Hırsız Erdoğan pankartına beraat

20 Ocak 2014’te KESK Konfederasyonuna bağlı binanın ön cephesine asılan karikatürlü pankart ile ilgili Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu dönemde “hakaret” suçlaması ile Denizli’de açılan dava verilen beraat kararının gerekçesi açıklandı.

Yayınlanma: 27.03.2015 - 14:25
Abone Ol google-news

BES Şube Başkanı Yusuf Yurdakul’un sanık olarak yargılandığı davanın beraat gerekçesinde, hakim “Siyasetçi özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar, bu nedenle daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadır” dedi. grihat.com.tr'nin haberine göre pankartta yer alan karikatürün düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunun altı çizildi.

KESK’e bağlı binanın ön cephesine asılan pankartta, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarına gönderme yapan karikatür yer almıştı. Karikatürde, “Tek seçenek halkın kendi iktidarıdır KESK” yazarken, alt kısmında Fetullah Gülen’in sol elindeki üzerinde dolar amblemi bulunan para kesesini, yüzünde hırsız maskesi olan dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın sol eliyle alarak kaçmaya çalıştığı, yine sağ elindeki ayakkabı kutuları içerisinde Bakan çocuklarının tasvir edilmesi şeklinde çizimler yer alıyordu. Erdoğan’ın avukatı Ahmet Özkaya, söz konusu pankarttaki karikatür ile ilgili BES Denizli Şube Başkanı Yusuf Yurdakul hakkında “hakaret” suçlamasında bulununca dava açıldı. Davayı gören Denizli 12. Asliye Mahkemesi, emsal niteliğinde bir karar kaleme alarak, Yusuf Yurdakul’un beraatına karar verdi.

Kararın gerekçesinde ifade ve düşünce özgürlüğüne atıf yapıldı, AİHM, AİHS’nin emsal kararları sıralandı.

Hakim beraat gerekçesini şöyle sıraladı:

“Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti Anayasa’nın 26.maddesinde düzenlenmiş olup ‘herkes düşünce ve kanaatlerini söz,yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir’ şeklinde ifade edilmiş, Anayasa’nın 26.maddesinin 2.fıkrasında düşünce açıklama ve yayma hürriyetinin devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması amacıyla sınırlandırılabileceği düzenlenmiştir.

AİHS’nin 10.maddesinin 2.fıkrasında ifade özgürlüğünün kullanılması, görev ve sorumluluk gerektiren bir özgürlük olduğu vurgulandıktan sonra, madde sayılan diğer bir nedenlerle birlikte ülkenin kamu güvenliği ve toprak bütünlüğü sağlanması amacıyla kanunla belirli bir sınırlamalara tabi tutulacağı düzenlemesi yer almaktadır. AİHS’nin 17.maddesinde sözleşmede sayılan hakların kullanılmasına izin vermemektedir.

Düşünce hürriyeti birçok uluslar arası belgede ve Anayasamızda temel hak ve hürriyetlerden kabul edilip koruma altına alınmıştır. Bu bağlamda Anayasa’nın 25-26.maddelerinin yanında 90..maddesinin son fıkrası gereğince iç hukukumuzun bir parçası sayılan AİHS’nin 9-10 maddeleri de önem taşımaktadır. Düşüncenin açıklaması ve yayılması bireysel olarak yapılabileceği gibi (sözlü veya yazılı) toplu halde de olabilir. Düşüncenin yazılı basın, radyo, televizyon, internet, sinema vb kitle iletişim araçları ile açıklanması mümkündür.AİHM, açıklanan düşüncenin yalnız içeriğini değil, ifade yok ve şeklinin de 10.maddenin koruması altında olduğunu belirtmiştir. AİHM, AİHS’nin 10.maddesinde garanti altına alınan düşünceyi açıklama özgürlüğünün demokratik toplumlardaki önemini bu konuya ilişkin davaların hemen hepsinde açık ve net biçimde vurgulamaktadır. AİHM’nce fertlere fikirlerini açıklama imkanı verilmesini, kişilerin ve toplumun ilerlemesinin temel şartı olarak değerlendirmektedir. Düşünce özgürlüğü , insanın bilgi kaynaklarına özgürce ulaşarak serbestçe fikir edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden ötürü kınama ve bu edindiği fikirleri meşru yollardan faydalanarak açıklama imkan ve serbestliğidir. Ancak ülke bütünlüğünü bozucu eylemlere karşı gerekli önlemleri almak devlete, Anayasa ile verilmiş bir görev niteliğindedir. Alınacak önlemlerini amaçla orantılı olmak koşuluyla düşünce ve anlatım özgürlüğünün normal sınırlaması sayılacağı, Anayasanın 14 ve 26.maddelerinde açıkça vurgulanmıştır…

…AİHM müstekar kararında; “…bir siyasetçiye yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, özel bir şahsa yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir.Bir siyasetçi, özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar; bu nedenle daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadır…”denilerek siyasetçilerin diğer vatandaşlara nazaran daha geniş müsamaha göstererek hoşgörülü olması öngörülmüştür.

AHİM, kararında “… AİHS’nin 10.maddesinin 2.fıkrasına tabi olmak kaydıyla bu özgürlük, yalnızca olumlu karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olarak algılanan ‘bilgi’ ve ‘fikirler’ için değil, şok edici, zedeleyici yahut kaygı verici bilgi ve fikirler için de geçerlidir. ‘Demokratik Toplum’un vazgeçilmez olan çoğunluğun , hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri bunlardır’ denilmek suretiyle ifade özgürlüğüne vurgu yaptığı,

Tüm bu açıklamalar ışığında, kamuoyunda İstanbul C.Başsavcılığınca 17-25 Aralık 2013 tarihlerinde yapılan, aralarında değişik siyasi ve bakanların çocuklarının karıştığı iddia olunan operasyonları sonrasında yaşananları protesto etmek amacıyla, olay sendika binasına asılan pankartta, dönemin Başbakanı R.Tayyip Erdoğan’ın karikatürü çizilerek üzerinde “TEK SEÇENEK HALKIN KENDİ İKTİDARIDIR.KESK” yazıldıktan sonra, alt kısmında Fetullah Gülen’in sol elindeki üzerinde dolar amblemi olan para kesesini, yüzünde hırsız maskesi olan katılan dönemin Başbakanı R.Tayyip Erdoğan’ın sol eliyle alarak kaçmaya çalıştığı, yine sağ elindeki ayakkabı kutuları içerisinde bakan çocuklarının tasvir edilmesinde, siyasi bir kimliğe sahip olan katılanın, olayın geçtiği dönem içerisinde yaşanan tüm hadiseler karşısında diğer özel şahıslara nazaran daha geniş bir hoşgörüye , müsamahaya sahip olması gerekir.

İfade özgürlüğünün sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan ya da ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler ve fikirler için de uygulanacağıdır. Bunlar çoğulculuğun , hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olmaz kuralıdır. Bu özgürlükler sayesinde, halka siyasal liderlerin düşünce ve davranışlarını tanıma ve onlar hakkında fikir oluşturma imkanı tanımasıdır. O halde bir siyasetçiye yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, özel bir şahsa yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir. Siyasetçi özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın denetimine açar, bu nedenle daha geniş bir hoş görü göstermek zorundadır. AİHS’nin 10.maddesi başkalarının yani bütün bireylerin itibarlarının korunmasına imkan verir. Bu koruma, siyasetçileri şahsi sıfatları dışında hareket ettikleri zaman da içine alır. Ancak bu gibi durumlarda söz konusu korumanın gerekleri, siyasi meseleleri açık biçimde tartışmanın yararıyla bağlantılı olarak tartılmalıdır. Siyasetçilerin kendilerine yönelik yapılan eleştirilerin şok edici, zedeleyici yahut kaygı verici bilgi ve fikirler içerisinde geçerli olduğu, bu hoşgörünün demokratik toplumun vazgeçilmezleri olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğu düşünüldüğünde , sanığın eylemi düşünce ve kanaat açıklamayı öngören ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, hakaret boyutuna ulaşmadığından beraatına…”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler