Nazan Öncel; Müziğin vicdanı olmak gerek

Nazan Öncel'in müziğinin şifalı bir hali var. Kederli anlarda yoldaş, keyifli anlarda ise bir eğlence ortağı. Öncel, iki yıllık zaman dilimleriyle albüm yayımlıyor. İşte şimdi yine zamanı geldi ve “Bazı Şeyler”i dinliyoruz. Öncel'in her albümü gibi net, derdini anlatan “Bazı Şeyler” müzikal olarak biraz da “Göç”ü selamlıyor.

Yayınlanma: 14.04.2014 - 10:29
Abone Ol google-news

Nazan Öncel yeni albümü “Bazı Şeyler” ile baharı müjdeliyor olsa da şarkıları sonbahar. Bir de “nasıl bir kadınsın sen?” sorusuna yanıtı net ;”sonbahar insanıyım!”  Pop müziği sevin sevmeyin Nazan Öncel tüm tanımların ve yorumların dışında, özgün ve özgür. Her şarkısında insandan, insani şeyler taşıyor. Hem duruşu, tavrı yıllara ve fırtınalı bu coğrafyanın siyasetine yenilmedi. “Sokarım Politikana” zaten hep kulağımızda. O yüzden “pop müziğin vicdanı” olarak anılması doğal.

-Yine lafı dolandırmayı sevmediğiniz bir albüm. Net ve dozunda. Peki yaratım süreci nasıl geçti?

Bir albüme girerken uzun uzun planlar programlar yapamıyorum. Hayat ayağıma kadar ne getiriyorsa onları yazıp sesliyorum. Sözü yormadan yazmaya çalıştım. Genellikle iki senede bir albüm yaptığım için o döneme şahitlik eden duyguların izini sürdüm. İçimden geçeni çaldım, söyledim. Hiç şarkı biriktiremeyen biriyim. Akşam yazdığım bir şarkıya sabah demo yapar, en geç ertesi gün kayıt yaparım. Kendi stüdyomun olması bu anlamda bir avantaj sayılır. Böyle böyle şarkılar çoğalıyor, bir iken on, on beş, yirmi oluyor,  ön demo çalışmasından sonra, albüme girecekleri belirliyor ve nihayetinde kimisinin düzenlemelerini yapıyor, kimisini arkadaşlara verip hadi çocuklar bu şarkılar ellerinizden öper diyorum ama böyle desem de burnumu her aşamasına sokuyorum. Bir sürü fikir alış-verişi bir ekip çalışması olmadan içime sinmiyor. Bazen ne kadar çalışsam az gelir ama “Bazı Şeyler” ne çok çalıştım yeter ya dedirten, epey zamanımı alan bir çalışmayla doğdu. Gerisi iyilik sağlık zaten.

- “Bir Hadise Var”, “Ben Böyle Aşk Görmedim”, “Sokak Kızı”, “Demir Leblebi”, “Göç” gibi efsaneler var mazide, hatta başucu albümleri bunlar. “Bazı Şeyler” hangisine daha yakın ya da en uzak?

Valla dinleyici nereye koyarsanız oradadır tabii. Repertuar, lirikler ve akustik olması açısından Göç’e daha yakın buluyorum. Eğer bugün bir “Göç” daha yapacak olsam 2014 sound’una göre kurgulardım, o da yaklaşık olarak “Bazı Şeyler”e denk düşerdi. Bu albüm için yola çıktığımda önce Göç”e devam için kolları sıvadım, sonra “Göç” severler “Göç'ten bir tane var” dediler, durup düşününce onları haklı buldum. Aynı repertuvardaki şarkılara gitarın yanına birkaç enstrüman ekleyerek bu havayı kokladım, baktım iyi geldi, yürü kızım Nazan, dedim ve giriştim. Eğer “Hadi O Zaman” olmasaydı, bu şarkılar tek gitar eşliğinde çalıp söylediğim bir albüm de olurdu. Bu adını saydığın albümlerle de bir göbek bağı olduğunu düşündürüyor bana. Zira soya çekim var.

-Tarkan ile “Hadi O zaman” nasıl doğdu?
Üç senedir hadi yapalım bir şeyler diyorduk, “Hadi O Zaman” gibi bir şarkı olursa yaparız diye düşünüyor, üzerinde konuşuyorduk. Şarkı da çıkınca “var mısın?” dedim, “varım” dedi. Sağ olsun hiç ikiletmedi, kendi şarkısı gibi emek verdi. Kara kışta, o malum karda stüdyoya gidip geldiğimiz bile oldu. Çalışma süreci biraz uzun sürdü ama sonunda iyi bir şarkı çıkınca ne yorgunluk kaldı, ne de uykusuz geceler.

Şarkılarınızın altlarında yazıldıkları yerlerin ve tarihlerin yanında mevsimler var. Hepsi sonbahar kış.
“Hayvan” albümünü çıkardıktan sonra annem hastalandı, sonra da kaybettim. Bu ilk defa tanıdığım en büyük acıydı benim için. Uzun bir süre acıyla debelendim, zaman ilaçtır falan dediler, sonra anladım ki, yok öyle bir ilaç. Senle birlikte yaşayan bir acıyla tanışıyorsun ve nereye gitsen, ne yapsan o acıyı içinde taşıyorsun. O yüzden içimdeki kışa, sonbahara denk gelen şarkılar oldu. Bunun için albümü anneme ithaf ettim. Ama “Bazı Şeyler” ilkbahara denk geldi diye hatırlıyorum.
 
-Bir de “sonbahar çocuklarıyız” diyorsunuz albümde.
“Nasıl bir insansın sen kadın?” desen, “Sonbahar insanıyım” derim. Demek istediğim öyle melankoli falan değil. Optimist değilim. Herkesin güldüğü bir şeyde ben bir kış bulup çıkartıyorum. Arızalı bir şey bu tabii ama aksi de mümkün değil. Eskiden daha loştum diye düşünüyorum, bugünüme şükür.


KONSERLERDE YETERİNCE İÇİMİ DÖKÜYORUM

- Türkiye'deki müziğin en önemli kırılmalarını yaratmış, devrimlerini gerçekleştirmiş isimlerin en başında geliyorsunuz, bu anlamda belki de teksiniz. Ama görünür olmayı da pek sevmiyorsunuz.

İnsanız işte, düşünmeden, söylemeden edemiyoruz. Akşam başımı yastığa rahat koyabilmenin tek yolu benim için bu. Herkesin bir rahatlama yöntemi vardır, benimki de bir sanatçı olarak sorumluluklarımı yerine getirebilmek. İçin serin olsun, konserlerde bağır çağır söylüyor, yeterince içimi döküyorum. Bu kadarını yeterli buluyorum.

- “Harita” şarkınızda da “haritadan yerimi, kayıtlardan ismimi silebilirim, sile sile gidebilirim” diyorsunuz. Belki de cevap bu?

Belki de “yapabilirim bunu” deme gücünü kendinde bulmak. Tam olarak anlattığım bu. Tabiatım itibariyle kimseyi cezalandıran biri değilimdir. Fakat birine verilecek en büyük ceza budur sanırım. Bu iki tarafı da cezalandıran bir şey gibime geliyor. Bir yerden sonra kendi yaramı kendim sararım, sarmam, ne bileyim o acının altında kalırım, kalmam bu sadece beni bağları da anlatıyor sanki de mi?


- “Bu bir Nazan Öncel şarkısı” diyebiliyoruz, melodiyi ve sözü duyduğunuzda. Nedir bunun sırrı?
Her şarkı yazarının kendine özgü müzikal bir dili var. Genellikle bu öne çıkıyor sanırım. Öyle sihirli bir formülü falan olmadığı gibi, sır da değil. Kulak hafızası da olabilir, algının da seçiciliği. Böyle bir empatim hiç olmadı, üzerinde kafa yormadan sadece yazdım; bilemiyorum valla. Bu iyi bir şey demek oluyor sonuçta.

- “Bazı Şeyler” nedeniyle dönüş biletimi aldım geliyorum yazıyor albümde. Aslında sizin hiç gitmeme halinizde var dinleyici üstünde.

Çok eğlenceli bir reklâm vardı hatırlarsanız: “Kasetim çıktı, aldınız mı?” diyordu Banu Alkan, eline albümü alıp kapı kapı dolaşmaları tiye alıyordu. Ee, albüm çıktı demek istemeyince eşi dostu böyle selamlayayım dedim.  Ayıptır söylemesi başka bir terbiye sanırım.

BİR SÜRÜ DERT HALA YERİNDE DURUYOR


-Efsane “Demir Leblebi”deki “Sokarım Politikana”da bu coğrafya için bir milattı. Öncesi ve sonrası olarak ayrılmalı belki de. Siz müziğin protest evrimi için ne düşünüyorsunuz?
Müzik kalemin bu anlamda destekçisi oluyor, eşlikçisi oluyor. İnsanların vicdanlarında insanca duygulara yer açmak sanata gönül vermişlerin işidir, görevidir. İçimize sindirmediğimiz şeyleri yazmak, müziğin vicdanı olmaktır. ‘Sosyal medyada ‘Nazan Öncel gibi bir fenomen Türk pop müziğinin vicdanıdır’ diyenleri, dürüstlüğüme, samimiyetime inananları mahcup etmemeye çalışıyorum. Bir sürü dert, halâ yerli yerinde duruyor… Ama hiç değilse bir işe yaramış olma duygusuyla teselli buluyor insan. Protest müziğin evrimine gelecek olursak Gezi dönemi şarkıları geliyor aklıma. Yola “Aynı Nakarat”la çıktık, “Sokarım Politikana”yla, “Demir Leblebi” dedik, “Leyla” ile devam ettik. Sonra Sabahattin Ali için “Ali” dedik, Gezi sürecinde “Güya” dedik ve saire... Kimisi yasaklandı, kimisi dövüldü, kimisi sevildi her neyse ama demem o ki, bu konuda hep bir başıma yürüdüm. Şimdi şunu da belirtmem lazım: Darbeye ilkesel olarak karşı duran biri olarak, hiçbir partinin ne sempatizanı, ne üyesi, şusu buşu hiç olmadım. Taraf tutmaktansa doğru bulduğumu düşündüğümü söyledim. Gezi’yle birlikte  “Tencere Tava”, geldi, “Eyvallah” geldi. Onlarca şarkı yazılıp söylendi. Ne iyi, ne hoş, umutlandırıcı ve muhteşem. Ama aklımı karıştıran başka bir şey var tabii… Bu şarkıları yazmak için neden Gezi hareketine kadar beklendi. Cumartesi annelerine, Madımak olaylarına, Uludere’ye kadar bir dizi acı, yıkıcı olay karşısında neden sessiz kalındı anlamış değilim. Seslenmek için neden bunca sene beklendiğini anlayamıyorum. Bu neden önemli derseniz, erken bilinçlenme ileri demokrasi adına  önemliydi derim. Bu halk hareketi olmasa herkes içinden konuşmaya devam mı edecekti acaba, anlayamıyorum tabii.  Allah razı olsun, gençlerden, 90 kuşağı’ndan, beyaz yakalılardan. İyi ki ayağa kalktılar da hepimizi dut gibi silkelediler. Halâ tabu olan bir dolu şey var; kadına şiddet gibi, taciz gibi, töre gibi, nefret suçları gibi. Bugün bu konular konuşulabiliyorsa, LGBT’ler “yasak da ne ayol” diyebiliyorsa, bu onların, senin benim, hepimizin ortak gayretiyle olmuştur. Kendine Müslüman olanlarla değil! Sen yazmazsan, ben söylemezsem, o sormazsa nasıl olacak? Aziz Nesin’in yüzde altmışından biri olur çıkarız….

- Müzikli hikâyeler anlatıyorsunuz yıllardır ama bir roman ve öykü hiç geçmedi mi aklınızdan?

Denemelerim var, uzun yıllardır yazıp, bir kenara koyuyorum. Kısa hikâyeler, novella’lar falan. Kalemi ne kadar döndürebilirsem yazdım da yazdım. Ara ara da devam ediyorum. Bir gün oğluma “Al bunları oku, sonra n’aparsan yap” dedim. Gün ışığına çıkartırsa okursunuz, Serkan bilir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon