Anıları kalbimize çakılı...

18 Kasım 2018 Pazar

Devrimci portreler
Firar edecek olanlarla son bir kez kucaklaştık ve vedalaştık. Hepsini bu son görüşümüzdü. Duygu dolu anlardı.
Saat 17.30 olduğunda önce Cihan Alptekin, arkasından Mahir Çayan ve diğerleri sırasıyla tünele girdiler. Ellerindeki naylon torbalarda, cezaevinden yeterince uzaklaştıklarında giyecekleri temiz giysiler vardı.
Sabah olduğunda firarın mümkün olduğunca geç ortaya çıkması için koğuşların kapılarını kapatıp arkalarına ranzaları yığdık. Cezaevi idaresine, Ankara Mamak Askeri Cezaevi’nde o günlerde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının başlatmış oldukları direnişi desteklemek için o gün duruşmalara gitmeyeceğimizi söyledik.
Bu isyan demek oluyordu.
Tünelin varlığından hiç haberi olmayan, farklı davalardan yargılanan birçok tutuklu durumu şaşkınlıkla izliyordu.
Cezaevinin etrafı kısa sürede tanklar ve destek birliklerince sarıldı. Birkaç saat hiçbir şeyin farkına varılmadı. Ancak saat 12.00 civarında dışarıda devriye gezen askerlerden biri, tünelin çıkış deliğine yerleştirilen çöp kutusu kapağına basınca dışarıda kızılca kıyamet koptu. Ortalık birbirine girdi. Derhal koğuş kapılarını açmamız, aksi takdirde havan topu ile üzerimize atış yapılacağı megafonlarla anons edilmeye başlandı.
Daha fazla direnmenin bir anlamı yoktu. Kapıları açtık. Sıraya dizilip yoklama düzeni aldık. İsimler teker teker okunup sıra firarilere gelince derin bir sessizlik, ardından Tugay Komutanı Generalin “Uçtuuu!” diye seslenmesi o günün hiç unutulmayacakları arasındaydı…*
Hikmet Çiçek
*Devrimci Portreler, 68’in 50.Yılı / Kırmızı Kedi, 2018

***

Yarım kalan bir türküdür
Sevgi Adana’da ilk günler sıkıntılı, sancılıydı. Ülkesinin bir başka şehrinde “madam” diye seslenilen biri olarak kendini daha yalnız ve kimsesiz duyumsuyordu. İki gün geçmişti ki, tutukevinde çevirisini yaptığı Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera”sı yayımlandı. Yayıncı, çeviri ücretini Adana postanesine göndermişti. Durumu gelen tebligatla öğrenmiş, mutlu olmuştu. Sürgünde bu paranın değeri daha da artıyordu. Tebligatı çantasına koydu, giyindi, yola çıktı. Adliyenin karşısında iki katlı, küçük bir binaydı postane.
İçeri girince, masa başındaki memurun yanına gidip, “Afedersiniz, bir tebligatım var, adıma gönderilen parayı alacaktım da…” dedi.
Memur kafasını önündeki evraktan kaldırmadan cevap verdi: “Kimliğiniz lütfen!”
Sevgi, evlilik cüzdanını uzattı. Kimliğine henüz Mümtaz (Soysal)’ın soyadını yazdırmaya fırsatı olmamıştı.
Memur cüzdanı aldı, ilk sayfasını açıp yazılı adları görünce hırsla yere fırlattı. Yüzündeki öfke gözlerinden fışkırıyordu. Ağzından tükürükler saçarak: “Sizler komünistsiniz! Para mara yok sana... Nasılsa Moskova’dan alıyorsunuzdur!” diye bağırdı.
Postanede birkaç görevli dışında kimse yoktu. Sevgi, yere fırlatılan evlilik cüzdanını alırken kendini savunmaya çalıştı.
“Paramı verin lütfen, bu benim çalışmamın karşılığı...”
Memurun öfkesi dinmek bilmiyor, hakaretlerin arasına sıkıştırılan Moskova ve komünist kelimelerinden başka bir şey anlaşılmıyordu...*
Sevim Kahraman
*Bir “Sevgi Soysal” Romanı / Destek Yayınları, 2018

***

Öncü kadınlar
2 Eylül 1928’de, Harf Devrimi için yurt gezisine çıkan Mustafa Kemal Atatürk, Gelibolu’ya da uğradı. Karşılama töreni sırasında ona çiçek vermek için ilerleyen Refet Angın, buketi uzatırken tökezleyip düşüverdi. Atatürk onu yerden kaldırdı ve iki yanağından öperek, “Acıdı mı kızım?” diye sordu.
Refet,
“Hayır, acımadı” dedi. Atatürk, “Büyüyünce ne olacaksın çocuk?” diye sordu. Cevap gecikmedi: “Öğretmen!”
Refet, 24 Aralık 1930’da Atatürk’le tekrar Edirne Kız Öğretmen Okulu’nda karşılaştı. Çiçek buketini yine o sunuyordu.Atatürk buketi aldıktan sonra, “Seni Gelibolu’dan hatırlıyorum” dedi. “Söyle bakalım, ne öğretmeni olmak istiyorsun?” Refet, “Matematik öğretmeni olmak istiyorum” diye yanıtladı.
Atatürk, başını salladı: “Hayır, sen matematik değil, tarih öğretmeni olmalısın!”
“Emredin Paşam, ama neden?”
“Seni küçükken tanıdım. Görüyorum ki çok okuyorsun ve güzel konuşuyorsun. Tarih öğretmeni ol. Çünkü nesillere tarihlerini öğretmek en önemli vazifedir.”
Refet’in yolu Atatürk’le üçüncü kez kesiştiğinde, artık tarih öğretmeniydi. Dolmabahçe Sarayı’nda ikincisi düzenlenen Türk Tarih Kongresi’ne katılmıştı. Yanına gidip kendisini tanıttı. Atatürk: “Bak çocuk, görev şimdi başlıyor. Çok iyi öğretmen olacaksın. Çok okuyacaksın, öğrencilerini çok iyi yetiştireceksin. Onlara Kurtuluş Savaşı’nı öğret ve Çanakkale’yi asla unutma. Çünkü bizi bu günlere getiren Çanakkale Savaşları’dır...”*
Özlem Özdemir
*İlham Veren Cumhuriyet Kahramanları / Kırmızı Kedi Yayınevi, 2018  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kızgın Boğa 21 Nisan 2024
Kıyamete hazırlık 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları