Onlara cezaevinde büyüdüklerini nasıl anlatacağız?

Mülkiye Demir, bir gün kimlik kontrolünde durduruldu, Vatan'da tutulduğu dört günün sonunda öğrenebildi “suçu”nu. Bir müşterisinin dağa kitap yolladığına kanaat getirilmişti. Demir de kitapları ona sattığı için “yardım ve yataklık”tan yargılandı. Avukatlar, bir şey çıkmaz, dedi. O da yaşantısına devam etti; Evlendi, ikizleri oldu. 19 Mayıs'ta cezaevine girecek Demir; ikizleri Özgür ve Solin de...

Yayınlanma: 24.02.2014 - 11:36
Abone Ol google-news

Dünyaya daha üç ay önce açılan gözleriyle sağa sola bakınıyor, yaygara yaparak varlıklarını her an, her dakika hissettiriyor Özgür ve Lorin. Karınları doyunca yan yana yatırıldıkları hamakta keyifli bir sakinliğe bırakıyorlar kendilerini. Üç ay sonra uzak kalacaklar bu keyiften. Sadece bundan mı? “Cezaevinde bize istediğimiz mamayı verirler mi? İçeriye beşik, yürüteç alabilecek miyiz?”. Anneleri Mülkiye Demir Kılınç, bu sorularla boğuşuyor; “Bütün haksızlığı bırakıp şimdi bunların yanıtlarının peşine düştük” diyerek. Çünkü kendi deyimiyle bir mucize olmazsa 19 Mayıs'ta cezaevine girecek; o yaşta en çok anneye ihtiyaç duydukları ve bırakacak yeri olmadığı için de bebeklerini yanında götürecek. Özgür ve Lorin altı aylıkken girdikleri cezaevinden, iki yaşında çıkacaklar. İlk çocukluk anılarına düşen soğuk, karanlık cezaeviyle “devlet”i tanıyacak ve tanımlayacaklar... Bu olmasın diye, onlar için www.change.org/ozgurvelorin adlı bir imza kampanyası başlatıldı. İmzalar Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Aile ve Sosyal politikalar Bakanı Ayşenur İslam'a yollanacak. İlgiden memnun Demir, “Çünkü” diyor, “siz ne derseniz deyin, ben şimdi ne dersem diyeyim politik bir taraf olarak duruyorum dosyamdan dolayı. Bu yüzden insanların bu kadar duyarlı olacağını düşünmemiştim. Çok farklı çevrelerden ilgilendiler. Seviniyorum yanımda olduklarını bilince. Sanırım Cumhurbaşkanı'nın af yetkisi var, ama tam bilmiyorum”...

31 yaşında Mülkiye Demir. Batman Sason'un bir köyünde doğuyor. Köyleri zorla boşaltılınca, 94'te tüm aile İstanbul'a geliyor.

Mülkiye Demir: “Babam korucular tarafından vurulmuştu, ağır yaralı olarak hasteneye kaldırıldı. Bir daha köye dönmemiz mümkün olmadı. Apar topar, eşyaların ancak bir kısmını alıp İstanbul'a geldik. Annem-babam çiftçi olduklarından bir meslekleri de yoktu. Beş kardeşin üç büyüğü olarak bizler çalışmaya başladık”.
    Büyüğü dediğine bakmayın, 13 yaşında daha; tekstil atölyesinde işe başlıyor. Bir yandan da ortaokul ve liseyi dışardan bitirmek için uğraşıyor. Başarıyor da. Sonra Ses Plak'ta işe başlıyor. Gidip gelenler aracılığıyla Mezopotamya Kültür Merkezi'nde iş görüşmesine gidiyor ve bir arkadaşıyla merkezdeki kafe işletmesini, kitap satışlarını üstleniyor. Üç senenin sonunda, 2011 Kasımı'nda anlamakta ve anlatmakta zorlandığı bu olaylar yaşanana kadar evini böyle geçindiriyor.

M. Demir: “Kitaplarla aram iyi olduğundan daha çok ben bakardım satışlara. 2010'da biri geldi, 500 milyonluk kitap satın aldı. Bu şahıs 2011'de yine bir listeyle geldi. İstediği kitapların bir kısmı kütüphanemizde vardı. Olmayanları bulup döneceğimi söyledim. Telefon numarasını aldım. O şekilde çalışıyoruz, kitapları temin edince isteyen kişiyi arayıp, hazır gelip alabilirsiniz, diyoruz. Kitaplarını hazırlayınca aradım. Geldi şahıs, kitapları aldı, çıktı. Ondan bir yarım saat sonra da ben işten çıktım. Bir arkadaşımla yemeğe gidecektik. Beyoğlu Emniyeti'nin orada yolu kesmişlerdi, kimlik kontrolü için. Arkadaşıma kimliğini geri verip 'Sen gidebilirsin, bayan burada kalacak' dediler. Neden, diye sordum. Öğrenirsiniz, diye diye bir saat arabada beklettiler. Oradan Vatan'a götürdüler. İki gün avukatla görüştürmediler. Üçüncü gün görüştürdüler, ama dosyada gizlilik kararı olduğu için avukat da bilmiyordu neden gözaltına alındığımı”.
    Gözaltındaki dördüncü günün sonunda öğreniyor “suçu”nu Demir. Kendisinden kitap alan Erhan Akkara'nın telefon dinlemesiyle kitapları terör örgütüne ileteceğinin tespit edildiği, kendisinin de bu kitapları satarak “örgüte yardım ve yataklık” ettiği söyleniyor. Söz konusu kitaplar mı? Foucault'un, Chomsky'nin, Elif Şafak'ın, Şükrü Erbaş'ın, Mevlana'nın, Yunus Emre'nin, Nazım Hikmet'in... Bir de Akkara'nın hard diskinde bulunan Öcalan'ın bir kitabının sesli kaydının Demir tarafından temin edildiği söyleniyor.

M. Demir: “Gözaltında sürekli bir ithamlar, suçlamalar. Ben kendimden gayet emin olduğum çin rahat davranıyorum. Onlar hep aynı şeyi söylüyor: 'Biz senin kim olduğunu biliyoruz, sen sadece bize nereden talimat aldığını, pişman olduğunu söyleyeceksin ki, sana yardımcı olalım'. Ben kitap satıyorum. O zaman gidin Mephisto'da, D&R'da çalışan kişiyi de alın, dedim. Mahkemede Erhan Akkara denilen şahısın tutuklu, benim tutuksuz yargılanmama karar verildi”.
    İki sene sürüyor dava. O sürecin diğer tanığı eşi Ahmet Kılınç, 14 yıldır hayatında Demir'in. 17 Kasım 2011'de nikahları olacağını söylerken gülüyor ikisi de. Zira bir gün önce, 16 Kasım'da gözaltına alındığından gerçekleşemiyor nikah. Oysa o tarihi Kılınç'ın doğumgünü olduğu için seçmişler. Çözümü, Demir'in doğumgününde evlenmekte buluyorlar. Durum onlara o kadar absürd geliyor ki, hayatlarına kaldıkları yerden devam ediyorlar. Zaten avukatları da her konuştuklarında, “Bundan bir şey çıkmaz, sen sıkma canını” diyor. Evlilikti, ev kurmaydı derken zaman geçiyor. Dava sürüyor. Hamile kalıyor Demir.

Ahmet Kılınç: “Avukatlar bize dedi ki, bu tür durumlarda, mahkeme tutuksuz yargılama verdiyse eğer, bir şey çıkmaz. Zaten Zeyno sadece kitap satmış. Başka somut delil yok. Suçlamalar, tamamen niyet okuma. Eşimin adı kimlikte Mülkiye ama ailesi, biz ona hep Zeynep, Zeyno, deriz”...
M. Demir: “Şu oturduğumuz apartmanda Mülkiye, diye sorsanız kimse beni tanımaz, o derece yani”.
A. Kılınç: “İddianamede bu durum kod adıymış gibi açıklanmış! Eşimi sadece ve sadece Mezopotamya Kültür Merkezi'nde çalışıyor diye yargılıyorlar. Hatta iddianamede, gizliliğe çok önem verdiği anlaşılmıştır, bu insan Allah bilir daha neler neler yapmıştır, denilerek herşeyin niyetten ibaret olduğunu açıkça gösteren laflar bile var. Biz de saflığımızdan, somut delil olmadan hiçbir şey çıkmaz, diye düşündük. Kendimizden de eminiz tabi, normal yaşantımıza devam ettik. 16. Ağır Ceza, 2 sene bir ay şeklinde ceza verdikten sonra dünyamız alt üst oldu... Yargıtay kararı jet hızıyla onadı. Çünkü Engin Akkara örgüt üyeliğinden almıştı altı sene üç aylık cezayı. Örgüt üyeliği bozuldu, “örgüte bilerek yardım etme”ye dönüştü. Yattığı süre göz önünde bulundurunca hemen bozma gerçekleşmezse devletten alacaklı duruma düşecekti. O yüzden hızla karar verdiler. Onun altı sene üç ay cezası, üç sene dört aya indi”.
M. Demir: “Bana yardım  ve yataklıktan 2 sene bir ay vermişlerdi. Yatarı 18.5 ay oluyor, hiçbir indirim de yapılmadı... O kadar emindim ki Yargıtay'dan bozulacağına. Neye göre, niye emindim, şimdi düşününce garip geliyor. Ama emindim işte, bu saçmalık, yanlışlık ortaya çıkacak diyordum. Biz çocuk düşünüyorduk hep, olanlardan sonra acaba yapmasak diye sohbetimiz bile olmadı. Bir avukat arkadaşıma gösterdim dosyayı, 'Bu dosyayı savunma, savunulacak hali bile yok' demişti. Dosyada bir şey olmadığından kaynaklı, kendimi bildiğimden kaynaklı, inanıyordum işte adalete. Zaten onların suçladığı her neyse şu an benim durumumla o kadar çelişkili ki... Şok oldum onandığını duyunca. İlk avukatım aradığında 'Şahsın, Erhan Akkara'nın dosyası bozulmuş, ama seninki onanmış' dedi. Şaka yapıyorsun ya, dedim. Bir süre inanmadım zaten. Bir de kararı duyduğumda hamileliğimin beşince ayında filandım. İkiz gebelik yaşıyorum, düşük riskim var, günde iki iğne kullanıyorum. Üstüne bir de Yargıtay'ın kararı. Eşim Ahmet, beni olabildiğince sakinleştirmeye çalışıyor, 'Tamam, halledeceğiz, aşkım' filan diyor. Kabullenince 'Ne yapabiliriz'in derdine düştüm. Avukatlarla görüştüm. Eşimle neredeyse TMK'yı ezberledik, erteleme hakkımız olduğunu öğrendik. Savcının bir sene artı bir sene daha erteleme yetkisi varmış. Ama bize altı ay artı altı ay erteleme verdi. 19 Mayıs'ta bitiyor. Bir hafta önce bir daha çocuklarımızla savcının yanına gittik, belki görürlerse biraz vicdana gelirler, dedik...
A. Kılınç: “Yasada bir yıllık erteleme olduğunu söyleyince, benimle yasaları tartışma, dedi. Uzatmadı... Biz Türkiye gündeminden uzak insanlar değiliz, ama böyle bir olay başınıza gelince karabasanın büyüklüğünü anlıyorsunuz. Yasaları o kadar okudum ki, 6211 deseniz, hemen ne olduğunu söylerim. Normalde müzik öğretmeniyim, müzisyenim. Hiç delil olmadan gözaltına alınanları da araştırdım. Ergenekon soruşturmasında ÇYDD'ye bağış yapan insanın bile gözaltına alındığını, KCK tutuklanmalarında BDP'nin Siyaset Akademisi'ne katılan eşini arabayla oraya bıraktı diye tutuklandığını gördükten sonra baya bir korkmaya başladık”.
M. Demir: “Anayasa hakkımız varmış, ama onamadan bir ay sonra başvurulmalıymış. Haberdar değildik. Avukatım da Türkiye'de Yargıtay'ın verdiğini Anayasa da bozmaz, diye başvurmamış. Şu an karar verme aşamasındayız. Çocuklarımı yanımda götüreceğim ama orada bize mama, beşik, yürüteç verirler mi? Haksızlığı geçtik, bunların derdine düştük. Neresi olacağı da belli değil. Bakırköy daha iyi olurdu, ama orası olsa bile üç ayda bir sevkler oluyormuş. Nereye gönderecekler, ne olacak?”

Dalıyor arada anlatırken Mülkiye Demir. Yorgun. Yaşadıklarını anlamaya çalışmanın yorgunluğu bu daha çok, tabi bebekleriyle cezaevinde geçecek ayların hüznü de ekli. Ya annesinden ayrılacak bebekler, ya babasından... Oysa bunlar olmasaydı, şimdi Mersin'de Kılınç'ın gitar kursları vereceği, Demir'in kafesini işletip, kitap satacağı bir mekanları olacaktı. 

M. Demir: “Şimdi ne planlasak sonunu göremiyoruz. Hep cezaevi giriyor aramıza. Dur, bir gireyim de, aradan çıksın, diyorum. Giyisi alırken bile acaba cezaevine alırlar mı bu kıyafetleri diye düşünerek hareket ediyorum”.
A. Kılınç: “En kötüsü de çocuklarımıza ileride, akılları ermeye başladığında nasıl anlatacağız bu durumu? Bu devlete bakışları, bağları nasıl olacak? Kaygılanıyoruz.”

 

GÜNCEL BİR NOT: Dün gece siz bu satırları okurken, yeni bir bilgi geldi Özgür ve Lorin'le ilgili.  Adalet Bakanlığı'ndan arayan bir yetkili taleplerini sordu ailenin. Yanıtları basit ve netti: “Niyet okumalar üzerinden verilen 2 sene 1 ay hapis cezasının iptal edilmesini, bu olana kadar cezanın bir sene ertelenmesini talep ediyoruz.” Aldıkları yanıttaysa ne yazık ki bir netlik yoktu. Kendilerine mayısın ilk haftası bir daha ertelemenin olabilmesi için görüşüleceğini, durumun takipçisi olunacağı söylendi. Ancak umutlular: “Ben anladım ki doğru yoldayız ve tüm Türkiye hep bir ağızdan bağırırsak mayısın ilk haftası erteleme gerçekleşir ve biraz daha çaba ile Özgür Ve Lorin için düzenlenen imza kampanyasının enerjisi diğer güzel enerjilerle birleşir ve daha demokratik bir ülke oluşmasına katkı sağlar, siz güzel insanların değerli çabaları ile”...

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler