Deniz Baykal’la sohbet...

01 Kasım 2018 Perşembe

Türkiye 16 Ekim 2017’de güne Deniz Baykal ciddi bir rahatsızlık nedeniyle hastaneye kaldırıldı” haberiyle başladı.
Bir yılı aşkın süredir İbni Sina Hastanesi’nde başlayan, Almanya’dan Gülhane’ye devam eden tedavi, altı aydır Ankara’da Gaziler Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim Araştırma Hastanesi’nde sürüyor.
Işık Kansu ve Ankara Temsilcimiz Sertaç Eş’le birlikte ziyaret etme dileğimizi ilettik. Çok sınırlı ziyaret kabul edildiğini bildiğimiz için olumsuz yanıt alma olasılığını yüksek tuttuk. Kısa bir ziyarete evet dediler.
Gaziler Hastanesi adı üstünde, büyük çoğunluğu terörle mücadele sırasında yaralanmış, vücudunun bir bölümünü vatan uğruna yitirmiş görevlilerimizin hayata kazandırıldığı yer. Girişte en çok tekerlekli sandalyeler üzerinde yaşama tutunanlar dikkat çekiyor. Kimi yalnız, kiminin etrafında ziyaretçi kümeleri... Beklerken tekerlekli sandalyeyi vücudunun bir parçası olarak kabullenmiş Yozgat Akdağmadeni’nden Zeki ile tanıştık. 1996’dan beri bu şekilde yaşam mücadelesi veriyor. Tek derdi var; üniversiteyi bitiren biricik kızına iş!

***

Nöbetçi memur eşliğinde ikinci kata çıktık. Asansöre bindiğimiz kapının karşı tarafından indik. Gri koridoru geçip Baykal’ın odasına girdik. Bizi, beklediğimiz gibi kızı Aslı karşıladı.
Kızın var mı sigortan var...
Bizden hemen önce de Yılmaz Ateş gelmiş.
Yüksekçe, her duruma ayarlanabilen yatağının karşısındaki, Aslı Hanım’ın hazır ettiği sandalyelere oturduk. Deniz Bey’le yıllarca Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi ve yazarı olarak muhatap olmuştum. İlk yeni Ankara Temsilcimiz Sertaç Eş’i takdim etmek uygun olur diye düşündüm:
“Sertaç’ı 1995 yılında önce stajyer, hemen ardından da gece muhabiri olarak Cumhuriyet’e almıştık. Şimdi Ankara Temsilcimiz... Kendi evlatlarımızı yükselttik...”
Deniz Bey, Sertaç’a “hayırlı olsun” dedikten sonra bana seslendi:
“Ne o Balbay, kendi evlatlarımızı yükseltiyoruz derken... Bu bir siyasi mesaj mı?”
Daha sohbetin başında gördük ki Baykal, beyin gücünden hiçbir şey yitirmemiş. Cumhuriyet gazetesiyle ilgili tüm gelişmeleri izlediğini söyledi. Cumhuriyet gibi bir gazetenin siyasi çizgisinin önemini vurguladı. Ziyaretimiz 29 Ekim günüydü. Önce Cumhuriyet rejimini özetledi. Herkesin hiçbir mezhep, din, etnisite ayrımı olmaksızın Cumhuriyet çadırı altında bir araya gelebilmesinin bugün daha iyi anlaşıldığını anlattı. Irak’tan, Suriye’den örnekler verdi.
Türkiye’nin bugünkü sıkıntıları aşacağına inandığını söyledikten sonra devam etti:
“AKP’ye oy verenler dahil toplumun büyük bir kesimi mevcut durumdan rahatsız. 16 yıllık iktidarın ardından AKP’de çürüme var. Bunu durdurmaları zor. Bizde ise bir umutsuzluk havası hâkim. Bu bir silkelenme, derlenip toparlanma ile aşılır. Bir toparlanma görüntüsü CHP’yi yeniden büyük bir umut yapar...”
Deniz Bey, küreselleşmenin de dünyanın sorunlarına çare olamadığını, Türkiye’nin ulus devlet yapısını koruyarak dünya ile barışık bir siyaset izlemesi gerektiğini örnekler vererek anlattı.

***

Deniz Bey’i dinlerken gözümün önüne gür akan bir çoban çeşmesi geldi. Çeşmenin etrafı bazen sonbahar olur, bazen ilkbahar olur, kar yağar kış olur, güneş açar yaz olur... Ama çeşme hep akar.
Böyle bir havada bütün düşüncelerini berrak bir su gibi anlattı.
Baykal’la 1990’lı yıllar boyunca, 2000’lerin 9’una kadar böylesi çok sohbetlerimiz oldu. Konu sohbeti haberleştirmeye gelince şöyle derdi:
“Sen bunun yazılacak, yazılmayacak yanlarını bilirsin. O kısmını sana bırakıyorum...”
Bu anımızı anımsattıktan sonra devam ettim:
“Geleneği bozmayalım...”
Baykal’ın ilk hastane günlerinde bir defter açılmıştı. Oraya şunu yazmıştım:
“İkna gücünüze güveniyorum. En kısa sürede aramızda olacağınıza inanıyorum...”
Deniz Bey, bütün gücü ve bilinciyle yaşamın içinde. Ayrılırken sözümüz şu oldu:
“Bundan sonraki sohbeti ODTÜ ormanında yürürken yapmayı diliyoruz...”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD gezisi iptal gibi! 25 Nisan 2024
ABD ile Hamas gerilimi! 24 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları