Cumartesi Anneleri 680. haftasında: Bulduğumuz her mezara kayıpların sütunlarını dikeceğiz

Bir devrimcinin yaşayabileceği her türlü zulmü yaşayan ve 1996 yılında gözaltında kaybedilen Talat Türkoğlu için Galatasaray'da buluşan kayıp yakınları, kayıplarının mezarlarını bulana kadar mücadele edeceklerinin altını çizdi.

Yayınlanma: 07.04.2018 - 14:24
Abone Ol google-news

Her hafta Galatasaray Meydanı'ndan kamuoyuna seslenen ve gözaltında kaybedilen kayıplarının akıbetinin açıklanmasını isteyen kayıp yakınları bu hafta ömrü oğlu Talat'ı bulmaya yetmeyen Ziyneti Türkoğlu'nun sessiz çığlığı oldu.

 "Failler belli kayıplar nerede?" şiarıyla 680. kez buluşan Cumartesi Anneleri, bu hafta da gözaltında kaybedilen yakınlarının fotoğrafları ve karanfiller taşıdı. 1996 yılında kaybedilen Talat Türkoğlu'nun fotoğrafı pankartın üzerinde yerini aldı.

 İlk sözü alan HDP Iğdır Milletvekili Emin Adıyaman, Galatasaray Meydanı'nı işaret ederek 680 haftadır aslında faili belli olan insanların ailelerinin seslerini hem Türkiye hem de dünya kamuoyuna duyurmaya çalıştıklarını dile getirdi. "Ancak bu ülkede iktidarın gözü kör kulağı sağır" diyen Adıyaman, Mustafa Suphi'lerin Şeyh Saidlerin katliamlarından bugünün kayıplarına kadar Türkiye'de hep karanlık güçlerin var olduğunu söyledi. Türkiye'de hiçbir zaman hukukun gerçekleşmediğini vurgulayan Adıyaman, iktidara ailelerin sesini duyması, gerekli ve etkin hukukun sağlanması için çağrı yaptı. Adıyaman, failler bulunana dek mücadele edeceklerini kaydetti.

 

Talat Türkoğlu'nun devrimci olduğunu ve bu ülkede yaşayan devrimcilerin görebileceği tüm zulümleri yaşadığını dile getiren Türkoğlu'nun avukatı Gülizar Tuncer, "Talat, Edirne'ye ailesinin yaşadığı, doğduğu büyüdüğü topraklara gitti ve bir daha geri dönemedi. Orada kaybedildi" dedi. Talat Türkoğlu'nun akıbetini öğrenmek için yetkili tüm mercilere başvurduklarını ancak diğer kaybedilen dosyalarında olduğu gibi sonuç elde edemediklerini belirten Tuncer, "Faillerin ortaya çıkması demek devletin suçlarının ortaya çıkması demek" ifadesini kullandı. Devletin kayıp dosyalarını basit bir cinayet dosyası gibi ele aldığını söyleyen Tuncer, bu yüzden kayıp dosyalarının 20 yıl sonra zamanaşımına uğrayarak kapandığını kaydetti.

 'TALAT TÜRKOĞLU'NA NE YAPTINIZ?'

Talat Türkoğlu'nun kardeşi Münibe Türkoğlu ise "Adalet ve hak arayışlarımızı daha gür sesle dillendirmeliyiz" dedi. Düşünceyi hapsedenleri, düşünen ve fikrini söyleyenlerin suçlu ilan edenleri, yarınları karartanlara asla unutmayacağını ve affetmeyeceğini vurgulayan Türkoğlu, "Talat Türkoğlu'na ne yaptığınız bilmek istiyoruz" diye konuştu. Annesinin Talat'ın yollarını gözlediğini ancak oğluna kavuşamadığını belirten Türkoğlu, "Bu dünyadan göçen anama babama borcum var, Talat Türkoğlu'na ne yaptınız?" dedi. Türkoğlu, kayıpların akıbeti açıklanıncaya kadar mücadele edeceklerini ve hesap soracaklarını belirtti.

 Gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır'ın ağabeyi Mikail Kırbayır da "Biz bu işin peşindeyiz, arkasındayız. Mezarlarımızı bulacağız, bulduğumuz her mezara Cumartesi Anneleri'nin zafer abidesi olarak kayıplar sütununu dikeceğiz" ifadesini kullandı.

 'TALAT TÜRKOĞLU'NUN AKIBETİ AÇIKLANSIN'

680. haftanın basın metnini gözaltında kayıplar mücadelesinin sembol ismi Hasan Ocak'ın kardeşi Maside Ocak okudu. "Zorla kaybedilen sevdiklerimiz yalnızca birer dosya konusu değiller; Onlar; evlat, anne, baba, kardeş ve eş olarak aramızdaydılar. Evlerinden, işyerlerinden, sokaklardan, otobüslerden tanıkların önünde gözaltına alınarak götürüldüler ve yok edildiler" diyen Ocak, tüm başvurulara rağmen devletin yetkili makamlarının gözaltında alındıklarının varlığını inkar ettiğini dil getirdi. 680. hafta da "hakikat ve adalet" diyerek Galatasaray'da olduklarını hatırlatan Ocak, oğlunun akıbetini öğrenemeden hayatını kaybeden Ziyneti Türkoğlu'nun sesi olduklarını belirtti.

 

 

Basın açıklamasını Kayıp yakını Maside Ocak okudu

Ocak, şöyle devam etti: "Talat Türkoğlu dosyasındaki cezasızlığı sonlandırmak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin anayasal görevidir ve imzalamış bulunduğu uluslararası sözleşmelere göre yasal zorunluluğudur. Devlet bu görevini yerine getirsin. Talat Türkoğlu'nun akıbeti açıklansın, onu kaybedenler her türlü baskıdan uzak, bağımsız ve tarafsız yargılama faaliyeti sonucunda hakkaniyete uygun olarak cezalandırılsın."

 NE OLMUŞTU?

45 yaşındaki Talat Türkoğlu İstanbul'da yaşıyordu. Sosyalist kimliği nedeniyle 4 kez gözaltına alındı; yoğun işkence gördü ve yıllarca cezaevinde kaldı. Polis takibinde olan Talat Türkoğlu, 29 Mart 1996 tarihinde annesini ziyaret etmek için otobüsle İstanbul'dan Edirne'ye gitti. Ailesine İstanbul'dan Edirne'deki evin kapısına kadar sivil polisler tarafından takip edildiğini söyledi. Annesi ile birkaç gün geçirdikten sonra, 1 Nisan 1996 tarihinde İstanbul'daki evine dönmek üzere yola çıktı ve kendisinden bir daha haber alınamadı.

 Ailesi, İnsan Hakları Derneği ve Af Örgütü, ilgili kurumlar nezdinde girişimlerde bulundu. Soru önergeleriyle konu Meclis'e taşındı. Ancak tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Resmi makamlar Talat Türkoğlu'nun gözaltına alınmadığını ve nerede olduğunun bilinmediğini söyledi.

 1997 yılında, Kasım Açık isimli şahsın itirafları kamuoyuna yansıdı. Ordu tarafından eğitildiğini ve kontrgerilla eylemlerine katılarak birçok kişinin ölümüne karıştığını iddia eden Kasım Açık imzalı beyanında; Talat Türkoğlu'nun Edirne yakınlarında bulunan Çadırkent'e götürüldüğünü, orada Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın başında bulunduğu polisler, askerler ve itirafçılardan oluşan bir ekip tarafından işkence ile sorgulandıktan sonra öldürülerek, cesedinin Meriç Nehri'ne atıldığını söyledi. Olay yerinin detaylı bir krokisini çizdi. Kendisi ile birlikte olaya katılanların isimlerini verdi. Talat Türkoğlu'nun eşkâl bilgilerini, yüzündeki yara izini, giysilerini, ayakkabısını, cüzdanını ve saatini detaylarıyla tarif etti. Ailesi bu detayların doğru olduğunu onayladı.

 Buna rağmen iç hukuktan sonuç alınamadı. 1 Kasım 1998 tarihinde dava AİHM'e taşındı. AİHM, 17 Mart 2005 tarihli kararı ile Talat Türkoğlu'nun kaybolmasına ilişkin şartlara yönelik yeterli ve etkili bir soruşturma yapmadığından ötürü Türkiye'yi mahkûm etti. AİHM'in Türkiye'yi mahkûm etmesinin ardından avukat Gülizar Tuncer, Edirne Savcılığı'na dilekçe ile başvurarak AİHM'in verdiği mahkûmiyet kararı gereği, soruşturmanın derinleştirilerek sürdürülmesi talebinde bulundu.

14 Nisan 2016 tarihinde Edirne Savcılığı, evrensel hukuka aykırı bir biçimde zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Bu karar üzerine Edirne Sulh Ceza Hakimliği'ne itiraz başvurusu yapıldı. 26 Temmuz 2016 tarihinde itiraz reddedildi. Bunun üzerine aile adına davayı takip eden İHD avukatı Gülizar Tuncer, 18 Ağustos 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler