İran yürüyor: Küçük ve Büyük Hicret

İran’da 20. yüzyılın başlarında bâzergân-ulema işbirliği ile yapılan üç eylem Kaçar hanedanının sonunu hazırladı.1906 Anayasa Devrimi

Yayınlanma: 06.01.2018 - 19:36
Abone Ol google-news

                                                                                          1935 Türbe Eylemi

-1906 Anayasa Devrimi

Tütün boykotu ulema ve esnafın daha sonra gerçekleştireceği ortak eylemlerin ilk nüvesini oluşturur. Orta sınıfı oluşturan esnaf kesimi ile ulema arasında işbirliği dinsel temellere dayanıyordu. Mütedeyyin bir kitle olan esnaf ve tüccar sınıfı, ulemanın en önemli finansörüydü. Esnafın verdiği zekatlar sayesinde güçlü bir ekonomiye hükmeden ulema, bu nedenle esnaf ve tüccarın yabancılara verilen imtiyazlar nedeniyle mağdur edilmesine sessiz kalamazdı. Esnaf-ulema işbirliği tütün boykotu ile başlayıp 1906 Anayasa Devrimi’ne kadar artarak sürdü. 1890’dan 1906’ya kadar geçen sürede bu iki grup, yönetime ve yabancı tekellere karşı birçok eylemde işbirliğini sürdürdü. Nasrettin Şah’ın 1886’da iflas eden bir esnaf tarafından öldürülmesinden sonra da İran’da durum değişmedi. Tahta çıkan Muzafferüddin Şah (1886- 1906), halk üzerindeki baskı ve sansürü bir nebze azalttıysa da ekonomideki çöküşü durduramadı. Tam tersi esnaf üzerinde vergilerin arttırılması, yabancılara petrol çıkarma izni gibi imtiyazların verilmesi bu dönemde oldu. 1905’e gelindiğinde İran’da esnaf, aydın ve ulema sınıfının, Kaçar Hanedanlığı’na karşı tepkileri doruğa çıktı. Bâzergân denilen esnaf ve tüccar sınıfı, ağır vergi yükleri ve yabancı şirketlere tanınan imtiyazlar nedeniyle yönetime diş bilerken, ulema kendilerine ait gördüğü yönetimde daha çok söz sahibi olmak, aydınlar ise eşitlik ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin yasal güvenceye kavuşturulması için mücadele ediyordu. Bu üç grup ilk kez meşrutiyetin ilanı ve anayasanın hazırlanması için güç birliği yaptı.

Ancak meşrutiyete giden yolun kilometre taşlarını döşeyen kitlesel eylemlerde esnaf ve ulema yine ön saftaydı. Yönetime karşı verilen mücadelede tütün boykotu ile ilk raundu kazanan esnaf ve ulema, bu olaydan sonra anayasa devrimine giden süreci başlatan üç büyük eyleme daha girişti. Bunlardan ilki İran Gümrük Müdürü Mösyö Noz’un görevden alınması için yapılan eylemdi. Tüccarlar, kendileri aleyhine ağır gümrük tarifeleri uygulayan Belçika asıllı Mösyö Noz’dan yaka silkiyordu. Mösyö Noz’un bir partide molla kıyafetiyle nargile içerken çekilen resmi basında yer alınca, halk ayaklandı. Şah, ayaklanmayı bastırmak için Mösyö Noz'u görevden almayı taahüt etti. Bu sözünü yerine getirmese de sorunu uzun vadeye yayarak kamuoyunun tepkisini soğutmayı başardı. Esnaf ve ulemanın sahneye koyduğu ikinci eylemi bir Rus bankasının yakılması olayıdır. Tahran'da Ruslara banka yapılması için kiralanan binada yeni öldürülmüş kişilere ait cesetler ortaya çıkınca halk, bankaya saldırıp binayı ateşe verdi. Bu dönemde yaşanan üçüncü kitlesel eylem, daha önceki eylemlere karışan tüccarların sadrazam tarafından makama çağırılarak fahiş fiyatla mal sattıkları iddiasıyla sopalanması üzerine gelişti.

Tüccarların falakaya yatırıldığı duyulunca camilerde toplanan esnaf sokağa döküldü. İran halkı artık özgüven kazanmış ve ortak eylemle amaçlarına ulaşabileceğini görmüştü. Ulemayı arkasına alan bazergan sınıfı, yönetimin keyfi uygulamalarına karşı her fırsatta sokağa döküldü. 20. yüzyılın başlarından bazergan-ulama işbirliği ile yapılan üç eylem daha var ki, bu eylemler Kaçar hanedanının da sonunu hazırladı denebilir. Bunlardan ilki "Küçük Hicret", ikincisi "Büyük Hicret" olarak anılır. Şah'a karşı öldürüzü darbe niteliğindeki son eylem ise İngiltere Büyükelçiliği'nin kuşatılmasıydı.

-Küçük Hicret

Tüccarların yakınmaları üzerine harekete geçen büyük müçtehitler ve öğrenciler, greve çıkma kararı alarak binlerce kişiden oluşan kalabalık bir grupla Rey’e doğru yürüyüşe geçti. Başlarında Ayetullah Tabatabai ile Ayetullah Behbahani olmak üzere yürüyen ulema ve bâzergân sınıfı, Şah’a elçi göndererek Gümrük Müdürü Mösyö Noz ile Başbakan Ala’nın görevden azli, bâzergân üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi, adil bir düzenin kurulması ve İslami yasaların uygulanması önündeki isteklerinin acilen yerine getirilmesini istedi. Şah, bu istekleri yerine getireceği sözünü verince eylem sona erdi.

-Büyük Hicret

Şah, verdiği sözlerin yerine getirilmesi için Sadrazam Eynüldevleh’i görevlendirmişti. Ancak sert tutumuyla bilinen Eynüldevleh, işi ağırdan almakla kalmayıp eylemcilerden bazılarını hapis ve sürgünle cezalandırınca ülkede yeni bir gerginliği başlattı. Tutuklanıp askeri hapishaneye atılan ulemadan Şeyh Muhammed’i kurtarmak için halk hapishaneye saldırdı. Bu eyleme esnafla birlikte öğrenciler de katıldı. Askerlerin halkın üzerine ateş açması sonucunda bir öğrenci öldü. Ancak eyleme son vermeyen kalabalık, Şeyh Muhammed’i hapisten kurtardı. Olayda yaşamını yitiren öğrenci defnedildikten sonra halk camilerde toplandı. Protesto için Kum kentine yürüme kararı alan ulemaya binlerce kişi eşlik etti. Çatışmalarda 22 kişi öldü.

İngiltere Büyükelçiliği’nin kuşatılması

Kum kentine yürüyen ulemanın geri getirilmesi için on binlerce kişi İngiltere Büyükelçiliği önünde toplandı. Göstericiler, eyleme son vermek için Kum’a göçen ulemanın geri getirilmeye ikna edilmesi, Sadrazam Eynüldevleh’in azli, hapishane önünde öldürülen öğrencinin katillerinin cezalandırılması, adil bir düzenin kurulması ve meşrutiyetin ilan edilmesi koşullarını öne sürdüler. Çaresiz kalan Şah Muzafferüddin, bu koşulları kabul etti. Sadrazamı görevden aldı. Yerine atadığı Mirza Nasrullah Han’ı, Kum kentine göçen ulemayı Tahran’a davet etmekle görevlendirdi. Eyleme katılan Batı’da iyi eğitim görmüş aydınların teşvikiyle halkın da istediği meşrutiyetin kurulması için İngiltere Büyükelçiliği’nde müzakereye başlandı. Eylemcilerin kararlı tutumu sonuç verdi ve 3 Ağustos 1907’de İngiltere Büyükelçiliği’nin bahçesinde meşrutiyet ilan edildi. Meşrutiyetin ilanından sonra Tahran’a davet edilen ulema başkente döndü.

1935 TÜRBE EYLEMİ

I. Rıza Şah Pehlevi’nin getirdiği bazı reformlar toplumda tepkiyle karşılanıyordu. Camilerde sandalyelere oturma ve namaz sırasında bile fötr şapka giyme zorunluluğu, oruç saatlerinde erken iş bırakılmasının ve kamu kurumlarına çarşafla girilmesinin yasaklanması gibi reformlar nedeniyle oluşan tepki 1935 yılında patlamaya yol açtı. Meşhed’deki Estan-ı Gods türbesinin 1911’de Ruslar tarafından bombalanmasının yıldönümünde bir vaazin hükümeti, reformlar ve ağır tüketici vergileri hakkında eleştirmesi üzerine pazaryerindeki kalabalıklarla komşu köyler türbeye sığındı. “Şah yeni Yezit’tir” ve “İmam Hüseyin bizi şeytan Şah’tan korusun” nidalarıyla türbeye sığınan halka karşı şehir polisi ve askerler türbe içinde olduğu gerekçesiyle bir müdahalede bulunmadılar. Azerbaycan’dan kuvvetler türbeye girerek kalabalığa saldırdı. Aralarında kadın ve çocukların bulunduğu yüzden fazla insan yaşamını yitirdi. Türbe bekçisi ve ateş etmeyi reddeden üç asker idam edildi.

Petrol savaşları

1941’de kurulan komünist TUDEH Partisi kısa zamanda 78 ilde örgütlenmiş, 50 bin üyesiyle önemli bir kitle partisi haline gelmişti. Parlamentoda 6 temsilcisi, hükümette de üç bakanı bulunan TUDEH Partisi, 1 Mayıs ve Anayasa günü kutlamalarında 50 bine yakın insanla miting yapabilecek güce ulaşmıştı. TUDEH’in yan kuruluşu olan Birleşik Sendikalar Merkez Konseyi’nin 1946’da petrol iş kolunda yaptığı genel grev sonucu taleplerini işverene kabul ettirmişti. Bu grev Anglo-Iranian Oil şirketi yöneticilerini paniğe sürükledi. İngiltere’nin Abadan Konsolosu endişesini “Rafinerinin ve petrol sahalarının güvenliğiyle İngiliz personelin güvenliği TUDEH’in iyi niyetine ve iradesine bağlıdır” sözleriyle dile getirecekti.

Oturma eylemi

İran petrollerini çıkaran Anglo-İranian Şirketi ile kârların yarıya yarıya paylaşılmasını öngören yeni bir sözleşme imzalanmasını isteyen aralarında Musaddık’ın da bulunduğu on bağımsız milletvekilinin baskısından kurtulmak isteyen oğul Rıza Şah Pehlevi, 1933’te yapılan seçimlerde hile yaparak muhalifleri meclise sokmadı. İran halkının tepkisi çok sert oldu ve birçok şehirde gösteriler yapıldı. En büyük gösteri ise Muhammed Musaddık’ın seçimi kaybettiği söylenen Tahran’da yapıldı. Musaddık, yandaşlarını evinin önünde toplanmaya çağırdı. Evinin önünde toplanan binlerce kişiyle birlikte Şah’ın sarayına doğru yürüyüşe geçti. Belagatı güçlü olan Musaddık, saray önünde yaptığı konuşmada, adil bir seçim yapılıncaya kadar sarayın önünde oturma eylemi yapacağını söyleyerek kalabalığın öfkesini artırdı. Yandaşlarıyla birlikte üç gün üç gece yerinden hiç kıpırdamadan sarayın bahçesinde oturdu. O sırada BM toplantısına gitmeye hazırlanan Şah, uluslararası kamuoyunda itibarını düşünerek Musaddık ve yandaşlarının talebini kabul ederek seçimi yenilemek zorunda kaldı.

CIA’nın operasyonu

İran petrollerini millileştirmede başı çeken Milli Cephe’nin en önemli ismi Muhammed Musaddık, ülkede ulusal kahraman olarak görülüyordu. Gittiği her yerde coşkun kalabalıklarca karşılanıyor, istediği her kararı mecliste geçirebiliyordu. Bu durumda görevde kalmasının bir anlamı olmadığını gören Başbakan Hüseyin Ala görevinden istifa edince boşalan Başbakanlık makamına Musaddık seçildi. Ancak en önemli petrol imtiyazını kaybettikleri İran’a karşı İngilizler de karşı hamlede bulunup savaş gemilerini Abadan açıklarında bulundurarak gözdağı veriyordu. Musaddık’ın tehditler karşısında geri adım atmadığını gören İngiltere, umudunu ABD’ye ve Uluslararası Adalet Divanı’na bağladı. Ancak Musaddık, arabulucuğa soyunan ABD Başkanı Truman’ı eli boş çevirirken İngiltere’nin Uluslararası Adalet Divanı hamlesini de “Adalet Divanı ancak ülkeler arasındaki anlaşmazlıklarda karar alabilir, oysa 1933 tarihli petrol anlaşması İran ile özel bir şirket arasında olduğundan müdahale hakkı yoktur” diyerek boşa çıkardı.

Son bir hamle daha yapmak isteyen İngiltere, sorunu BM Genel Kurulu’na taşımaya karar verdi. Güvenlik Konseyi’nden İran aleyhine bir karar çıkartmayı ümit eden İngiltere, bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. İran petrolü millileştirmişti ancak limanlara uygulanan ambargo nedeniyle değil petrolünü, tekstil ve gıda ihracatını bile yapamaz hale gelmişti. Petrol geliri sıfıra inmiş, diğer ürünlerini pazarlama olanağından yoksun kalmış İran’da ekonomik sıkıntılar başgöstermişti. Fakat Musaddık, bu kriz ortamında bile toprak ağalarının mülklerinde çalışmaya mecbur edilen köylüleri özgürlüğünü kavuşturmak, işsizlik sigortası getirmek, sosyal konut yapmak gibi reformlara imza attı. Şah tarafından iki yıllığına Başbakan olarak atanan Musaddık, bu sürenin bitiminde yeni kabineyi sunmak için gittiği sarayda savaş bakanını bundan böyle hükümetin belirleyeceğini söyleyince kıyamet koptu.

Ordunun kontrolünü elinde tutmak isteyen Şah, bu öneriyi “Ülkeyi terk ederim” tehdidini savurarak reddetti. Musaddık, bu tehdide cevap vermeden kapıya yöneldi. Ancak Şah, o günlerde İran halkından ulusal kahraman muamelesi gören Musaddık’ın ayaklanma çıkaracağından korkuyor ve uzlaşmadan gitmesini istemiyordu. Kapının önüne dikilerek Musaddık’ın çıkmasını engelledi. Musaddık, Şah’tan kapının önünden çekilmesini istiyor, Şah ise oturup konuyu yeniden görüşmelerini. Birkaç dakikalık tartışmanın gerginliğini kaldıramayan Musaddık, aniden yere yığıldı. Kendine geldiğinde de Başbakanlık görevinden istifa etti.

Yazı dizisinin birinci bölümü: 1890’dan 1970’lere... İran tarihi ayaklanmalarla yazıldı


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler