Okkan yaşasaydı durum başka olurdu

27 Ocak 2010 Çarşamba

Yıldırım, Aksoy, Üçok, Mumcu ve Kışlalı suikastlarına ilişkin sorularımıza şu karşılıkları verdi:


- Gaffar Okkanın Hizbullahın çözülme sürecinde yeri neydi?

- Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, Hizbullah ve İslam devrim örgütlenmesini uzun süredir izlemekteydi; hatta Beykozdaki ev baskınını yerinde izlemişti. Daha sonra operasyonları sürdürmüş, zanlılar listesinden söz etmişti. İzlediği militanları birer casus, yani yabancı devlete bağlı militanlar olarak ilk kez o nitelemiş ve Uğur Mumcunun katillerini bulacağını bildirmiş, bu eylemleri uluslararası eylem olarak nitelemişti. Operasyonları sürdürürken Uğur Mumcunun ölüm yıldönümü olan 24 Ocakta görevli arkadaşlarıyla birlikte öldürüldü. Gaffar Okkan, çalışmalarını Türkiye boyutunda sürdürebilecek bir üst görevde olsaydı, olaylar çok değişik bir yönde gelişebilirdi.

- Cinayetlerin arka planında başka yabancı devletlerin, özellikle CIAnın bulunduğu da hep ileri sürüldü...

- Uğur Mumcunun izlediği, açığa çıkardığı kirli olaylara karışanlar, silah ve uyuşturucu tüccarları, bu ticaretten pay alan kişiler, örgütler, foyasını meydana çıkardığı CIA görevlileri ve içerdeki ortakları, ona hakareti görev bilen muhbir liberaller, onun öldürülmesine üzülmüş olamazlar! Onun yılmaz bir Kemalist ve bağımsızlık sevdalısı olması nedeniyle yabancı devletlerle ilişkilerin bozulmasından hoşlanmayan sivil-asker yöneticiler de kuşkusuz vardır. Sırf bu yüzden onu askeri mahkemelerde yargılamışlar, subay olmasını engelleyerek sakıncalı piyade yapmışlardır. Böyle düşünenler, dosya takipçisi olamayan, barışçı, hoşgörülü Bahriye Üçokun, Ahmet Taner Kışlalının öldürülme gerekçelerini açıklamakta güçlük çekeceklerdir. Ancak cinayetler, suikastlar kesin delillere göre çözümlenebilir; önyargılara ya da siyasal inançlara göre değil. Öfkelerimize kapılarak İran İslam devrimcilerinin yayılma politikalarını görmezden gelemeyiz. Uğur Mumcu için İslamcılarla alıp veremediği yoktu demek, onun tam bağımsızlıkçı karakterine, ömür boyu sürdürdüğü savaşımı görmezden gelmek ve daha da acısı cinayeti işleyenleri ve işletenleri aklamak demektir.

- Kudüs Ordusu’nun Türkiyeden İranda eğitildiği söylenen üyelerinin, İran dışındaki kimi istihbarat örgütleri, örneğin CIA tarafından devşirilmiş kişilerden oluştuğunu ileri süren çevreler de oldu. Ne diyorsunuz?

- Kanıtsız varsayımlar yalnızca komplo teorisyenliğine yarar. Kanıtsız mantıksal kurgularla gerçekleri sis altında bırakmak ve İran istihbaratını bu kadar yeteneksiz sanmak aldatıcı olur. Ne ki, CIAnın ülkemizde sağlam, deneyimli bir şebekesi olduğunu söylemek yanlış olmaz. CIAnın bu cinayetlerle ilgili bilgisi olmaması da tuhaf olurdu. Ayrıca cinayetlerin Amerikanın ulusal devletleri sarsıcı din hürriyeti operasyonuna yardımcı olduğu da bir gerçektir; ama buradan ABDnin Kudüs Ordusunu yönettiğini çıkarmak, gerçekleri çarpıtmak isteyenlere yardımcı olur.

- Öldürülenler yaşasaydı son yirmi yıldır ne yaparlardı?

- Muammer Aksoy yaşasaydı, en evvel yurdumuzun öz kaynaklarının yabancılara peşkeş çekilmesini engellemek için hem insanları örgütler, hem de yasal savaşımı sonuna dek sürdürürdü. Bahriye Üçok yaşasaydı; militanlar, İran İslam devrimine inanmış sözde eğitimciler fakültelerde, din işlerinde o denli kolayca çalışamazlardı. Ayrıca Bahriye Üçok, kim bilir kaç aydın düşünceli ilahiyatçı yetiştirip hurafecilerin keyfini kaçırırdı. Ahmet Taner Kışlalı yaşasaydı, son on yılda Cumhuriyetin temel ilkelerine sahip çıkan kim bilir kaç genç yönetici, akademisyen ve gazeteci yetişirdi. Uğur Mumcu yaşasaydı, pek çok şey olurdu; ama her şeyden önce gazetecilik ilkelerine sonuna dek bağlı, nice genç gazeteciye önderlik ederdi de, örümcek ağları o kadar kolay örülemezdi. Hepsinden önemlisi Uğur Mumcu, geçmişten çıkardığı dersleri de göz önüne alarak ihtilalcilik tuzaklarına dikkat çekerdi. Belki de nice değerli insan, Amerikan İslamcılarının zindanlarına düşmezdi.


‘Tüm yol göstericiler öldürüldü'

- Üç suikastın, özellikle bölücülük ve gericiliğin kabardığı bugünkü ortama varmamızı kolaylaştıran bir etkisi oldu mu?

- Olmaz olur mu!.. 1988-1993 arası örgütlerin ilk eylem dönemidir. Kendilerine güvenleri artan örgütler, sonraki yıllarda hem eylemliliklerini yükseltmişler, siyasal desteklerini ve çevrelerini genişletmişler, hem de radikal örgütlülüğü geliştirmişlerdir. Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya ya da iyice zayıflatarak bir parçasını koparmaya çalışanlardan oluşan koalisyon büyümüştür. Buna bir de Batıdan gelen kimliksizleştirme, kendine yabancılaştırma ve bunun sonucunda federasyonlardan oluşan mozaik bir devlet kurdurma saldırısı eklenmiştir.

Cinayetler işlendi, öldürülenlerin önderlikleri, yol göstericilikleri, örnek alınası mücadele güçleri ortadan kalktı. Dayanaksız, gerçekleri yansıtmayan teorilerle ve hülyalarla yıllar geçti. İslam devrimcileri, Kürt milliyetçileri, ultra-liberaller, öteki etnik milliyetçiler, örümcek ağının ustaları, 1923 Cumhuriyetinin bağımsız devletine karşı tek cephede buluştular. Kısaca; uyarıcılar, yol göstericiler öldürüldü; alan gerici örgütlere ve bağımsızlık karşıtlarına kaldı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları