Meriç Velidedeoğlu

Bugün ve ‘dün’

23 Kasım 2018 Cuma

Bu aralar Erdoğan’ı çok kızdırıyor CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; “Erdoğan, İstiklal Marşı’nın tamamını okumamıştır!” demesine, Erdoğan’dan şöyle bir yanıt geldi:
“Biz, İstiklal Marşı’yla Safahat’ı yastık altı kitabı alarak koyduk ve öyle büyüdük!..”
Olabilir, bunu biz bilemeyiz; ne ki, Erdoğan’ın gençlik eğitiminde, Afganlı Hikmetyar’ın yeri olduğunu, Atatürk düşmanı bu terörist tarikatçıya verdiği değeri, ayaklarının dibinde oturarak çektirdiği tarihsel belge niteliğindeki resimle ortaya koyduğunu biliyoruz.
Dolaysiyle değerli dostlar, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın “9 Kasım” günü, azılı bir Atatürk ve “Cumhuriyet düşmanı Kadir Mısıroğlu’nun ziyaretini, Erdoğan’ın “pek yerinde bulması” bu Hikmetyar’lı eğitiminde göstergesidir.
Mısıroğlu’nun, Atatürk’e bu denli insanlık dışı düşmanlığının baş nedeni, yaşamın, dolaysiyle toplumsal yaşamın değişmez, değiştirilemez dinsel kurallarla yönetilmesine, “Şeriat”a son vermesidir.
Öte yandan benzer bir olayın Osmanlı Devleti’nde, İkinci Mahmut döneminde yaşandığı görülür.
1830’larda Devletin başındaki, yirminci Padişah İkinci Mahmut’un (1808-1839) böyle bir olay karşısındaki tutumuyla, günümüzün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tepesindeki Erdoğan’ın tutumunu kısaca karşılaştıralım diyorum.
Dünya Müslümanları’nın Halife’si de olan İkinci Mahmut, çağına dönük yenilikçi, dahası kimi konularda “devrimci” sayılabilecek bir hükümdardı; ne varki onun bu tutumuna, “fetva makamı” Şeyhülislamlık dolaysiyle Şeyhülislam karşı çıkıyordu; çünkü ona göre, Padişah gerçekleştirdiği kimi çağdaş yeniliklerle “şeriat” dışına çıkıyordu.
Hangi birini saymalıydı, medrese softalarının askere alınmasını mı, türlü dolapların çevrildiği “vakıf” işlerine el atılmasını mı, yoksa Frenk âdetlerine aşırı düşkünlüğü mü?
Hele, başından sarığı çıkarıp, “fes” giymesi kabul edilecek gibi değildi; bunlar yetmemiş gibi, Şeyhülislam’ı da, yönetim dışına çıkarır; hükümdar, kimi Padişahlarını Şeyhülislam’ın kuklası durumuna geldiğini biliyordu.
Ne var ki, dönemin Şeyhülislamı, yapılan yenilikleri, değişimi açıkça sorgulayan bir “muhtıra” verir Hükümdar’a...
İkinci Mahmut bu muhtırayı, yüksek düzeydeki yöneticilerin önünde okur, ardından da “yırtar atar”...
Hükümdar’ın bu tutumu, Şeyhülislam’ın yalnız “din” işleriyle uğraşmasını, “hükümet” (yönetim) işlerinin “Padişah”ın mutlak yetkisine ait bir alan olduğunun anlatılması olarak yorumlanır.
Bilindiği gibi, Cumhuriyet’in ilanından beş ay sonra, “1924” yılının, “31 Mart” günü, Atatürk; “Diyanet İşleri Başkanlığı”nı kurar; Şeyhülislamlık da Şeyhülislam da tarihe karışır; Cumhuriyet’in “çağdaş laik bir kanun devleti” olması için düzenlenen “Devrim Yasaları”nın ilkinde yer alan bu kurumun, “94” yıl sonra günümüzdeki Başkanı Ali Erbaş tarafından ne duruma düşürüldüğünü büyük bir üzüntüyle gördük.
Ne ki, asıl “çirkin” olan Erbaş’ın bu “kişiyi ziyaretininCumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nden Cumhurbaşkanı’na dek savunmaya kalkışılmasıdır.
Değerli dostlar, gerek Sözcü Ö. Çelik’in gerekse Erdoğan’ın, Diyanet’in Başkanı Erbaş’ı savunmalarını, duymuş, ya da okumuşsunuzdur.
Erdoğan, Erbaş’ın, “siyasi tartışmaların malzemesi yapılmaması gerektiğini” belirterek savundu; iyi de, Başkan Erbaş’a da, “Malzeme olma!” demedi... Demeliydi; Erdoğan bir “İkinci Mahmut” olmasa da, dörtdörtlük bir “Ululemre” değil mi?
Ne dersiniz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları