Yazınsal Yapıt ve Ahmet Ümit Nasıl Okunabilir?

Prof. Dr. Onur Bilge Kula'nın, “Kant, Schiller, Heidegger- Estetik ve Edebiyat”; “Hegel Estetiği ve Edebiyat Kuramı I-II-III”; “Marx, Benjamin, Adorno- Sanat ve Edebiyat”; “Brecht, Lukacs, Bloch- Sanat ve Edebiyat”; “Dil Felsefesi- Edebiyat Kuramı I-II” adlı kuramsal çalışmalarının ardından “Yazınsal Yapıt ve Ahmet Ümit Nasıl Okunabilir?” adlı hem kuramsal hem uygulamalı olan kitabı yayımlandı.

Yayınlanma: 15.08.2016 - 15:55
Abone Ol google-news

Prof. Dr. Onur Bilge Kula'yla son çalışması, Ahmet Ümit'in romanları ve romancılığı üzerine konuştuk.

- Sayın Kula, 20. ve 21. yüzyıla her bakımdan damga vuran düşünürlerin sanat ve edebiyata ilişkin görüşlerini betimleyici ve yorum-bilimsel yöntemle çalışarak, Türkiye'de edebiyat kuramına hem düşünsel hem kavramsal düzeyde önemli katkılarda bulundunuz. Son çalışmanız da dâhil olmak üzere, kavram üretme bakımından özel bir dil duyarlılığınızın olduğunu görüyoruz. Kuram açısından felsefi gelenekleri, yerleşik, bağlamsal çeşitliliği de olan Batı edebiyat kanonunun kavramlarını Türkçeleştirirken izlediğiniz yöntemi bizimle paylaşır mısınız? Örneğin yerleşik bir kavram olan kanon yerine koşun diyorsunuz.

- Her dil gibi Türkçe de konuşan ve yazanlarca geliştirilir. Her dil, o dili konuşanlar neyi düşünebiliyorsa, onu anlatır. Bir başka anlatımla, bir dil, kendisini konuşanlardan bağımsız olarak gelişemez. Dili körelten de, yetkinleştirenler de, dili kullananlardır. Dolayısıyla, dilin gelişim kaynağı, o dilde bilim, sanat, politika ve benzeri alanlarda gerçekleştirilen üretimlerdir. Kanon kavramına gelince: Kanon, Hıristiyan teolojisinde kutsal metinlerin ve kişilerin önem sırasını, sıra düzenini anlatır. Bu anlama uygun olarak edebiyatta kanon, yazarların ve yapıtların önem sırasını belirtir. Ben, beş altı yıl önce kanon kavramına karşılık bulmak için DTK’nin Derleme ve Tarama Sözlüklerini günlerce sayfa sayfa karıştırdım. Sonunda Denizli yöresinde “sıra sıra”, “dizi dizi” anlamında kullanılan “koşun” sözcüğünü gördüm. Bu sözcüğün, “koşunsal”, “koşunsallık”, “koşunsallaştırma”, “koşunsallaştırmak” gibi yeni üretimlere de çok uygun olduğunu belirledim ve kanona karşılık olarak koşunu kullanmaya başladım. Edebiyatla ilgili çevreler koşunu benimser ve kullanmaya başlarsa, bu kavram yerleşir; kullanmazlarsa, bir yana itilir ve yeniden edilgen söz varlığındaki yerini alır. Bu bağlamda sözcük ve kavram oluşturmaya ilişkin şu ilkeyi vurgulamak isterim: Sözcük ve kavram oluşturmada her dilde edilgen söz varlığından yararlanılır; böylece etken söz varlığı boyutlandırılır.

'OKUMA VE OKUR ZAMANLA YETKİNLEŞİR'

- Çalışmanızda yazar, yapıt, yazma, yazınsallaştırma, yazınsal malzeme, dil, anlatı, kurgulama, sanatsallaştırma, estetikleştirme gibi edebiyatın temel kavramlarını irdelerken, okuma ve okura da ayrıcalıklı bir yer veriyorsunuz. Edebiyat ve Ahmet Ümit'in romanları nasıl bir okur bekler?

- Belirttiğiniz gibi Yazınsal Yapıt ve Ahmet Ümit Nasıl Okunabilir? adlı kitabımda sanatsal/yazınsal kuram ile edimi buluşturmaya özen gösterdim. Bir yazınsal yapıtın oluşum sürecinde söz konusu olan etkinlikleri ve bu etkinlikleri anlatan kavramları bütünlük içinde belirginleştirmeye öncelik verdim. Kitabımda vurguladığım gibi, sanatçı olmadan sanat yapıtı; sanat yapıtı olmadan da sanat olmaz. Bu bağlamda okur, edebiyatı var eden yazınsal yapıtların tümleyici ögesidir. Okunmayan yazınsal yapıt, varlık ve kalıcılık kazanamaz. Bu nedenle, okur, yazınsal yapıtı var eder; onu kalıcılaştırır. “Ahmet Ümit nasıl bir okur bekler?” sorunuzu şöyle yanıtlayabilirim: Ahmet Ümit, romanlarında serimlediği estetik-yazınsal düzey ve nitelik nedeniyle, Türkiye ve dünya edebiyatında yer edinmiş nitelikli bir yazardır. Dolayısıyla, romanlarının yazınsal yetkinliğinin ayrımına ve tadına varan okur bekler. Yanlış anlamaları önlemek amacıyla, şunu da dile getirmek isterim: Her düşünsel ve estetik etkinlik gibi okuma ve okur da zamanla yetkinleşir.

- Bugün Türkiye'de polisiye roman türü dendiğinde, akla ilk gelen isim Ahmet Ümit'tir. Bu çalışmanızda Ahmet Ümit'in tarihi romanlarını Lukacs'ın Tarihsel Roman adlı yapıtıyla ilişkilendirerek okuyorsunuz. Lukacs tarihsel romanın özneler-arasılık niteliğini oldukça önemser. Ahmet Ümit Elveda Güzel Vatanım ve Sultanı Öldürmek romanlarında bu ilkeyi ne ölçüde gerçekleştiriyor?

- Lukacs’ın estetik ve edebiyata ilişkin üretiminin bir bölümünü daha önce “Brecht, Lukacs, Bloch- Sanat ve Edebiyat” adlı kitabımda irdelemiştim. Ahmet Ümit’in “Elveda Güzel Vatanım” romanı, beni, bu önemli estetik ve edebiyat kuramcısının “Tarihsel Roman” adlı yapıtında geliştirdiği düşünceleri ve önermeleri irdelemeye özendirdi. Aristoteles’den beri bilinen estetik-yazınsal bir ilke vardır: Tarih olanı, edebiyat olabiliri anlatır. Ahmet Ümit, tarihsel olayları anlatırken, hem bu olayların toplumsal, siyasal ve kültürel arka alanını hem de olayları yönlendiren etkin kişileri ve bunlar arasındaki ilişkileri ve etkileşimleri serimler. Bir roman belli bir malzemenin ve izleklerin yazınsallaştırımıyla oluşur. Yazınsal malzeme ve izlekler, kahramanların eylemleri, umutları, umutsuzlukları, aşkları, nefretleri ve başarı ve başarısızlıklarıyla anlatılaştırılır. Ümit, bu ilkeyi estetik-yazınsal bir yetkinlikle romanlarında gerçekleştirir.

- Elveda Güzel Vatanım, Tanzimat dönemi içinde gelişen siyasal çekişmeleri, şahsi çatışmaları, İttihat ve Terakki hareketinin yarattığı yıkımları öne çıkarıyor. Bir gerilim romanı, hayal kırıklığının anlatımı, Selanik ve Makedonya'ya bir ağıt adeta. Bu romanı, bir dönem romanı olarak kabul edebilir miyiz? Ayrıca sizce bu roman ve Sultanı Öldürmek resmi tarihin neresinde duruyor?

- Sözünü ettiğiniz nedenlerle Elveda Güzel Vatanım elbette bir dönem romanı olarak da nitelendirilebilir. Bu romanda anlatılaştırılan 1906-1926 arası zaman dilimi, Osmanlı İmparatorluğu’nun yok olduğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Harap olmuş Anadolu halkının özverili ve istençli bir tutumla sürdürdüğü Kurtuluş Savaşı’nda âdeta bir Anka kuşu gibi küllerinden doğduğu bir dönemdir. Hem en yoğun acıların, hüzünlerin, hem de bitimsiz umutların yaşandığı bir süreçtir. Ahmet Ümit bu dönemi olağanüstü ve çarpıcı bir biçemle anlatılaştırmıştır. Eleştirel ve insancıl yaklaşımıyla resmi tarih yazımında bilerek ya da bilmeyerek karanlıkta bırakılan birçok olayın ve boyutun, toplum bilincine çıkmasına ortam hazırlamıştır.

'AHMET ÜMİT, KENT ROMANCILIĞINA ÖNEMLİ KATKI YAPIYOR'

- “Tarihsel roman iz sürer ve izleri yazınsallaştırır” saptamasında bulunuyorsunuz. Yaptığınız söyleşide de Ahmet Ümit birey ve iktidar ilişkilerini yazmaya çalıştığını söylüyor. Birey-iktidar ilişkisi ya da Hegel'in köle-efendi diyalektiği, Ahmet Ümit'in tarihsel romanlarının ana temasıdır, diyebilir miyiz?

- Bu saptamanıza tümüyle katılırım. Bütün yönleriyle ortaya koyulabildiği takdirde, tarihin çok çeşitli ve sayısız insan yazgılarından oluştuğu görülür. En yalın insan bile tarih oluşturur. Aslında insansız tarih yoktur. Büyük ölçüde kurgu ve tasarım ürünü olan resmi tarih, ideolojiye araç edildiği için insan yazgılarının çeşitliliğini görmezden gelir. Böylece özellikle sıradan insana haksızlık eder. Bu bakımdan, nitelikli tarihsel roman, özellikle her yönüyle insanı tekil insan ve erk arasındaki ilişki bağlamında serimleyebilmek için belirlediği izleri yazınsallaştırır. Ahmet Ümit, izlediği yöntemle ve insancıl tavrıyla umarsız insana hak ettiği estetik değeri verir.

- Polisiye romanların temel kurgusu faili bulmak, bir başka deyişle gizlenen, saklanan anlamı aramaktır. Ahmet Ümit'in polisiye romanları İstanbul'da, İstanbul'un mahallelerinde geçer. İstanbul'un tarihsel, kültürel belleği Ahmet Ümit'in polisiye romanlarına büyük ölçüde yansır. Ahmet Ümit'in romanlarını bir İstanbul ya da şehir romanı olarak da görebilir miyiz?

- Her önemli yazar gibi Ahmet Ümit yaşadığı kentlerin tarihsel birikimini önemser. Binlerce yıldan beri oluşturulan uygarlık değerlerini içinde barındıran İstanbul’un Ahmet Ümit romanında belirleyici bir mekân olduğu yadsınamaz. Bu kentin her sokağı, her yapısı tarihin izlerini taşır. Ahmet Ümit, bu tekil izleri birleştirerek, okuyucunun edinimine sunar. Böylece kent romancılığına da önemli katkılar yapar.

- Yazınsal Yapıt ve Ahmet Ümit Nasıl Okunabilir? adlı çalışmanıza, edebiyat eleştirisi alanında oldukça tartışmalı bir yönelim olan Sistem Teorisi kuramıyla başlıyorsunuz. Niklas Luhmann'ın Sistem Teorisine göre örneğin edebiyatın göndergesi öncelikle sanat sisteminde işlevselleşir. Bir sosyal sistem olan edebiyatın işlevini, öz-göndergeselliği sağlar. Ahmet Ümit'in Elveda Güzel Vatanım ve Sultanı Öldürmek romanlarının göndergesi öncelikle sanat sistemi mi yoksa siyaset, tarih, ekonomi, bilim vd. sistemler mi? Bu romanlar öncelikle hangi sosyal sistemden okunmalı?

- Sanat özünü üreten bir dizge. İnsan, güzeli aramaya eğilimli olduğu sürece, sanatın özünü üretmesi engellenmez. Birtakım tarihsel-toplumsal eksikliğine karşın, Luhmann’ı kitabın başına almamın bir nedeni bu. Ahmet Ümit, Luhmann’ın eksik bıraktığı toplumsal-siyasal ve kültürel bağıntıları da gözetmek suretiyle romanında sanatın öz-göndergeselliğini daha da belirginleştirir. Bu nedenle ben Ahmet Ümit romanını, hem sanat dizgesi hem de tarihsel-toplumsal-kültürel ve politik dizgeler açısından okumaya çalıştım.

Yazınsal Yapıt ve Ahmet Ümit Nasıl Okunabilir?/ Onur Bilge Kula/ Everest Yayınları/ 406 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler