Romanlar için çırpınan Efkan'la cinayete kurban gittiği o son gün

Romanspor’un şampiyonluğunu kutlama umuduyla Bursa’ya giderken, kulübün kurucusu, Güney Marmara Roman Dernekleri Federasyonu Başkanı Efkan Özçimen’in ömrünün son gününe şahit olacağımızı bilmiyorduk.

Yayınlanma: 08.06.2015 - 22:33
Abone Ol google-news

 

GEÇEN HAFTA BUGÜN BURSA HACİVAT MAHALLESİNDE 

BİR DÜĞÜN TARANDI, YOK YERE ÖLEN ÜÇ KİŞİDEN BİRİYDİ O...

Tam bir hafta önce bugün, 

31 Mayıs sabahı, aklımızı Gezi’nin yıldönümü olduğu için İstanbul’da bırakmış, Bursa yollarına revan olmuşuz.

Neyse ki gidiş sebebimiz, yüreğimize su serpiyor: Geçmişi bir seneyi bulmayan, 2. Amatör Küme, 3. Grup’un namağlup takımı Romanspor’un, kazanması hâlinde şampiyonluğunu ilan edeceği maçı izlemeye gidiyoruz.

Üzerinde Ankaragücü formasıyla takıma destek verecek olan, Geri Dönüşüm İşçileri Derneği eski başkanı, CHP Beyoğlu Belediye Meclis üyesi Ali Mendillioğlu’nun yanına yancı yazılmışız. Mudanya’da feribottan inince, bizi onun yakın bir arkadaşı karşılayacak.

Efkan Özçimen’le böyle tanışıyoruz. Mudanya’da, “Merhaba, ben Efkan” diyerek gülüm gülüm bir gülücükle elini uzatıp iki yanağımızdan öptüğü an dank ediyor ki, forsumuz büyük. Bizzat, takımın kurucusu bizi karşılayan kişi.

Tanıştığımız andan, bizi yine feribota bıraktığı ana kadar geçen 12 saat boyunca, ağzını her açtığında söylediği sözlerle; şehrin her köşesinde, her yaştan ve kesimden insandan gördüğü itibar ve hürmete tanık olduğumuz Bursa rehberliğiyle; lafını sakınmaz, zihni de gönlü de son derece açık, zehir gibi zeki, bal gibi espritüel üslubuyla; içten misafirperverliğiyle, tadından yenmez, şapşahane bir gün geçirtiyor bize.

Vedalaşırken son saatleri olduğunu bilmiyoruz

Vedalaştığımız sırada, tez vakitte Bursa’da ya da İstanbul’da yeniden görüşmeyi dilerken, yaşadığımızın, Efkan Özçimen’in bu hayattaki son saatleri olduğunu bilmiyoruz henüz. Ertesi sabah, onun ölümüne dair haberlere gözümüzü açacağımızı bilmiyoruz.

Güney Marmara Roman Dernekleri Federasyonu Başkanı’ydı Efkan Özçimen. Aynı zamanda Roman Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği’nin başkanı... Ve Roman Gençlik Spor’un kurucusu... Bursa’da ilk Roman derneğini kuran kişiydi. Mücadeleye, tek başına başlamıştı. Çok erken vuku bulan terk-i alemine kadar çok şeyi değiştirmeyi başarmıştı. “Başka herkes dalga geçti benle biliyor musunuz?” diye gülerek anlattı o gün hikayenin başını: “Deli misin, işin mi yok, dediler, bizim Romanlar... Yedi tane adam bulamadım derneği kurmak için. Dedim size ayakkabı alacağım, elbise alacağım; adamları kandırıp öyle aldım kimliklerini... Ciddi söylüyorum. Arkadaşlarım hepsi, beni de çok seviyorlar ama korkudan kimliklerini vermiyorlar! Ben diyor, başıma bela alamam devletle. Çingene mantığı o zamanın; ta sekiz yıl önce başlayan olay bu. Bize gene tabii dernek binası vermedi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları. Çingene diye, kiralamaya çekiniyorlar. Ablamın evini dernek yaptım ben de.”

Romanspor’u kurmaya niyetlenmeleri de Roman mahallelerinde uyuşturucunun yaygınlaşması üzerine olmuş. Altı yıl kadar önce durum böyle vahim değilmiş fakat sınır güvenliğin artırıldığı, TIR’ların durdurulmaya başladığı dönemde, “o pimi çekilmiş bomba” Türkiye’de patlamış: “Hem intikam aldılar, hem de iç pazar oluşturdular. Sen benim yolumu kapatırsan, ben de senin gençliğini bu hale getiririm, dediler. Bugün gençliğin belasıdır uyuşturucu. Nerde patlar? Varoşlarda patlar. Baronların mekanı oldu her yer. Adam getiriyor, arabayla ücretsiz bırakıyor alıştırana kadar. Alışınca da hem içiyor hem satıyor çocuk. Düşünsene, düne kadar çöpe giden, hurdaya, geri dönüşüme giden adam, ertesi gün havalı kıyafetlerle geziyor... Bu şekilde uyuşturucu patlayınca, önüne geçemedik. Mahallemizden genç çocuklar ölmeye başladı. En son bonzaiden ölen çocuk 17 yaşındaydı. Dedik ki bu böyle olmayacak; Romanspor’u kurmanın adımını attık.”

 

Kulüp kurulurken para meselesini vali çözdü

Kulüp kurmak, hiç de sandıkları kadar kolay olmamış. Dernek kurmaktan daha teferruatlı iş tabii... Yok lisansı, yok yatırılacak paraları... Ki, söylemeye hacet var mı; onlarda para yok. Başvuruların sonlanmasına iki saat kala çözülebilmiş mevzu: “6 bin TL’ye ihtiyaç duyduk. Amatör Futbol Federasyonu bu para yatmazsa olmaz, diyor. Bazı Romanlar, zengin olanları, tefecidir. Sana bin lira verir, bir ay sonra bin 500 geri alır. Bankanın farklı bir versiyonu. O kadar şaşırdık ki, kafaya da koyduk, faizle, tefeciden para arıyoruz. Çocukların hepsinin moraller bozuk, ümitler bitmiş tükenmiş... Dedim durun ya, bana birkaç saat müsaade edin. Çıktım direkt valiye. Üç saatten fazla valiyle görüşmeyi bekledim; randevusuz gitmişim çünkü. O kadar saat bekledikten sonra, girdim, oturmadım bile, iki dakikada derdimi anlatıp gideceğim... Dedim böyle böyle, şu saate kadar yatırmazsak, bizi müsabakalara almayacaklar. Vali sağolsun, tamam dedi; Allah için iki dakkada işimi çözdü. Yanımdan telefon etti, biz parayı yatıracağız, siz evrakların hepsini imzalayın diye. Ben dönüp iş çözüldü dediğimde nasıl sevindi çocuklar, görmenizi isterdim.”

 

 

Roman çocuğu okuyor ama çingene diye iş yok 

Uludağ yolundaki çay bahçesinin yamacına sereserpe yayılmış Bursa’yı işaret ederken gözleri parlıyordu: “Şurayı tümden verseniz bana, çocukların o mutluluğunu paylaştığım anki duyguları yaşayamam belki.”

Amatör Kulüpler Birliği de bu namağlup performansından sonra onları takdirle izlemeye başlamış; gururla beyan ediyordu: “Tüm Bursa aslına bakarsan şaşkınlıkla izliyor bu olayı. Dokuz ay önce takım kuracaksın, 20 yıl önce kurulmuş kulüplere kök söktüreceksin... Bu başarı değil de ne? Demek ki nedir; çingenelere imkan sunulması gerek... Bizde şu anda 20’ye yakın üniversite bitirmiş Roman çocuğu var dernek kurulduğundan beri okumuş olan. Ama o çocuklar çingene diye iş bulamıyorlar. Bizim esas problemimiz eğitim değil, ırkçılık. Aaa bunlar kapı gıcırtısında çok güzel oynar! Aaa, çok güzel müzik yaparlar, bak Hüsnü Şenlendirici nasıl çalıyor! Hepimiz Hüsnü’yüz sanki; çok kolay yetişiyor ya Hüsnüler bu ülkede!.. Bu gözle baktıkları zaman da hiçbir şey değişmiyor yani. Son zamanlarda bizi cumhurbaşkanlığı resepsiyonlarına falan davet ediyorlar ya hani, benim oralara girişim komedi: Sanki ünlü bir yıldız kırmızı halıdan geçiyor. Herkes benle tokalaşıyor. Niye? Kameralar var çünkü. Resepsiyonda büyük ilgi falan... Bize farklı gözle bakmamaları gerek, insan gözüyle bakmaları gerekiyor.”

 

Düşün diyordu, düşün 550'den biri roman olacak 

2011 seçimlerinde AKP’den aday adayıydı. Geçtiğimiz aylarda, desteğini CHP’ye verdiğini açıklamış, AKP’den aldığı iki maaşı, elinin tersiyle itmişti. CHP’nin İzmir 1. Bölge’den milletvekili adayı Özcan Purçu’nun meclise girmesinden duyduğu heyecanı tarifte zorlanıyordu. İlk kez olacak bu, diyordu, tarihte ilk kez.... Orada herkes var, diyordu; bir tek Romanlar yok ve hiç olmadı. Şimdi o 550 kişiden biri de Roman olacak; düşün: “Romanların var olması için siyaset yapması gerekiyor. Çünkü var olamadan yok olacağımız bir ortam var Türkiye’de. Sizin gibi normal bir mücadele yürütemem ben, çünkü o güce sahip değiliz. Yeni yeni örgütlenme aşamasındayız. Özümüzde çok birlik beraberlik içindeyiz, toplu Roman mahallelerinde yaşarız, ayrı yaşayamayız biz ama iş hak arayışına gelince yok... Bu bizim hakkımızdır demeyi bilmiyor Romanlar. Rica ediyoruz hep. Verir misiniz, yapar mısınız; rica minnet hep... Hakkımız neyse söke söke almamız lazım. Çünkü politikacılar Romanları kandırıyorlar. Sekiz yıldır 13 aile var çadırda. Çadır ya, bildiğiniz çadır!.. Anneler çocuklarını fare yiyecek diye korkuyor. Atı çadırın dibinde bağlı; tezek kokusu içerde. Ezilenlerin de ezdiği tek millet, çingenelerdir dünyada. Kürtler eziliyor diye iddia edilir, doğrudur da; onlar bile bizi eziyor. Bu derece... Mesela bazıları ‘Ben Roman mahallesinin kenarında oturmuştum’ der. Kimisi, çıkar ‘Ben Romanlarla aynı apartmanda yaşıyorum’ der, mütevazı ya!.. Birisi çıkar, yok ‘Biz Romanlarla camiye beraber gidiyoruz’ filan... Bilmeyerek yapıyorlar bunu. Nasıl, bu ülkeye yerleştirilmiş bir sistemse, söylediğinin ne anlama geldiğinin farkında bile değil, iyi bir şey söylemiş olmak için söylüyor bunları. Onu sana söylerken o, senin gönlünü yapmaya uğraştığını zannediyor.”

Bu muhabbetten sonra, çay bahçesinden kalkıp, Bursa’nın 600 yıllık dev çınarının civarındaki el işi pazarını dolanıp, mahallenin ordaki Çalgıcı Mektebi’nin önünde çay içip, Efkan’ın maça gelecek insanları organize edişini izleyip, Roman mahallelerini dolaştıktan sonra, misafirin elini katiyen cebine attırmayan Efkan’ın ısmarladığı köfteleri yiyip, belediye binasının önündeki taraftar konvoyuyla buluşarak maça doğru yollandık.

Yol ve maç boyunca, bir davul, üç zurna, bir de darbukadan oluşan tribün orkestrası hiç susmadı. Gelsin Bir Tanem Söyle Canım, gitsin Kimbilir...

Tribün bir içim su. Yan taraftaki rakip takım seyircisi bile maçtan ziyade, Romanspor’un tribününü izledi durdu. Önümdeki sırada çocuğun biri ağzını bozacak gibi mi oldu, yanındaki dirsekle dürtüp, beni işaret edip susturdu: “Hanımlar da var, lütfen...”

Gel gör ki maçın sonu, arzulandığı şekilde gelmedi. İlk yarı yenilen iki golü, ikinci yarı penaltıdan atılan bir gol telafi etmeyince, 2-1 mağlup olan Roman Spor, şampiyonluk hevesini play-off’da alınması gereken altı puana bıraktı. Çıkışımız buruktu. Efkan, bir yandan kural hatası yapan hakemle ilgili işlemler konusunda görüşmeler yapıp, bir yandan oyuncu ve seyirci çocukları morallerini bozmamaları için avuttu durdu.

 

Biz o düğüne gidemedik Efkan, orada göçtü gitti

Akşama düğün vardı, suratlar sallanmasındı. Düğüne çağırdı herkesi. Bizim son feribotu yakalamak için, dönme kararımızı da üzüntüyle karşıladı.

Hani söz vermiştik; düğüne kalınmaz mıydı yahu? Hem zaten bunu saymıyordu. Tez vakitte, yine ziyaret edilsin; iş güç hesabına değil, gezmeye eğlenmeye tekrar gidilsindi, e mi? Bak, mutlaka bekliyordu...

Akşamki düğünün haberini okumuşsunuzdur belki. Biz oradan ayrıldıktan birkaç saat sonra, abuk subuk bir tartışmadan dolayı, düğün alanı tarandı o gece ve daha kimbilir neler yapacak, halkının, gençlerinin hayatını ne şekilde değiştirecek olan Efkan Özçimen, olayda hayatını kaybeden üç kişiden biri oldu. 32 yıllık ömrüne, bebek oğluna, kurduğu takımın başarılarına doyamadan göçtü bu dünyadan. İnsanın aklı hafsalası almıyor; beyni, yüreği kaldırmıyor.

Efkan Özçimen’in defnedilişinden ardından Ali Mendillioğlu’yla konuşuyoruz. Cenazede her kesimden insanın toplandığı büyük bir kalabalık olduğunu, şehir dışından Romanların da geldiğini, şu geçtiğimiz birkaç günde, üzerinde Efkan’ın isminin olduğu yeni formalar yaptırıldığını, çocukların play-off maçına o formalarla çıkacağını, yeni yönetim oluşturulmaya çalışıldığını anlatıyor. Efkan’ın hatırası adına, yola daha da güçlü devam edileceği umuluyor.

Bu yazıya nasıl bir nokta konulur? Bir GS ve KSK taraftarı olarak, tuttuğum takımların üçe çıktığını söylesem, Efkan oradan duyar mı?

Gönlümden geçenin tribün tezahüratıyla ifadesi, totemden sayılır mı?: Olacak, olacak, Romanspor olacak... Olacak, olacak, şampiyon olacak... 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler