bizim festivallerin de Türk sinemasının dışa açılımını hızlandırmak amacıyla ortak çaba göstermeleri için, Antalya’ya meteor düşmesini mi beklemek gerekecek acaba?


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler