Bir yaprak ve koskoca vahşi dünya

28 Ağustos 2018 Salı

Yaprak kıpırdamıyor, çıt yok, beyaz kelebeğin uçuşu bile dikkat çekiyor, ortalık o kadar sakin. Koskoca dünya dönüyor, yeraltında fay hareketleri sürüyor, Güneş sistemi zamanın sonsuzluğu içinde evrende, insan aklının almayacağı bir hareketlilik yaşıyor.
Ve gölgesinde oturduğum zeytin ağacının altında bir tek yaprağın, bu satırları yazdığım taş masanın üzerine süzülerek inişi bile adeta sessizliği bozuyor. İnanılır gibi değil. Kâinatın dev dişlileri karşısında bir yaprak!
Şu anda bulunduğum noktada, bir iskemlede, bir zeytin ağacının altında o yaprağın düşüşü sanki bir olay, ne garip: öte yanda duymasam ve görmesem de dünyanın içten içe çatırdayarak fay hatları ile, lav hareketleri ile, koskoca okyanus dalgaları ile döndüğünü düşünmek bana imkânsız gibi geliyor.
Minnacık bir zeytin yaprağı ve koskoca bir dünya ve arkasındaki evren! Ne büyük bir tezat. Ve bir insancık, o küçücük zeytin yaprağı ile baş başa, onunla konuşuyor, mutlu oluyor, dünyanın vahşi çarklarına, gürültüsüne, adeta kendi sonunu hazırlayan yıkımına karşı inanılmaz bir yüzleşme. Beklenen İstanbul depremi, kaçacak yer bile bırakılmamış, on binler göz göre göre ölecekmişler, mağara bile yok!
Taş masamın üzerine süzüle süzüle inen bu minnacık zeytin yaprağı şu anda benim için o kadar önemli ki.
Dünyamızdaki gergedan vahşetinin tersyüz edilmiş masumiyetini temsil ediyor. Zarif, sevecen ve kötülüklerden uzak, iyi insanın, güzel insanın, mutlu insanın bir simgesi gibi.
İnsanoğlu hep bu tezadı yaşamış, on bin yıl öncesinin mağara insanı bile duvarlarına, bugün zarif ve heyecan verici bulduğumuz desenleri ve resimleri işlemiş. Hem de dışarıdaki vahşi hayvanlardan ve gökyüzünde çakan şimşeklerden korktuğu için sığındığı mağarada bu güzellikleri resmetmiş. Bu vesile ile “göbeklerini kaşımayıp” Göbeklitepe’yi ortaya çıkaranları kutlayalım.


Bugün farklı mıyız?
On bin yıl önce mağara insanının yaşadığı çelişkiyi, güzellik ve insanlık ile vahşet ve baskı arasındaki tezadı aynen bugün de yaşamıyor muyuz?
-Kadın ve çocuğa yapılan vahşet ve tecavüzler,
-Tabancalı magandaların kol gezdiği sokaklarda insanlara, evlere, dükkânlara, heykellere saldırılar,
-İnsanların özel hayatlarına hukuk dışı saldırarak “suç üretme yöntemlerinin”, eski insanları korkutarak mağaraya sokan yöntemden ne farkı var?
-İnsanların insanlık ve hukuk dışı yöntemlerle
“demir parmaklıklar arkasına kapatılmalarının”
on bin yıl önceki mağara devrinden daha kötü olduğunu bilmemiz gerekir.
Mağaraya kaçıp gizlenenler, “kendi istekleri, iradeleri, içgüdüleri doğrultusunda bunları yapı-yorlardı”. Bugün ise baskı ve hukuk dışı yöntemlerle insanlar zindanlara kapatılıp yok ediliyorlar.
Toplumların “gergedanlar topluluğu” durumuna getirilmeleri, günümüzde “postmodern bir mağara devri ve gergedanlar sürüsü yaratmıştır”.
“Meclis”in zaten söyleyecek bir sözü kalmadığı için, sözüm meclisten dışarı demek durumunda da olmuyorum.
Trump, Putin ve Kim mi dediniz: Trump CIA başkanını en önemli “bakanı” yapmış. Putin mi? Kendisi bizzat KGB, Kim’i ise deli bir çılgın “go-munist” haline sokan da bu ikili olsa gerek!
Ankara mı dediniz? Şimdilik Trump, Putin ve Katar üçgenine sıkışmış görünüyor.
Bizi tenis topundan çok pinpon topuna benzetenler çoğunlukta. Ne yapalım, “top yuvarlak-tır” deyip zeytin yaprağında mutluluk aramayı sürdürüyorum işte...


***


Ve 1974’ten beri tanıdığım sevgili Güngör Uras’ı da kaybettik. İleri yaşlarında doktora jürisinde de bulunmuştum, güle güle sevgili Güngör...
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları