Müzeyyen Senar: Bizzat Hayatımız

Dün gece bütün rakı kadehleri Müzeyyen Senar için kalktı. “Feraye”den “Ormancı”ya türküler ve alaturka musikinin neredeyse bütün eserlerini kapsayan külliyatı, hayatımızın her döneminde bize eşlik edecek. Şanslıydık, aynı dönemde yaşadık.

Yayınlanma: 08.02.2015 - 23:35
Abone Ol google-news

Bundan 11 yıl önce, 8 Şubat 2004’te, hiç unutmam yine bir pazar günü, teyzemin telefonuyla uyandım: “Cem Karaca öldü” dedi, ağlayan sesiyle. Bana Cem Karaca’yı dinleten, sevdiren insandı. Müzeyyen Senar’ın ölüm haberi, Twitter üzerinden geldi. İMC TV’de, Feryal Öney’in programına katılmak üzere beklerken duydum. Ölümünün 11. yılında Cem Karaca’yı anacaktık, Müzeyyen Senar’ı da andık. Bu satırları program sonrasında sıcağı sıcağına yazıyorum. Türkiye’de yeri doldurulamayacak, emsalsiz iki sesi aynı gün kaybetmiş olmanın şaşkınlığı var üzerimde.

Şanslıyım: Müzeyyen Senar’la tanıştım. TRT’de, danışmanlığını yaptığım bir programa konuk etmiştik, bir kahve içimlik sohbet etme fırsatı buldum o ara; çok sevdim. Sıcacıktı, inceydi, nüktedandı, ilerleyen yaşına rağmen cıvıl cıvıldı ve yerinde duramıyordu. Sadece TRT stüdyolarındaki canlı performansını değil, İzmir Fuarı’ndaki gazino programlarından halk konserlerine, sahnede çok izledim Müzeyyen Senar’ı…

Benim için önemli konserlerden biri, Atatürk Kültür Merkezi sahnesinde verdiği jübile konseriydi. Ercüment Batanay ve arkadaşları eşlik ediyordu ve sahnede devleşmişti. Eski bir şey sanmayın, 90’lı yılların sonundan söz ediyorum. Münir Nurettin Selçuk’la başlayan büyük salon konserlerinin sonuncusuydu ve buna şahit olmak inanılmazdı. Sonrasında AKM de kullanılmaz hale geldi. Bilmeden, o sahnedeki son konserlerden birine şahit olmuştuk.

Derya Bengi, Müzeyyen Senar’ın ölüm haberinin ardından şu kısacık cümleyi kurdu: “20. yüzyıl bitti.” Öyle sahiden. Müzeyyen Senar, o yüzyıldan bugüne taşıdığımız son önemli değerdi. Hep konuşulur, her gidenin ardından söylenir ama “bir devir kapandı” cümlesini, bu kez sahiden tam anlamıyla kuruyoruz. İsimleri art arda sıralamamız yeterli: Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla, Zeki Müren ve Müzeyyen Senar. Onun ölümüyle, “büyük sesler” dönemi kapandı. Nesrin Sipahi suskun, İnci Çayırlı’dan Emel Sayın’a onların bayraklarını bugüne taşıyan isimler ara ara konser verseler de uzun zamandır sessiz. Başka bir dönem ama zaten bu: Yukarıda saydığım dört isimden sonra gelen “yeni” ekip. Yazık ki onlardan sonrası kısır. Alaturka, 90’larda pop’un hegemonyasına girdi ve yavaş yavaş piyasadan çekildi. Müzeyyen Senar, son assolistti.

Hayatını deşmeye, sahnelere ve alaturkaya getirdiği yenilikleri anlatmaya gerek yok: Müzeyyen Senar, başlı başına büyüktü. Radi Dikici’nin yazdığı “Cumhuriyetin Divası: Müzeyyen Senar / Türk Musikisinin 75 Yıllık Hikâyesi” (Remzi Kitabevi, 2005 - genişletilmiş baskı Everest  2011) onunla ilgili her şeyi önümüze seriyor. Böylesi bir kaynak varken, hakkında ahkâm kesmek fazla iddialı olur.

Müzeyyen Senar denince akla gelen şeylerden biri, meşhur çilingir sofraları. Rakı denince akla gelen isim, Müzeyyen Senar. Şu tespit yanlış değil: Abdullah Yüce meyhane şarkılarının babasıysa, Müzeyyen Senar, annesi. Anason kokusunun şarkılarına bu kadar sinmesi tesadüf değil elbette: Müzeyyen Senar rakıyı çok severdi. Fatih Akın filmi “Crossing the Bridge: The Sound of Istanbul / İstanbul Hatırası”ndaki Müzeyyen Senar sahnesini hatırlatayım: Senar, “Haydar Haydar”ı söyledikten sonra elindeki rakıyı fondip yapar, kadehini atar. Bu, sahnede de sık yaptığı bir hareketti. Onun için rakı Müzeyyen Senar’sız, Müzeyyen Senar rakısız düşünülemez.

Dün gece bütün rakı kadehleri Müzeyyen Senar için kalktı. Plaklarda kalan sesi yoldaşımız olmaya devam edecek. “Feraye”den “Ormancı”ya türküler ve alaturka musikinin neredeyse bütün eserlerini kapsayan külliyatı, hayatımızın her döneminde bize eşlik edecek. Şanslıydık, aynı dönemde yaşadık ve yaptıklarına şahit olduk. Ancak bundan sonraki kuşaklara anlatacak afili bir hikâyeden daha ötesi Müzeyyen Senar: Bizzat hayatımız.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler