Şahin ve Sayın müziğe doyurdu

Bülten’de şöyle diyordu: “Emel Sayın ve Selami Şahin’i iki gece üst üste sahnesinde ağırlayacak olan Yeni Bi’ Fest, bir kez daha İstanbullu müzikseverlerin hafızalarından uzun süre silinmeyecek bir eğlence sunacak.” Ben şöyle okudum: Hatırladığınız noktaya kadar çok eğleneceksiniz. Rakının gözünü seveyim.

Yayınlanma: 05.09.2015 - 21:59
Abone Ol google-news



On gün kadar önceydi: Bürokratik bir takım mevzulardan dolayı, benim kendi ayağımla gitmeyeceğimi, kızını bilircesine bildiğinden, annem kalkmış İzmir’den gelmiş, (Evet, o derece dingilim.) tasmamı takmış, benim hayrıma, bir SGK’dan binasından bir SGK binasına koşturuyoruz. O sırada ‘Billboard’unu gördük. Emel Sayın’la Selami Şahin, Küçükçiftlik Park’da şakıyacaklarmış.

Annem Emel Sayın’a gıcıktır hafiften. Bunda bir aryan özentiliğinin doğurduğu kompleksin payı olduğunu düşünüyorum; Sayın, doğuştan sarışın mavi gözlü ya, ona bağlıyorum, büyük itiraz ediyor. Dalgasını geçmişimdir çok. Yüzyıllık geyik aramızda. Yok, diyor annem, sesine tahammülü yokmuş, Kaynanalar’daki Tijen gibiymiş, ha bire nihiiiii, neymiş o öyle?.. “Kalsaydın giderdik?” demiştim gülerek; “Yok artık” demişti; “Tam adamını buldun...”

Annem gazino muhabbetinden hiiiç hazzetmez ki hayatının epey bir kısmı gazinolarda geçti. Babam yüzünden... “Levent, Allah aşkına bir kere de dönerciye gidelim” diye ağlaştığını bilirim. Babam alemciydi. Fi tarihinde bir gazinonun masasında beyaz örtünün üzerine kibrit çöpleriyle Yaşar Özel yazdığımda babamın; “Bakın bizim çocuk ne yaptı” diye dürtüklemesi üzerine Özel’in sahneden beni alkışlamışlığı vardır. Elimle ilk kez kendi kendime köfte yediğimde alkışladıklarını hatırlıyorum bir de misal, ilk çocukluk hatıralarımdan yani; bizim kıvam o kıvam. (Sormayın, alkışlarla yaşıyorum...)

Kaldı ki, konu sırf babam da değil, teyzelerim de o kafada olacak ki gündüz matinesi hatıram vardır mesela, Bülent Ersoy’un yeni memelerini açıp gösterdiği İzmir fuardaki temsildeydim yani; şaka değil, ordaydım. Annem nasıl bir kontes çıkmış o hâller içinden, anlaşılır iş değil.

Velhasıl, Küçükçiftlik Park’daki Yeni Bi’ Fest’e dair izlengeç vazifesiyle talimatlandırıldığımda en içimdem güldüm. Öyle böyle değil. Dinleyiciler olarak, 1600 kişiymişiz parkta, bu istatistiki bilgi. Ki ferah ortamdı. Masalar arasında bisiklet dolanır yani o derece. Biz Müge’yle gittiğimizde, sahnede Anason Orkestrası, Ajda Pekkan cover’larından söylüyordu şahane bir tınıda.

Masaya çökerken omuzlarım, “Hür doğdum hür yaşarım, kime ne, kime ne” sözleri eşliğinde benden bağımsız hareket ediyordu, öyle diyeyim. Masa güzel masaydı. Ortam da güzel ortamdı. Selami Şahin sahneye çıkmadan önceden ısındı ortalık.

Selami Şahin’i ilk kez canlı olarak, yine bu gazete vesilesiyle, Jolly Joker’da izlemişliğim var. Hayrete gark olmuştum. Peruğu meruğu, espri izanı filan tonundan latifelerden latife beğenirken, müzikal kalibresini duyduğumda dilim dönüp gırtlağıma girmişti. Yine öyle oldu. Adam mevzu müzik olduğunda tepeden tırnağa kabiliyet, diyecek bir şey yok. Musikiden arabeske ve kendisinin de o zaman röportajda ısrarla altını çizdiği üzre, Türkçe hafif müziğe, şarkılarını yine, 1600 kişi, tek bir ağızdan söylüyor. On bin 600 kişi olsa, yine söylerdi, artık ondan yana hiç şüphem de yok.



O röportajda, “Ben mevsimine göre giyinir gibi, ortamına göre seçerim repertuvarı da sahne kıyafetimi de” demişti. Jolly Joker’da sahne alırken üzerinde spor bir gömlek ve jean vardı, burada üzerine siyah bir takım elbise ve beyaz gömlek çekmiş. Elini degav degav, dışın dışın, kovboyculuk oynayan bir çocuk gibi dinleyicilere yöneltip, şarkılarıyla vuruyor. Özledim çalarken, etraf masalarda ağlayan dört kişi saydım, ordan biçin hesabı. Sahnenin masalara uzanan diliminin önü pistimsi bir alan. Orada toplaşmış kalabalığın ve kameraların ötesinde, gerilerde, masaların arasında, çiftler slow dansa kalkmış durumda. Yaş ortalamasına bakıyorum, gençlerden slow dans etmeyi bilen şöyle kenarda dursun, slow dans etmek nedir, tabiri bilen çıkar mı acaba merakında. Var vallahi. Bazı şeyler hiç değişmiyor; slow dans etmeyi yeni öğrenen çocukların arasındaki tren geçecek alan ve kendi adımlarını sayma hâlleri misal. Hayat, sen ne komik şeysin.

Nükhet Duru’ya gönderme jestleriyle söylüyor kimi şarkılarını Şahin. Nükhet Duru, Halit Ergenç’in yanında oturmuş, sahneye doğru elini sallayıp şarkılara eşlik ediyor. Arkalarında Altan Erkekli var, Semiramis Pekkan’ın uğradığı masada.

Ece’ye hadi annelerimiz gibi çekiştirelim; sence Ajda mı güzel, Semiramis mi diyorum, gülüyor. Araya başka mevzu açıyoruz. İki dakka geçmeden, “Yalnız Semiramis de çok güzel kadın be” diyor sonra, e, daha çok gülüyoruz. Hâliyle...

1990’ların gazinosundan Muazzez Abacı (üstte) ve Emel Sayın (altta)...
















Emel Sayın’ın sarı saçları, mavi gözleri, ellerini kullanışı...

Demet Evgar’ı sahneye çıkacak sandık başta. Öyle giyinmiş ki... “E gazino dediler, öyle geldik” diyor. Kafasında çiçeği miçeği, tiyatro sahnesinde Frida canlandıracak kıvamda. Yüzündeki gülücük uymaz bir tek o portreye; ağzı kulaklarında... Ve çok güzel. Orkestra tırım tırım gerilim yarattığında anlıyoruz ki assolist geliyor. Emel Sayın çıkıyor sahneye. Bu seferki falımız bari umutlu bir şeyden tutsun diye iman cilalıyoruz Müge’yle. Selami Şahin’in repertuarında altıncı şarkıyı tutmuştum, Tanju Okan’ın yorumuyla klasiklere nakşolmuş Selami Şahin bestesi Benim En İyi Dostum İçkim Sigaram çıkmıştı bahtıma. Müge yıldızlara bakıp, “Oha artık” dedi! Emel Sayın’dan da Müge’nin bahtına da “Hâlime bak, dertli çal, kemancı, başımın tacı” düşünce, ben yıldızlara bakıp; “Oha artık” dedim. Yine, hâliyle...

Uzun zaman geçti gazinoya son gidişimin üzerinden. Çocukluğumla bugünün arasına giren, Maksim’in Taksim’deki o ‘ya tutarsa’ tonundan son açılışına gidişim sayılmazsa -ki o bile en az 15 yıl- en az 30 küsur sene... Arada milyon konser izlemişimdir cazından rock’ına, klasiğinden musikisine; nedir bilmiyorum, hiçbiri bu kafayı vermiyor. Ki gazino mazino filan da eski gazino değil elbet...

Kotunu gömleğini çekmiş, parkta yürüyeceğiz hesabına düz ayakkabılarını giymiş insanlardan mürekkep bir kalabalık söz konusu olan. Yani, nasıl ki Beyoğlu’nda Markiz onyıllar sonra açıldığında, kimse de gidip şapka alışverişi yapmamıştı, iyi ki de yapmamıştı, işte o şekil. Nezahet baki ama... Müzik baki... Anason kokusu baki... Dert baki... Dert neymiş, derdi popomda sallarım neşesi baki...

Emel Sayın’ın sarı saçları, mavi gözleri, sahnede ellerini kullanışı baki... Ve kusura bakma anne, sen de gayet iyi biliyorsun ki, hiç de nihiiilemiyor, şapşahane terennümü var. Kalkıp dans etmişiz sonra. Müge diyor. Ben pek hatırlamıyorum gazino festivalinde Emel Sayın’ın performansının on küsuruncu şarkısının ötesini. Duygusal bir hâle düştüm, dağıldım. Çocukluğuma dönüp en eski aşkıma, göçüp giden babama ağladım biraz eve dönünce. Onu hatırlıyorum bak.

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler