‘Sansüre kesinlikle karşıyım...’

Türkiye gezisinde Cumhurbaşkanı Gül ve Orhan Pamuk’la da görüşen Mo Yan, “Sansüre kesinlikle karşıyım” dedikten sonra, sansürün bazen toplumun ihtiyacı da olabileceğini söyledi. Yazarın 4 kitabının daha Türkçeye çevrileceği belirtildi.

Yayınlanma: 22.02.2014 - 22:44
Abone Ol google-news

2012 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Çinli yazar Mo Yan, “Çin’den Türkiye’ye 100 Entelektüel” projesi kapsamında Türkiye’ye geldi. Pasifik Ülkeleri ile Sosyal ve İktisadi Dayanışma Derneği ve Türk-Çin İşadamları Derneği organizasyonu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle Türkiye’ye gelen yazar dün basınla buluştu.

Mo Yan, Nobel Ödülü’nü aldığından bu yana uzun zamandır basınla bir araya gelmediğini belirtti: “Resmi ortamda kameraların karşısında olmak beni heyecanlandırdı.”

Boğazına düşkün biri olduğunu söyleyen Mo Yan, konuşmasında da sıklıkla Türkiye’de tattığı lezzetler üzerinde durarak, “Buradaki bazı lezzetler çocukken annemin bana yaptığı yemekleri anımsattı” dedi.

Bir muhabirin Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilgili bir soru sorması üzerine Çinli yazar, bu sorunun uzmanların cevap verebileceğini belirterek şöyle devam etti: “Basın mensubu arkadaşlarımız bir edebiyatçıyı her şey hakkında konuşabilen biri olarak nitelendirmesinler. Dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaklaşık 40 dakika görüştük. O bile benimle hayat, edebiyat üzerine konuştu. Türk ve Çin halklarının kalplerde dost olmasını ve daha samimi ilişkiler kurmasını ümit ediyorum. Kalplerde oluşturulan bu dostluk Şanghay İşbirliği Örgütü’nden çok daha ötedir.”

2006 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamuk’u da evinde ziyaret eden Mo Yan, “2008’de de o beni Çin’de ziyaret etmişti. Gördüm ki o zamandan bugüne ikimizde de çok fark yok. Evindeki çalışma ortamı, kitapları beni çok etkiledi. Doğrusunu söylemek gerekirse biraz da özendim” dedi.

Bir hafta boyunca İstanbul ve Ankara’nın tarihi ve kültürel mekânlarını gezdiğini anlatan Mo Yan, “Televizyonlardan da gördüğümüz kadarıyla Türkiye’de çok büyük bir değişim var şu anda. Türkiye’de bulunan halkların şu an çok mutlu ve huzurlu olduğunu görüyorum. Sokaklar cıvıl cıvıl. İnsanlar sokaklarda huzurlu yürüyor. Kıyıda balık tutan inanları görmek huzur veriyor” dedi.

Bunun üzerine Türkiye’de özelilkle edebiyat alanındaki yargılamaları ve sansürleri hatırlatarak Çin’deki sansür mekanizmasının işleyişini sorduk. Yazar bu konudaki fikirlerini şöyle dile getirdi:

“Çin ve Türkiye gelişmekte olan ülkeler. Gelişmekte olmak demek zaten sorunlarını çözerek ilerlemek demek. Bizim bakmamız gereken en önemli nokta, halkların yaşamında dünden bugüne neler değişti. Çin’deki bu 30 yıllık gelişimi dünya görüyor. Ben de bir vatandaş olarak bu değişimi bizzat gördüm.

Sansür ise eski bir konu. Nobel’i alırken de bu soruyu bir gazeteci sormuştu. O süreçte kendi fikrimi çok net bir şekilde ifade ettim. Ama Batı medyasında da yanlış algılandı. Ben kesinlikle sansüre karşıyım. Ama sansür her yerde var olmakta, kaçınılmaz. Tıpkı havalimanındaki denetleme alanları gibi. Havalimanındaki o denetleme yerleri de bir çeşit sansürdür.

Yaşamda farkında olmasak da aslında birçok şey sansürdür. Ve bu bizim güvenliğimiz için de gereklidir bir yerde. Sansür bazen de toplumun bir ihtiyacıdır. Bazen de gereksizdir. Bu vesileyle bu yanlış anlaşılan noktayı, yaptığım açıklamanın yaftalamaya dönüşmesi nedeniyle, basına özellikle duyuruyorum.”

Daha önce Türkçeye çevrilen “Kızıl Darı Tarlaları” romanının dışında 4 kitabı için bir yayıneviyle anlaşma imzaladığını söyleyen yazar, şu sıralar “Beşikten Mezara Çalışmak” ve “Kurbağa” isimli kitaplarının Türkçeye çevrildiğini belirtti. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler