Çiğdem Toker

Matrah artırın, yoksa…

12 Ağustos 2018 Pazar

Aktaracağım olay geçen hafta yaşandı.

Yenilenebilir enerji alanında faaliyet gösteren bir şirketler topluluğu Maliye’den aranıyor. Şirketin dışarıdan çalıştığı taşeron inşaat şirketlerinden birinde usulsüzlük saptandığını söylüyor.
Şirketin muhasebe yetkilisi, durumdan haberdar olmadıklarını belirtiyor. Telefondaki maliyeci, bu durumun şirket için sorunlu olduğunu ama “Eğer matrah artışı yapılırsa, yasal inceleme başlatılmayacağını” söylüyor.

Muhasebeci o sırada yurtdışında olan patronu arayıp durumu aktarıyor. Sonrasını şirket sahibinden -adı Ali Bey olsun- dinleyelim:

“Resmen aba altından sopa gösteriliyor. 31 Ağustos’a kadar da süre tanınmış. Bugüne dek 9-10 şirketle çalıştık. Hangisi ne tür usulsüzlük yapmış, biz nereden bilelim. Başka şirketin kusurundan dolayı biz neden matrah artıralım?”

Ali Bey, “Bu tehdit bize santral başına 25-30 bin TL demek” diyor.
Bu “teklif” konusunda yalnız olmadıklarını, benzer “matrah artırımı” taleplerinin başka işletmelere de geldiğini duyduklarını ekliyor.

Ali Bey, ekstra vergi ödeme niyetinde olmadığını, tehditle matrah artırmayacağını da ekledi.

Hani Hazine ve Maliye Bakanlığı, bu yılın kalan dört buçuk ayında tasarruf ve gelir artırıcı önlemler alacakmış ya.

Eğer gelir artırıcı “önlemlerden” biri işletmeleri devlet gücüyle haksız matrah artırımına zorlamaksa, yazık.

Büyük ihaleye üçüncü erteleme

Sağlık Bakanlığı’nın ülkemizin her yerindeki hastaneleri donatacağı tıbbi görüntüleme cihaz ihalesini anımsarsınız belki.

Hani şartnamesinde “ABD Doları üzerinden teklif verilsin” denilmişti. Yerli üreticiden cihaz alımını imkânsız kılan bir madde daha vardı hani.

İşte o ihale, yarın yapılacaktı. Daha doğrusu 13 Ağustos 2018, ihalenin ikinci erteleme tarihiydi. İlk şartnameye göre 4 Temmuz’da yapılacak ihale, önce 24 Temmuz’a, yerli üreticilerin itirazları yoğunlaşınca da 13 Ağustos’a ertelenmişti.

İşte TL’nin bir günde yüzde 23.3 değer kaybettiği krizin göbeğinde devleti milyarlarca dolarlık ödeme yükümlülüğü altına sokacak olan bu ihale yine ertelenmiş.

Yeni tarih: 31 Ekim 2018.

Fakat ilginçtir, normalde bir ertelemenin 40 günü aşmaması gerekirken, Bakanlık bu koşulu değiştirmiş. Bu ise ısrarın sürmesi anlamına geliyor.

Ekonomik kriz derinleşirken, Sağlık Bakanlığı’nın yangını körükleyecek nitelikteki bir alımdaki “kararlılığı” tuhaf değil mi?

Suçu vatandaşa atmak 

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum çok kızmış. Sebep? Sel felaketi yaşanan Ordu’nun ilçelerinde incelemelerde bulunurken, dere yatağında inşaat halindeki binayı görmüş. Dere yataklarına yapı yapılmaması gerektiğini söylemiş.

İyi de nerelere bina yapılıp yapılmayacağı imar planlarında görünmüyor mu?

Nereye bina yapacağına vatandaş kendisi mi karar veriyor? Dere yataklarına ruhsatsız bina yapılmasını “görmeyen” belediyeler ne olacak?

Albayrak’ın sunumu

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın sunumu, mizahı yapılamayacak kadar kötüydü.

-Sorunlar silsilesi gecikmeyle başladı. Saati 11 olarak duyurulan “sunum”un, önce 14.30’a, bu yetmezmiş gibi Albayrak’ın kayınpederi AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Bayburt’ta “bu millet”e hitabının sona ermesinin beklenmesi dolayısıyla ötelenmesi, TL’nin değer kaybını hızlandırdı.
Yoksullaşma hızının saniyelerle ölçüldüğü saatlerde, duyurusu önceden yapılmış kritik bir toplantıdaki her aksaklığın, geometrik çarpan etkisiyle büyüyüp katlanacağını -bir de iletişimin önemini vurgularken- öngörememek ayrı bir sorun, öngörüp de çaresizce hiçbir şey yapamamak apayrı.

-Albayrak’ın, amatörce hazırlanmış sunumunun gerekçesi olan kriz gerçekliğine dair tek sözcük etmemesi, olumsuz etkiyi derinleştirdi.
Tersini mi ummuştu acaba?

-Çöküşün faturasını keseceği, geriye dönüp gönül rahatlığıyla suçlayacağı farklı kimlikli bir hükümetin olmayışı Albayrak’ın büyük “talihsizliği”ydi. Söylediği her şey bu yüzden mantıksal ve içsel tutarlılık ile malul kaldı.

-Yapısal reform, stratejik akıl, sürdürülebilirlik, piyasa paydaşları, finansal mimari, faiz dışı fazla kavramlarının art arda ve sık kullanılmasının, adının başında bakan da olsa bir kişinin ekonomiyi bildiği anlamına gelmediği tahmin edilememiş olmalı.

-İhtimal ki, kendisine, bankacılık/cari açık brifingi verilirken aktarılan, sabit gelirli kitlelerin 48 ay taksitle akıllı telefon edinme eleştirisi sırasında, nargilecide arkadaşlar arasında geyik muhabbeti yaparcasına “gırhsekiz ay” diye aksan taklidi yapması feciydi.

-Onca (bildik) vaat içinde dini referanslara başvurmadı... Bir de Merkez Bankası konusunda her zaman hassas bir dil kullandığını ve bunu sürdüreceğini de söyledi ya.
İşte bu kısmı biraz ilginçti.

Hangi tasarruf?

Siz hiç “Hepimiz aynı gemideyiz” lafını bir inşaat işçisinden duydunuz mu? 

Dikkat edilirse bu “modern vaaz”ı çoğunlukla ya gerçekten gemisi olan ya da gemi satın alabilecek standarda sahip olan veriyor. Gemi ve tasarruf demişken.. Garantili, dövizli Yap-İşlet-Devret (YİD) köprüleri, yolları, hastaneleri var ya. O projelerin bir kısmı, ABD Doları ortalama 1.5 TL’yken yapıldı. 
Bunu unutmayalım, çünkü Bakan Albayrak YİD’lerde yeni bir yaklaşımdan söz etse de içeriğini açmadı. 

Acilen açıklanması gereken öncelikli konulardan biri budur.

Hazine garantili ve döviz üzerinden imzalanmış YİD sözleşmelerinde değişiklik yapılacak mı? 
Bu bir. 

İkincisi, Okluk’ta inşaatı süren Cumhurbaşkanlığı Yazlık Yerleşkesi’nin “bu millet”e maliyeti nedir?

Bugüne dek kimse çıkıp bu rakamı açıklamadı. 

Sözün özü: Sabit gelirliye yüklenmek kolaydır. 

Fakat bu krizin müsebbibi sabit gelirli değil. Dolayısıyla tasarruf yapması gerekenler de onlar değil. Bir zahmet vergilerimizden oluşan bütçeye bakarsınız, tasarruf edecek çoook kalem görürsünüz. 
İş ki hamaseti bırakıp gerçekten isteyin.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları