Özgür Mumcu

Yılgınlık

04 Temmuz 2018 Çarşamba

Cumhurbaşkanının neredeyse sınırsız yetkilerle donatıldığı yeni bir rejime girdik. Lime lime edilmiş kuvvetler ayrılığı ilkesi yerini bütün kuvvetlerin tek adamda toplandığı liderin dediği olur ilkesine bıraktı. Yürütmenin denetlenme imkânı yok. Haliyle demokrasiden ya da hukuk devletinden geriye de bir şey kalmadı. Hak ve özgürlükler, bunca sene sürmüş demokratikleşme çabasının ve hukuk devleti fikrinin gölgesinden arta kalan kırıntılar.

İktidarın Meclis çoğunluğunu yitirmesi, cumhurbaşkanının kararnamelerinin kanunlarla hükümsüz kılınmasına yol açabilirdi. Bu da Meclis’teki yeni çoğunluğun ülkenin demokratikleştirilmesi için uzlaşabilmesini ve yürütmeyi bir şekilde denetleyebilmesini sağlayabilecekti. Olmadı.

Yargının yürütmeyi denetleyebileceğini düşünmek ise hayal. Anayasa Mahkemesi’nin üyelerini tek adam belirleyecek. HSK’nin üyelerini de öyle.

OHAL kalkacak diye umutlanmanın da pek bir anlamı yok. Bu rejim zaten daimi bir OHAL vaat ediyor. Kaldı ki cumhurbaşkanı dilediğinde OHAL ilan edip OHAL kararnameleriyle ülkeyi idare edebilecek.

Yani, iktidarı ancak iktidarın kendi iradesi sınırlayabilir. İş, Erdoğan’ın keyfine kalmıştır. Buna da keyfi rejim denmekte. Hukuk devletinin kalmadığı, dolayısıyla hukuki güvencenin de ortadan kalktığı, insanların hangi fiillerinin nasıl sonuçlar doğuracağını hukuken öngöremeyeceği bir düzen.

Bu rejim, toplumsal kutuplaşmanın sürdürülmesine, baskı ortamına ve ekonomik kazanımlara muhtaç. Gelgelelim, kutuplaşma ve baskının, ekonomik büyümeye ket vuracağını tahmin etmek de güç değil.

Türkiye, dünyadaki yükselen eğilime de uyarak otoriter ve keyfi bir tek adam rejimine artık tam anlamıyla girdi.

Bütün şeytanlaştırmalara ve fikir farklılıklarına rağmen muhalefetin asgari müştereklerde ve demokrasiye dönüş konusunda yakaladığı uzlaşmayı bırakmaması gerek.

Başka ülkelerde otoriter yönetimlerden çıkışta, siyasi yelpazenin farklı yerlerinden gelenlerin uzlaşma ve birliktelikte ısrar etmesinin payı büyük.

Toplumsal ve siyasi muhalefetin üzerindeki baskılar daha da artacaktır. Muhalefet partileri arasında iç çekişmeler ve muhalefetin kimi unsurlarına iktidarın kanca atması da beklenmelidir. Bu şartlarda dahi muhalefet partilerinin demokrasiye dönüş konusunda kurdukları birlikteliği güçlendirip yaymaları şart.

Bu hem zor hem de uzun bir süreç. Ancak iktidar üzerinde herhangi bir denetim imkânı kalmamışken, toplumun yaklaşık yarısı tek adam rejimine karşı olduğunu bu siyasi partiler üzerinden dile getirmiş durumda. Yılgınlık kolay ve çekicidir. Uzlaşmak ve beraber hareket edebilmek ise çetin ve yorucu.

Ancak muhalefet partileri bunu başaramazsa, anlamlarını tamamen yitirerek beklenmedik bir hızla birer boş kabuğa ya da en fazla tek adam rejiminin gönülsüz payandalarına dönüşür.

Eldeki araçlar ve yollar iyiden iyiye kısıtlıdır. Bu kısıtlı imkânları yeni bir siyasi soluk alanı açmak için kullanmak ise tek çare.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları