İzmir’in kurtuluşu ve Yüzbaşı Şerafettin

Ulusal Kurtuluş Savaşımızın simgesel anlam taşıyan önemli olaylarından biri de İzmir’in, üç yılı geçen bir işgal süresinden sonra, 1922 yılının Eylül ayında Türk ordusunca geri alınmasıdır.

Yayınlanma: 08.09.2017 - 21:53
Abone Ol google-news

Yüzbaşı Şerafettin ve silah arkadaşları, o bayrağı dikerek tarihe adlarını yazdılar.

Ulusal Kurtuluş Savaşımızın simgesel anlam taşıyan önemli olaylarından biri de İzmir’in, üç yılı geçen bir işgal süresinden sonra, 1922 yılının Eylül ayında Türk ordusunca geri alınmasıdır. Bu olaya böyle bir anlam yükleyen neden şudur: Birinci Dünya Savaşı sonunda yenik düşen Osmanlı Devleti’nin Ege’deki en önemli kıyı kentlerinden biri olan İzmir, 1919 yılında -savaşa muharip olarak bile katılmamış olan bir devletçe işgal edilmişti. Bu işgale karşı Türk halkı büyük bir tepki göstermiş ve bunu çeşitli şekillerde dile getirmişti. Bu tepkilere paralel olarak bütün yurtta, yine bu işgal olayının ateşlemesiyle ulusal kurtuluşu sağlayacak bir savaş ve savaşım düşüncesi de pekişmiş; “kurtuluş” için, bundan başka bir yol ya da çare olmadığı inancı kamuoyunda kökleşmişti. İşte bunun içindir ki, İzmir’in geri alınması, Kurtuluş Savaşı tarihimiz içinde çok önemli ve simgesel anlam taşıyan bir olaydır. 1922 yılının 9 Eylül günü savaş henüz bitmiş de değildir. Ama Başkomutan’ın, ordularına hedef olarak belirlediği “Akdeniz’e ulaşma” buyruğu, ilk olarak güzel İzmir’in rıhtımında at koşturan Türk ordusunun süvarileri tarafından gerçekleşmişti.

Yardımcıları ve iki bölük askeri ile İzmir rıhtımlarında Ege/Akdeniz’e ulaşarak hükümet binasındaki işgal bayrağını indirip Türk bayrağını çeken Yüzbaşı Şerafettin Bey, bakın bu simgesel olayın oluşumunu kademe kademe nasıl anlatıyor:

“Süvari Kolordusu’nun ikinci fırkasının 4. alayının alay kumanda muavini idim. 8/9 gecesini Manisa ve Bornova arasındaki Sabuncu Boğazı’nda geçirdik. 9’uncu günü alelsabah harekete geçtik... Bornova’nın şimaline yaklaştığımız zaman üzerimize hafif bir piyade ateşi açıldı. Mukabeleye lüzum görmeyerek Bornova’ya dahil oldum... İki bölüğümle İzmir’e doğru süratle yürüyüşe geçtim... Mersinli’yi geçtikten sonra Tuzakçıoğlu fabrikasının önüne geldiğimizde fabrika dahilinden üzerimize ateş edildi. Dört askerim burada şehit oldu... Daha sonra kılıçları çektirdim ve Punta’ya (Alsancak) doğru yürüdüm... Punta istasyonu köşesinden hareketle Kordonboyu’na çıktık... Pasaport dairesinin önüne geldiğimizde, belinde kayışı ve kasaturası, elinde silahı olan bir sivile silahını bırakmasını söyledim. ‘Bırakmam’ diyerek elindeki bombayı üzerime attı, atımın karnı parçalandı ve öldü; ben de iki yerimden yaralandım. Süratle yürüyüşe devam ettik. Hükümet konağına geldik. Kapılar kapalıydı. Yan kapıdan girerek cephedeki kapıyı açtık; balkona şanlı bayrağımızı çektim.”

Bu yalın anlatım içinde, aslında o günlerin tarihini yazan cesaret ve kahramanlık öyküsü yatıyor. Yüzbaşı Şerafettin, bomba parçalarından aldığı yaralara aldırmayarak hükümet konağının önünde toplanan halk arasından bir gencin kendisine uzattığı ay-yıldızlı bayrağı alıyor; koynuna sokuyor ve bir elinde silahı, ötekinde kılıcı ile üst kata yönelip balkona çıkıp bayrağı direğe çekiyor. Bu sırada yanında yardımcıları Mülazim Ali Rıza ile Mülazım Hamdi Efendiler vardır. Aşağıda hükümet konağı önünde biriken halk, sevinç içinde sevgi ve takdir tezahüratı yapıyor. Şeref Yüzbaşı’nın bu manzara karşısında gözlerinden yaşlar geliyor; ama biraz sonra kendini topluyor. Yanındakilere “Arkadaşlar, vazifemiz bitmemiştir” diyerek yeniden harekete geçiyor ve iki bölük askeriyle derhal, kentteki asayişi sağlamak üzere, tertibat almaya başlıyor. Bu arada kentteki yabancı konsoloslar kendisine gelerek Hıristiyan ahalinin hayatlarının emniyette olup olmadığını soruyorlar. Yzb. Şeref onlara, “Silahlı direniş olmadıkça, ayrım gözetilmeksizin herkesin güvencede olduğunu” bildiriyor. Ertesi gün Başkomutan, İzmir’e gelerek yerleşiyor. İki gün sonra da, Şerafettin Yüzbaşı’nın adına “İzmir” sözcüğünü ekliyor. (Bu sözcük sonradan Şerafettin Bey’in soyadı olmuştur.) Aradan birkaç gün daha geçtikten sonra, 15 Eylül’de İzmir’de Başkomutan’ın katılmasıyla bir tören yapılıyor: Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Buhara Halk Sovyetler Cumhuriyeti temsilcilerinin kendisine verdikleri üç kılıçtan, İzmir’e ilk girecek Türk subayına verilecek olan bir tanesini, törenle Yzb. Şerafettin’e “talik ediyor” (kuşatıyor). Güzel İzmir’in kurtuluşunu sağlayan ulusal ordunun bir mensubu olarak, savaştan sonra da askerlik hizmetini sürdüren Şerafettin İzmir 1944 yılında albay rütbesi ile emekliye ayrılmıştır.

1909 yılında Harbiye’den subay olarak mezun olduktan sonraki yaşamında, 1922 yılına kadar aralıksız olarak bütün cephelerdeki savaşlara katılmış olan bu kahraman asker, 1951 yılında Beşiktaş’taki evinde vefat etmiştir. Başucunda kimliğini gösteren bir taşı bile olmayan mezarı, Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki Yahya Efendi Dergâhı mezarlığındadır.

6 Mart 2013’te yitirdiğimiz Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyemiz ve Yazarımız Prof. Dr. Aydın Aybay’ın 10. 09.1999 tarihli yazısıdır. Anısına saygıyla...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler