Prof. Feride Acar: Kadın örgütleri dışlandı

Prof. Feride Acar: Kalıp yargılarla tanımlanan kadın erkek rollerini savunan ve kadınları da o rollerin içine hapsetmek isteyen bir görüşün olduğu, o görüşün de giderek ağırlık kazandığı bir gerçek.

Yayınlanma: 03.02.2019 - 15:37
Abone Ol google-news

Neden endişe ve tepki duydum?

BM görevim 2018 yılı sonu itibariyle sona erdi, kendi isteğimle bitirdim. Maalesef benden sonraki dönem için Türkiye aday göstermedi. Şiddetle mücadele etmek isteyen devletler her alanda, topyekün bir mücadeleyle eşitsizliğin bir yansıması olan şiddetle başa çıkılabilir. Türkiye ümit ederim İstanbul Sözleşmesi gibi, CEDAW gibi sözleşmelere bağlılığında bir zayıflama yaşamaz. Tam da bu nedenle adaylıklar konusunda yaşadığımız sürece yönelik endişe ve tepki duyuyorum. 

GREVIO Başkanı Prof. Dr. Feride Acar, 30 yılı aşkın süredir kadın mücadelesinin içinde. ODTÜ’de kadın erkek farklılıkları araştırması yapan ilk akademisyenlerden. BM Kadına Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin denetim organı olan CEDAW Komitesi’nde 16 yıl üye, raportör, başkan olarak görev yaptı. İstanbul Sözleşmesi’ni yazan kişilerden biri. Sözleşme sürecinde müzakereleri Türkiye adına yürüttü. Onca yıllık emeğinin karşılığı ise en hafifiyle bir nezaketsizlik örneği. Başkanlığını yaptığı kuruma yeniden aday gösterilmedi. Yerine Tenzile Erdoğan Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Prof. Dr. Aşkın Asan’ın tek aday olarak bildirildiğini de Avrupa Konseyi’nden öğrendi. Acar’ın aday gösterilmemesi feminstleri, kadın örgütlerini tedirgin etti. Türkiye’nin bu tutumu, son dönemde İstanbul Sözleşmesi’ne karşı yürütülen kampanyalar da düşünüldüğünde ne anlama geliyor? Acar, bu soruya “ Strateji değiştirmenin bir adımı mı bekleyip göreceğiz” yanıtını veriyor. Kadınları da uyarıyor: İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmak, bu konuda tetikte olmak gerekir.

- Siz aday gösterilmeyince pek çok insan üzüldü…

Ben de çok şaşırdım ve üzüldüm. Sivil toplumun gösterdiği dayanışmadan, destekten dolayı özellikle mutlu oldum. Uzun yıllardır sivil toplumla, özellikle kadın hareketiyle hep yakın ilişki içerisinde oldum. Devletin ilgili kurumlarıyla da öyle. Çünkü bunları da görevimin parçası olarak düşündüm. Örneğin, Meclis Fırsat Eşitliği Komisyonu, GREVIO raporunu incelemek ve nasıl uygulanacağı hakkında çalışmalar yürütmek üzere alt komisyon oluşturdu. Daha iki hafta önce hem fırsat eşitliği komisyonuna hem de alt komisyona davet ettiler. Saatlerce bilgi verdim raporu anlattım.

- Yeniden aday gösterilmediğinizi nasıl öğrendiniz?

Strasbourg’da görevdeyken öğrendim geçen hafta. Orada herkes şaşkınlıkla karşıladı. Hatta bir yanlışlık olup olmadığını sordular. Bunun da en azından nezaketsizlik olduğunu düşündüm. Daha önceki seçimde Türkiye’nin önerdiği adaydım ve en yüksek oyla kazandım. İki kez de oy birliğiyle GREVIO’ya başkan seçildim. Başkan olarak İstanbul Sözleşmesi’ni bugüne kadar uluslararası temsil eden kişiyim. Bu seneki seçimler için de aday adayı olarak başvurumu yapmıştım.


- Neden tek aday gösterildi sizce?

Bilemiyorum. Avrupa Konseyi’nin tavsiyesi devletlerin üç adaya kadar isim bildirmesi. Amaç bu alanda çalışacak en yetkin adayı seçebilmek.

- Türkiye’nin bu tutumu İstanbul Sözleşmesi’ne bağlılığının azaldığını gösterir mi?

Her zaman konuşmalarımda şöyle dedim, Türkiye şiddetle anılan devlet olmak istemiyor bununla en ciddi mücadeleyi yürütmek isteyen devlet olmak istiyor. Sözleşmenin imzalandığı dönemde Türkiye büyük bir gayretle süreci destekledi. Ülkemizde kadın hareketi sözleşmeye sarıldı. Şimdi bazı çevrelerin İstanbul Sözleşmesi’ne son derece karşı bir tutum içerisinde oldukları biliniyor. Gazeteler var, açıkça sözleşme aleyhine yayın yapıyor. GREVIO adayı belirleme süreci, devletin İstanbul Sözleşmesi konusundaki tutumunu veya şimdiye kadar izlediği stratejisini değiştirmesinin bir adımı mı bekleyip göreceğiz…


Tercihte liyakat yok…

- Şimdiden kadın örgütlerinde endişe yarattı…

Tabii bende de yarattı. Dediğim gibi şimdiye kadar bu konuda Türkiye’nin samimi bir gayreti olduğunu düşünüyordum. Başkanlığım, beni GREVIO’ya aday gösteren Türkiye’nin de son derece lehine olan bir şeydi. Önemli bir tanınırlık ve prestiji kaynağı oldu. Niye Türkiye bundan vazgeçmek ister samimi olarak anlamıyorum. Çok tuhaf bir tutum. Tercihin neye bağlı olarak yapıldığı konusunda devlet yetkilileri hiçbir açıklama yapmadı. Ancak liyakat bazında olmadığı yönünde çok yaygın kanı var, aksini ifade eden kimse de yok. Ortada siyasete bağlı bir tercih var diye düşünüyorum.

- Kadınlar aleyhine bir tercih mi?

Siyaset sosyoloğu, kadın çalışmaları hocası, toplumsal cinsiyet eşitliği savunucusu olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kadınları özellikle karşısına almak, kadınlar aleyhine bir strateji izlemek istediğini düşünemiyorum. Bu insanın aklının almayacağı bir şey olur. Ancak şöyle bir eğilim de gözüküyor. Birçok ülkede hızla farklılaşan dünya görüşleri ve farklı dünya görüşleri içerisinde ekstrem uçlar var. O uçlardan bazıları İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkıyor, başka ülkelerde de Türkiye’de de. Ama bu karşı çıkışın temelinde toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı olmak yer alıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin özelliği kadınlara yönelik şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle doğrudan ilişkili olduğunu ilk defa açıkça söyleyen bir sözleşme olması. Taraf devletler de bu ilişkiyi kabul edip böylece bu olayla mücadele etmeye söz vermiştir.

- Sözün yerine getirilmesi bekleniyor...

Söylemde herkes kadına şiddete karşı. Dünya görüşü ne olursa olsun kimse aksini söylemiyor ama bunun nedenlerini farklı dünya görüşleri farklı noktalarda arıyor. Kimi kadınlar şiddet görmesin çünkü zayıftır korunmaya ihtiyacı vardır diye bakıyor, kimi analık işlevIeri nedeniyle kadınların yüceltilmesi gerekir diyor. Bunlar samimi hislerdir ama bu şiddet niye oluyor? Ancak tarih boyunca toplumlarda kadınlarla erkekler arasında bir güç, iktidar eşitsizliği olduğu inkar edilemez. Bu eşitsizlikten doğan yansımaların en aşırısı da kadınlara yönelik şiddet. Şiddet eşitsizlikten doğuyor şiddetin varlığı da eşitsizliği besliyor. İstanbul Sözleşmesi bunun adını tam bu şekilde koyuyor.

- İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmek gibi bir durum olabilir mi?

Bu sözleşmeyi mevcut iktidar kabul etti. İhtimal vermiyorum. Veya biraz göz ardı etme, geri plana itme yönünde girişimler olabilir mi onu da bilemiyorum.

İstanbul Sözleşmesi neden çok önemli?

GREVIO, Avrupa Konseyi’nin İstanbul Sözleşmesi’ni izleme organı. İstanbul Sözleşmesi’nin özelliği kadınlara yönelik şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle doğrudan ilişkili olduğunu ilk defa açıkça söyleyen bir sözleşme olması. Türkiye sözleşmeyi ilk imzalayan ülke. Dahası Türkiye Cumhuriyeti reformlarıyla çok seneler önce kadın erkek eşitliğini temel prensip haline getirmiş bir devlet, bizim bunun gereklerini yapmaktan kaçınmamızı kabul edemiyorum.

EŞİTLİK YOKSA ADALET DE YOK

- Kadın erkek eşitliği konusunda, bir geriye gidiş mi var? Aileyi korumak adına yapılanlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Çok çarpıtılıyor olay. Kadın erkek eşitliği savunuculuğunu, kadınlık erkeklik rollerinin tamamen yadsınması, ortadan kaldırılması gibi sunuyorlar. Böyle bir şey yok, kimse kadın erkek aynıdır demiyor. Nitekim sözleşme de eşittir diyor. Eşitlik farklı bir şey. Bütün tartışmayı siyasi bir tartışma haline getirip kadınların pozisyonunun iyileştirilmesini toplumsal düzenin tehdit edilmesi diye savunuyorlar. Tam tersine amaç herkesin daha mutlu olacağı bir toplum yaratmak. Ben bazen inanamıyorum yazılanları görünce. Sözleşmenin aile içi şiddete neden olduğu gibi akla mantığa sığmayacak şeyler… Tam tersine İstanbul Sözleşmesi aile kurumunu güçlendiren bir sözleşme. Şiddetin olmadığı aileler güçlü olur. Öbür türlüsü bırakın aileyi insani bir ilişki değil zaten. “Şiddetle mücadele ederken aile kurumunu zayıflatıyorsun” yaklaşımının hiçbir geçerliliği yok ama herhalde bazı insanların kulağına hoş geliyor.

- “Eşitlik yerine adalet” olur mu? İktidar kaynaklı bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

İkisi de gerekli ama eşitlik olmazsa adalet zaten olmaz. Eşitliğin olmadığı yerde adaleti savunmak merhameti savunmak oluyor.Günümüzde bir toplumsal sistemin bireylerin merhamet duyguları üzerine inşa edilmesi düşünülebilir mi? Böyle bir şey savunulabilir mi? Ben adalet diyen kadınların da çoğunlukla eşitliğin önemini yadsıdığını zannetmiyorum. Adaleti vurgulayanlar da bence eşitliği reddetmiyorlar şu veya bu şekilde siyasi nedenle adalet üzerinde daha fazla durmayı onu dile getirmeyi tercih ediyorlar diye düşünüyorum. Ama bu da iyi bir şey değil keşke Türkiye’deki bütün kadın örgütleri eşitlik gibi temel bir kavram üzerinde söz birliği yapabilseler bunu açıkça söyleyebilseler. O zaman şiddetle mücadele çok daha etkili olurdu ama siyaset bazı şeyleri olumsuz etkiliyor.

TEK YOL MÜCADELE

- Tüm bu tartışmaların ortasında kadınlar ne durumda?

Bizim yakın tarihimizde kadın hareketinin devletle çok daha yakın el ele çalıştığı dönemler vardı, onlar iyi dönemlerdi. Mesela İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edildiği yıllar da öyle bir dönemdi. Benim gördüğüm kadarıyla, zaman içinde devlet kurumlarının her tür kadın örgütüyle ilişkisinde bariz bir seçmecilik hakim oldu. Özellikle kadın erkek eşitliğini savunan örgütlerin devlet kurumlarıyla ilişkileri zayıfladı. Onlar süreçlerin içerisine dahil edilmiyorlar ki, bu ciddi bir sorun. Bunların arasında Türkiye’de sığınak açan, şiddet gören kadınlara fiilen destek veren kuruluşlar, bağımsız kadın örgütleri, kadın dernekleri var. Bu örgütler dışlandıkları için kimi kadınlara ulaşılması, onların istemlerinin süreçlere yansıması da engellenmiş durumda. İstanbul Sözleşmesi’nin temel talebi devletlerin alanda çalışan kadın örgütlerinden yararlanarak politikalarını belirlemesi ve uygulaması. Buna karşın, kalıp yargılarla tanımlanan kadın erkek rollerini savunan ve kadınları da o rollerin içine hapsetmek isteyen bir görüşün olduğu, o görüşün de giderek ağırlık kazandığı bir gerçek.

- Bu durumu aşmanın yolu nereden geçiyor?

Mücadeleden geçiyor. Sürekli mücadele edilmesi lazım; bu mücadeleye destek olabilecek bütün araçlardan yararlanmak gerek. Bu araçların başlıcaları da uluslararası sözleşmeler. Uluslararası taahhütlerimiz. Türkiye ümit ederim İstanbul Sözleşmesi gibi, CEDAW gibi sözleşmelere bağlılığında bir zayıflama yaşamaz. Tam da bu nedenle adaylıklar konusunda yaşadığımız sürece yönelik endişe ve tepki duyuyorum.

AİLE AMA NASIL?

-Aile kurumu ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Çok önemli bir kurum. Bireyler için sarmalayıcı bir ortam oluşturması gerekir. Bu ancak eşitlik içinde olur. Saygılı sevgi dolu ilişkili bu işin özü. Hiyerarşik bir yapı hakim olunca bu anlayışın toplumun diğer katmanlarına da olumsuz etki etmesi kaçınılmaz. Aile içindeki birey ilişkileri, toplumda insan haklarına saygı konusunda ve demokrasi anlayışında çok etkili oluyor. Çocuklar temel değerlerini aile içerisinde alıyorlar.

- Aileyi her şeye rağmen, şiddet de olsa bir arada tutma çabası görüyoruz...

Bu noktada iki perspektif söz konusu. Bir tanesi bireyin haklarını önemseyen perspektif, diğeri de toplumsal kurumları öne çıkaran bireyi onların gerisinde düşünen dünya görüşü. Uluslararası düzlemde insan hakları bireyin birey olduğu için doğuştan sahip olduğu önemli unsur olarak düşünülür. Başka dünya görüşleri insan hakları anlayışı ile uzlaşmadan, bireyin uyumlu olmasını öne çıkarır; toplumsal kuralları, düzeni birinci plana getirir. Yani, birey olarak kadınların haklarının sorgulanamaz olduğunu düşünmek bir yaklaşım, ama kadınların temel sorumluluğunun aileyi bir arada tutmak olduğunu ve de esas önemli olanın aile kurumu olduğunu söyleyerek kadını edilgen konuma koymak başka bir bakış açısı. Bence aile ve birey karşı karşıya getirilmesi gereken şeyler değil. Aile önemli bir kurum ama istenilen mutlu aile kurumu. Mutlu aileler de ancak bireyin haklarının tam olarak yaşanabildiği ailelerdir. Ne istiyoruz? Kadın dayak mı yesin şiddet mi görsün? Şiddet görünür olmasın mı? İçinde baskı olan yaralama olan ailelere razı mıyız? Kadınların ezilmesine göz mü yumacağız? Böyle görüşleri devletin değil benimsemek ciddiye alacağını dahi düşünemiyorum.

- Bir de ‘mağdur babalar’ var...

Dışarıda da Doğu Avrupa ülkelerinde de var. Hepsi İstanbul Sözleşmesi’ni saptırma üzerinden ortaya çıkan davranışlar. Avrupa Konseyi’nin kaynaklarında görüyoruz hiçbir konuda anlaşamayan bazı kesimler bu konuda anlaşıyor. Organize bir hareket var burada...

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler