Çerkeslerin 150 yıllık feryadı

Göç yollarında yaşadıkları başka bir halkın başına gelse ne fimler ne romanlar çıkardı. Ama onların çığlıklarını kendilerinden başka duyan olmadı bugüne kadar. Çarlık Rusya'sı tarafından yurtlarına el konan Çerkesler, 150 yıl önce doğup büyüdüğü topraklardan sürüldüler. Göç yollarında 500 binden fazla Çerkes hayatını kaybetti.

Yayınlanma: 18.05.2014 - 14:35
Abone Ol google-news

Rusların Kuzey Kafkas halklarını yenilgiye uğrattığı 21 Mayıs 1864 günü Çerkeslerin Yas günü olarak kabul ediliyor. Savaşın sona ermesiyle Çerkeslere “ya Kuban steplerine ya da Osmanlı topraklarına göç” koşulunu dayatıldı. Aylarca soğukta kendilerini taşıyacak gemileri bekleyen Çerkeslerin bir çoğu açlıktan ve salgın hastalıktan ölürken, büyük bir kısmı da bir an önce gitmek için bindikleri küçük teknelere balık istifi doldurulduğu için Karadeniz'in dibini boyladı. Kıyıya çıkanları bekleyen tehlike isi açlık ve veba salgıydı. Göç yolunda 500 yüz bin Çerkes yaşamını yitirdi.

“Deniz kenarında yedi yıl boyunca atılmış kemiler vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi döşmanımın bile görmesini istemem.”

Bu sözler 1894 yılındaki Büyük Çerkes Sürgününden 65 yıl sonra bölgeye giden Gürçü tarihçi Simon Canaşia'nın Şapsığ bölgesinde karşılaştığı sürgünün tanığı 91 yaşındaki bir Çerkese ait.

Onların yaşadıkları trajediyi dünyaya anlatacak Uluslararası lobileri yok.  Ne Birleşmiş Milletler'de ne de dünyada algıları yöneten ulusların parlamentolarında seslerini dile getirecek senatör ve milletvekilleri  dostları da... Anavatanlarından daha çok başka ülklerde yerleşikler. Ancak Çerkes diasporasının yurttaşı olduğu ülkeler de dünyaya hükmeden değil hükmedilen topraklarda olduğundan tarihte yaşadıkları kırımı kendilerinden başka dillendiren de yok.

Ne adlarını kendileri koydu ne tarihlerini kendileri yazdı. Kafkasya'nın kadim halkı Çerkesler bundan 150 yıl önce anayurtlarından kovuldular. Daha 16. yüzyıldan itibaren Karadeniz'e ve oradan da sıcak denizlere açılmak isteyen Ruslar, önlerinde tek engel olarak Kuzey Kafkas boylarını görüyordu. Kabileler halinde yaşayan Kafkas halklarını bölmek ve adım adım amacına ulaşmak isteyen Rusya önce bu bölgelere Kazak ailelerini yerleştirdi. Ardından da Kafkas boylarını Kuban ötesine göçe zorladı.

Çarlık Rusyası ile üç yıl süren mücadele 21 Mayıs 1864'de Kbaada düzlüğünde Kafkas halklarının yenilgiyi kabul edip teslim olmasıyla sona ermiş ama Çerkeslerin çilesi bitmemişti. Çerkeslerin, Rus Çarına itaat edeceklerine dair söz vermelerine karşılık yurtlarında kalma istekleri Rus Çarı II. Aleksandr tarafından reddedilmiş ve kendilerine sadece iki seçenek sunulmuştu. Ya Kuban ötesindeki steplere göçecekler ya da Osmanlı Halifesinin topraklarına... Kuban steplerine gitmedi reddeden Kuzey Batı Kafkasya halkları Rus orduları tarafından süngü ile Karadeniz kıyılarına sürüldüler. Hayvanlarına ve yiyeceklerine el konan Çerkesler bir yandan da askeri ablukaya alınarak göçe zorlanıyordu. Bir yanda Rus askerlerinin süngüsü diğer yandan açlık ve veba karşısında direnci kırılan Çerkesler arkalarında atayurtlarını, mezarlarını ve anılarını bırakarak Osmanlı topraklarına doğru yola koyuldular.

Rusya Çerkeslerin tümünü yurtlarından kovmayı çok önceden planlamış ve daha Kafkas savaşı sürerken 1856 yılında Osmanlı ile anlaşmıştı. Bu anlaşmadan bir yıl sonra Osmanlı hükümeti bir göç kanunu bile hazırlamıştı. Göçün koşullarını görüşmek üzere Rus Generali Loris Melikov İstanbul'a gelmişti. Görüşmelerde varılan anlaşma uyarınca Rusya göçün bir an önce gerçekleşmesi için gemiler tahsis edecek Osmanlı da gönderilen Çerkesleri Rus sınırlarından uzak iç bölgere dağıtarak yerleştirecekti. Zira Rusya, kendi sınır bölgelerine yakın yerlere yerleştirilmeleri halinde Çerkeslerin yeniden yurtlarına dönüp kendilerine karşı direniş mücadelesine başlayacağından korkuyordu. Osmanlının Çerkesleri kabul etmesinin başlıca nedenleri ise savaşlar nedeniyle müslanların azınlığa düştüğü topraklarda hıristiyan nüfusu dengelemek ve sınır boylarında savaşçı Çerkeslerden tambon bölgeler oluşturmak; her savaşta biraz daha azalan orduyu savaş deneyimi olan Çerkeslerle takviye etmek; Osmanlıya karşı ayaklanan azınlıkların üzerine Çerkesleri salmaktı.

Ruslar tarafından Karadeniz kıyılarına sürülen Çerkesler aylarca soğukta aç, susuz kendilerini Osmanlı topraklarına götürecek gemileri bekledi. Rusya'nın tahsis ettiği gemiler onbinlerce insanı Sinop, Trabzon, Samsun, İstanbul, Varna, Burgaz ve Köstence limanlarına ulaştırmaya yetmiyordu.Yanlarına ancak taşıyabilecekleri kadar yiyecek alabilen Çerkesler açlıktan kırımaya başlamışlardı. Bu arada veba, tifüs, dizanteri salgınları başgöstermiş, ölümler katlanarak artmaşa başlamıştı. O nedenle biran önce gitmek için bulabildikleri küçük teknekelere doluşup yola çıkıyordu. Yıllarca Kafkasya'da köle ticareti yapan aç gözlü Osmanlı denizcileri bu kez de büyük vurgunu kaçırmamak için küçücük gemilerine yüzlerce insanı tıka basa doldurmaktan çekinmiyordu. Yol ücretini ödeyemeyen Çerkeslerden 30 yolcu başına bir çocuğu köle alacak kadar gözleri dönmüştü. Yol ücreti karşılığında alınan bu çocuklar köle pazarlarında satılacaktı. Osmanlı, Rus ve İngiliz belgelerine göre bu teknelerin bir kısmı aşırı yük nedeniyle battığı için yüzlerce Çerkes kıyıya ulaşamadan Karadenizin sularında can vermişti.. Rus Subayı A.P Berje anılarında göç sırasında yaşanan trajediyi yıllar sonra şöyle anlatacaktı:

“Novoroski koyunda toplanan 17 bin dağlının (Ruslar Çerkesleri Dağlı olarak adlandırıyordu) toplandığı kıyıda gördüklerimi unutamayacağım. Onların durumunu gören Hıristiyan olsun, Müslüman olsun ateist olsun mutlaka çöker ve perişan olurdu. Kışın soğuğunda, kar yağmur altında, evsiz, yiyeceksiz ve giysisiz tifo ve çiçek hastalığının azizliğiyle tamamen mahkumdular. Annesiz bebekler açlıktan ağlaşıyor, ölmüş annelerin göğsünde süt arıyorlardı.Binlerce insan ölüp tükeniyordu.”

Çerkesler gemilere tıka basa doldurulduğu için salgın hastalıklar hızla yayılıyordu. Gemi mürettebatı saygın hastalık yayılmasın diye hastalananları denize atmaya kalkışınca çerkeslerle aralarında arbede çıkıyordu. Osmanlı kıyılarına çıkmayı başaranların durumu da farklı değildi. Rusya'nın “hepi topu 60 bin Çerkez gelecek” sözüne inanan Osmanlı yönetimi milyonu aşkın Çerkes gelince aciz kalmıştı. Trabzon, Samsun ve Sinop limanında haftlarca yerleştirilmeyi bekleyen Çerkesler ya açlıktan ya da salgın hastalıktan ölüyordu. Kişi başına bir tayın verildiğinden ölenlerin tayınını almak isteyen aileleri ölümleri gizliyordu ki, bu da hastalığın büsbütün yayılmasına yolaçıyordu. Göçmenlere başlangıçta erzak yardımı yapan yöre ahalisi salgın hastalıktan ölenleri görünce kaçmaya başladı. Fırıncılar bile fırınlarını kapattığından göç bölgelerinde ekmek sıkıntısı başgöstermişti.Göçmen kampı olan yerlerde kocaman Çerkes mezarlıkları oluşmaya başlamıştı. Öyle ki, Çerkesler gittikleri yerlerde hiç olmazsa karınları doyar umuduyla çocuklarını satmaya başlamıştı. Göç olması halinde yardım vaadinde bulunan İngiltere ise sadece büsküvi ve peksimet yolluyordu.

Osmanlı Çerkes boylarını yerleştirirken her bir aileyi bir ile gönderdiğinden aile parçalanmaları meydana geldi. Balkanlarda hıristiyan azınlığın ayaklanmalarını bastırması amacıyla savaşçı Çerkeslerin büyük bir bölümü bu bölgelerde ikamet edildi. Ancak 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Berlin Antlaşması'nda Rusya, “Slav Balkan Halklarının hamisi” olduğunu öne sürerek Çerkeslerin daha iç bölgelere gönderilmesi koşulunu dayattı. Çerkeslere yine göç yolları görünmüştü. Bu kez Ortadoğu topraklarına, Suriye, Ürdün, Filistin çöllerine gönderilen Çerkeslerin önemli bir kısmı göç yollarında yaşamını yitirdi. 1850'lerde başlayan Çerkes güç aralıklı olarak 1910'lu yıllara kadar sürdü. Bir yaprak gibi dillerini bilmedikleri topraklarda o diyardan bu diyara savrulan Çerkeslerin göç yollarında 500 bini yaşamını yitirdi. O nedenle Çerkesler kitlesel göçün başladığı 21 Mayıs gününü “Yas Günü” olarak kabul ediyor ve göç yolunda yitirdiklerini anıyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler