‘Özgürlük ve bağımsızlık istiyoruz!’

Alev Coşkun, İnönü serisinin ikinci kitabı olan Lozan’da, İnönü’yü Hitler’e benzetenlerin, yalanda sınır tanımayıp, Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarının yapılmadığını, İnönü’nün asker kaçağı olduğunu söyleyen meczupların Lozan’a ilişkin çürük, köksüz, temelsiz iddialarını tek tek çürütüyor.

Yayınlanma: 27.08.2019 - 15:01
Abone Ol google-news

Fotoğraf: VEDAT ARIK

BARIŞ DOSTER

İsmet İnönü, Cumhuriyet tarihinin en fazla saldırıya uğrayan kahramanlarındandır. Bunda, Şevket Süreyya Aydemir’in tanımıyla “İkinci Adam” olmasının etkisi büyüktür kuşkusuz. Atatürk’e doğrudan saldıramayanlar, buna cesaret edemeyenler, İnönü’yü hedef alırlar. Dahası, İsmet Paşa’ya sadece sağdan, muhafazakâr kesimden değil, soldan, Kemalist kesimden de hücum edilir. Solun temel eleştirilerinin başında, Köy Enstitüleri’ne kararlı biçimde sahip çıkmayışı, 40’lı yıllarda iç siyasetteki tavrı, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki batı tercihi gelir.

Son yıllarda ise Atatürk ve İsmet Paşa, bizzat iktidar mevzilerinden yaylım ateşine tutulmaktadır. O kadar ki, Atatürk ve İnönü için, “iki ayyaş” denmiştir. Cumhuriyet’in travma yarattığı öne sürülmüştür. Cumhuriyet; “reklam arası”, “parantez”, “zulüm dönemi” olarak nitelenmiştir. Öyle ki, Cumhurbaşkanı, hem de Atina ziyaretinde, Yunanistan Cumhurbaşkanı’yla görüşürken, Lozan’ı tartışmaya açmış, güncellemekten bahsetmiştir. O yüzden günümüzde İsmet Paşa’yı savunmak, Lozan’ı savunmaktır. Cumhuriyet’e sahip çıkmaktır.

Alev Coşkun, son çalışmasında, tam da bunu yapıyor. Çok geniş bir kaynakçayla, belgelere dayanarak hem de. Son yıllarda Cumhuriyet tarihi ve Türk siyasal hayatına ilişkin ardı ardına önemli çalışmalara imza atan Coşkun, Diplomat İnönü - Lozan adlı kitabında, İsmet Paşa’nın Lozan’da tüm dünyaya kanıtladığı diplomat kimliğini araştırıyor. 2018’de okurla buluşan Asker İnönü kitabından sonra, İnönü serisinin ikinci kitabı olan Lozan’da, İnönü’yü Hitler’e benzetenlerin, yalanda sınır tanımayıp, Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarının yapılmadığını, İnönü’nün asker kaçağı olduğunu söyleyen meczupların Lozan’a ilişkin çürük, köksüz, temelsiz iddialarını tek tek çürütüyor.

ASKER DİPLOMATLAR KUŞAĞININ SEÇKİN TEMSİLCİSİ

Coşkun, 496 sayfalık kitabında, konuyla ilgili yerli, yabancı çok zengin bir kaynakçadan yararlanmış. İsmet Paşa’nın, asker diplomatlar kuşağının en seçkin temsilcilerinden biri olduğunu anlatırken, bu yeteneğini Mudanya Mütarekesi’nde kanıtladığını vurgulamış.

İngiliz arşiv belgelerinde bile, Lozan Barış Antlaşması’nın, İngilizler açısından bir başarısızlık olduğu yazıldığı halde, Türkiye’nin tapu senedi olan Lozan’a saldıranların, aslında günlük politik çıkarlar peşinde koşan siyaset esnafı olduğunu bir kez daha kanıtlamış. Hepsi Lozan görüşmelerine başlarında kalpaklarıyla giden Türk heyetinin ne şartlarda çalıştığını belgelemiş.

Eşi Mevhibe Hanım’ı Lozan’a götürürken, “Hanımcığım bu defa sen de benimle gelir misin?” diye soran İsmet Paşa’nın ruh halini, duygu dünyasını yansıtmış. Lozan’da son üç dört yılın değil, yüzyılların hesabının görüldüğünü hatırlatmış.

İdeolojik gıdalarını, siyasal kimliklerini Rıza Nur’a (Lozan’da delegeydi), Necip Fazıl Kısakürek’e, Kadir Mısıroğlu’na borçlu olanların, bıkmadan “Atatürk’ün gizli vasiyeti var”, “Lozan’ın gizli maddeleri var”, “Lozan 100 yıl sonra yürürlükten kalkacak” gibisinden yalanlar söyleyenlerin, siyasette, bürokraside, akademide itibar gördüğü ülkemizde Coşkun, kitabına, İnönü’nün baş delege olarak seçilişini anlatarak başlamış. İsmet Paşa’nın başlangıçta baş delege olmayı istemediğini, sonuçta İsmet Paşa’nın, Atatürk’ün teklifini “emir sayarak”, görevi kabul ettiğini belirtmiş.

EMPERYALİSTLERİN KÜSTAHLIĞI

Coşkun çalışmasında, Lozan’daki ortamı, dünya basınının tavrını, özellikle Türk heyetine yönelik çirkin yayınları, Türk ve İngiliz delegasyonları arasındaki sinir savaşını çok iyi yansıtıyor. 20 Kasım 1922 Pazartesi günü yapılan açılış törenini haberleştirmek için 250 kadar gazeteci gelirken, açılış programında olmadığı halde, İsmet Paşa da kürsüye gelerek kısa bir konuşma yapıyor. İngiliz baş delegesi Lord Curzon’un ardından kürsüde Fransızca yaptığı kısa konuşmada İnönü şunu söylüyor: “… Çok ıstırap çektik, çok kan akıttık, bütün milletler gibi özgürlük ve bağımsızlık istiyoruz…”. Simgesel açıdan çok önemli olan bu kararlı tavrıyla, sadece esasta değil, usulde de eşitlik konusunda ısrarcı olacağını gösteriyor. Bu çıkışı, dünya kamuoyunda da yankı buluyor.

Kapitülasyonların kaldırılmasına karşı çıkan, böyle bir adımın mazlum milletler üzerindeki etkisinden çekinen Londra ve Paris’le, bu konuda çok çetin bir mücadele veren İnönü, ısrarla şunu vurguluyor: “Bağımsızlık konusunda Türk Milleti çok hassastır. Anadolu’da yepyeni bir devlet kurulmuştur. Adil, onurlu, kalıcı bir barıştan yanayız. 180 bin kişilik bir Türk Ordusu halen silah başında beklemektedir. Bu nokta hesaba katılmalıdır”.

 

Ege Denizi’ndeki 12 Ada’nın Lozan’da kaybedildiği yalanını söyleyenleri, tarih, daha Lozan müzakereleri sürerken yalanlıyor.

İsmet İnönü’nün, İtalya Başbakanı Mussolini ile Lozan’da yaptığı görüşmede, bu konu açılınca Mussolini şöyle diyor: “Adalar meselesi çözülmüş bir konudur. Çözülmüş bir konu hiçbir biçimde konuşulmaz”.

Müzakereler boyunca İnönü, ısrarla “TBMM Hükümeti” diyor. Muhataplarına, karşılarında yeni bir Türkiye’nin, genç ve dinç bir Türk Devleti’nin olduğunu hatırlatıyor ve hissettiriyor.

ISRARLI, İNATÇI, İDDİALI DEVLET ADAMI

İsmet Paşa, oturma düzeninden başlayarak, her konuda eşit muamele görmeyi istiyor. İstediğini de alıyor. Başlangıçta Türk Heyeti’nin Bulgaristan, Romanya ve Sırbistan heyetleriyle birlikte oturtulduğunu görünce itiraz ediyor. İtirazı kabul görünce de İngiliz, Fransız ve İtalyan delegeleriyle birlikte aynı masaya oturuyor. Müzakereler boyunca Lozan ve Ankara arasında 1700 telgraf gidip geliyor. Ayrıca gerektiğinde Ankara’ya kurye de yollanıyor. Bunlar dışında İnönü her gün Ankara’ya görüşmelerle ilgili raporunu telgrafla iletiyor. Bu telgraflar, diplomatik belge olmalarının yanında üslup açısından da, askeri raporlar gibi kaleme alındıkları için de, büyük önem taşıyorlar.

Kesintilerle birlikte, iki dönem, başından sonuna 8 ay süren, bu yönüyle diplomasi tarihinin uzun süren uluslararası konferanslarından olan Lozan’da emperyalist devletler, Osmanlı döneminde edindikleri kapitülasyonlardan vazgeçmek istemiyorlar. Türk tarafı ise bağımsızlık konusunda ödünsüz davranıyor. Musul meselesi, Irak sınırı, Ermenilere toprak verilmesi, Boğazların statüsü gibi konularda da sert tartışmalar yapılıyor.

Sonuçta, “Lozan’a gidene dek çizmeden başka ayakkabı bilmiyordum” diyen, diplomasinin parlak, dolambaçlı dilini bilmeyen, Lozan’da suikast tehdidi altında çalışan İnönü, müzakere masasında, genç Türkiye’yi emperyalistlere kabul ettiriyor. Emperyalizmin, diplomasinin ve istihbaratın kitabını yazmış olan İngilizleri yeniyor.

Diplomat İnönü–Lozan / Alev Coşkun / Kırmızı Kedi Yayınevi / 496 s. / 2019.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler