Bozgun görüntüsü

22 Haziran 2018 Cuma

Sayılı gün değil sayılı saat kaldı. Herkes nefesini tutmuş merakla seçimin sonucunu bekliyor. Son konuşmalar, açıklanan anketler, televizyonlarda görülen “son dakika” jenerikleri yürekleri hoplatmaya yetiyor. Bazen heyecan, bazen depresyon dalgaları oluşuyor. “Acaba mı” heyecanı, “ya olmazsa” korkusu at başı koşuyor. Her iki tarafta da, oluşabilecek travmaya tedbir almak için beklentiler düşürülüyor, endişeler yükseltiliyor. Ama artık ipin göğüsleneceği son metrelerde Usain Bolt tekniğiyle, zorlayarak değil rahatlayarak koşmak daha iyi. Ne sosyal medyada yayılan anketlere bakıp kararmak, ne de meydanları izleyerek uçmak doğru. Kendi oy ve gelecek sorumluluğunuzla vereceğiniz veya etkileyebileceğiniz kararlara yoğunlaşın, oyunuza sahip çıkması gerekenleri uyarmaktan geri durmayın ama bu görevin sizi de kapsadığını unutmadan.
Siyasi süreçleri anlamaya çalışırken serinkanlı, mesafeli ve ihtiyatlı bakış, tarafsızlığın değil, doğru değerlendirme yapabilmenin güvencesi. Yaşananlar konusunda taraf olmamak için değil, baktığınız pencereden olup biteni doğru görmek için mümkün olduğu kadar fazla açıdan bakmak gerekir. Sadece kendi önemsediklerinizi görmek için baktığınızda, sadece duymak istediklerinize kulak verdiğinizde, çevrenizde size bunlar dışındaki bilgiyi taşıyan kimse kalmadığında, ne kadar yalnız ve güçsüz olduğunuzu bile fark edemezsiniz. Bu yüzden, otoriter rejimlerin, haber ve fikir özgürlüğünün kısıtlandığı atmosferlerin ve bağımsız medyanın olmadığı zamanların en cahilleri, en yalnızları ve aslında kaybettiklerini anlayamayacak hale geldikleri için en güçsüzleri o dönemlerin mutlak iktidar sahipleridir. Erdoğan’ın dramatik biçimde yaşadığı da böyle bir bozgun.

Fırın sütlaç
Geçen gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, bir TV programında Millet İttifakı’na oy vereceğini söyleyen vatandaşların seslerinden oluşan bir kaydı dinlerken izledik. Bir esnaf siftah yapamadığını, bir diğeri dükkânların kapandığını, bir anne çocuğunun her yıl başka bir sistemle sınava girdiğini, diğeri hastanelerde aylar sonrasına randevu verildiğini anlatıyor. Kimsenin ötekileştirilmediği demokratik bir ülke arzu ettiğini söyleyenleri, fabrikaların satılması yerine yenisinin açılmasını talep edenler izliyor. Belki yıllardır bu sözleri duymamış, bu konularda soru soran bir gazeteciyle karşılaşmamış ve günlerdir meydanlarda başka şeyler anlatan Erdoğan’ın bu sesleri dinlerken yaşadıklarını ele veren beden dili çok şey anlatıyor. Söylenenlerden ona geçen, dile getirilenlerden anladığı sadece kendi hissettiği rahatsızlık. Sorunların nedenleri üzerine düşünmek yerine, tepkileri değiştirmeye odaklanmış bir algı bu.
Bu sözleri dinleyen Erdoğan, önce kendi yaşadıklarını anlatan bu vatandaşların “yeterli araştırmayı yapmadıklarını” söylüyor, sonra teessüf ediyor ve kendisi anlatmaya başlıyor: “15 yıl önce evlerde fırın var mıydı? Buzdolabı var mıydı?..” Gerçeklik duygusunda bir bozulma olduğu çok açık ama bu geçmişe dair mi, bugüne ilişkin mi orası biraz karışık. Daha önce de “köprüyü satmak isteyen komünistler, onlara direnen Özal” hikâyesi anlatmıştı. Koalisyonları bitiren süper yeni sistemin daha ilk seçimde çöktüğünü kabul eden Erdoğan, koalisyonlara da kapı aralıyor. Merkez Bankası bağımsızlığı konusunda ise “ama ekonominin hesabını ben veriyorum” cevabını veriyor. İttifak ortağı Devlet Bahçeli ise bir başka kanalda “18 yaşına kadar sütlaç yememiş gençlerin Muharrem İnce yerine sütlacı seçeceği” gibi anlaşılmaz bir benzetmeyle sahne alıyor. Bir başka kanalda AKP Genel Başkan Yardımcısı, 1 Kasım’da AKP’nin aldığı oyu referandumdaki evet oylarıyla karşılaştırıp “İstanbul’da oy kaybetmedik ki” diyor.
24 Haziran’ın sayısal sonucu nasıl olursa olsun -ki olumsuz bir sonuca avuntu üretmek için söylemediğimi belirtmek için iktidarın sayısal olarak da önemli gerileme yaşayacağını düşündüğümü not edeyim- iktidar için çok belirgin bir bozgun tablosuyla karşı karşıyayız. Üstelik, koalisyon çıkışıyla ortaya konulan “düzenli çekilmeyle” halledilmesi zor bir yenilgi tablosu bu. En önemli yenilgi başlığı, tek adam iktidarının kurumsal altyapısını oluşturacak sistemin istikrar garantisi oluşturmadığının kesinleşmesi. Kurulması bile mümkün olmayanın sürdürülebilmesi zaten imkânsız olacak. İkinci yenilgi, bütün siyaset gündemini kontrol etme ve muhalefet aktörlerinin pozisyonlarının iktidar tarafından belirlenebilmesi ezberinin bozulması. Seçime özel Afrin, Kandil, Mınbiç operasyonlarının ve Suruç provokasyonunun beklenen sonuçları vermemesini de not etmek gerek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eyvallah 10 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları