Zafer Arapkirli

Bu seçim (böyle) yapılmamalı…

07 Ocak 2019 Pazartesi

Hıristiyan nikâhlarında rahip şöyle der ya:
“Bu nikâha itirazı olan, çıkıp şimdi söylesin. Ya da sonsuza kadar sussun…”
Kutsal bir uyarıdır bu. İtirazın o anda dile getirilmesi önemlidir. Sonra yapılacak itiraz geçerli olamaz.
Her ne kadar burada dini/uhrevi bir sözleşmeden söz etmiyorsak da, seçim denen şey toplumların kendilerini yönetecek insanları ya da kurumları başlarına getirmek için aldıkları toplu “sözleşme”dir. Sandıktan çıkacak sonuç tescil edildiği anda herkesi bağlar.
Önce, şu 2 vazgeçilmez ve tartışılmaz esası hatırlatmak isterim:
1. Siyaset, sağlam ilkeler temeline oturtulmadan yapılamaz. Yapılırsa doğru olmaz.
2. Demokratik bir toplumda, hukuk olmadan başka hiçbir şeyi konuşmanın bir anlamı olmaz.
AKP iktidarında yapılmış ve yapılmakta olan hemen tüm seçimlerin üzerine bir “usulsüzlük, hile, yolsuzluk” gölgesi düştüğü (bunun gölge olmaktan öte sonuçları belirlediği) gerçeği önümüzde dururken, üstelik de bu leke daha da büyüyerek ve karararak siyasetin göbeğine otururken, hâlâ bu “Sözde yarışma – sözde müsabaka” ortamında “figüran” olmayı kabul etmek, ilkesizliğin ta kendisidir.
Bununla da kalmayıp, “Hukukun açıkça dışına çıkılması” anlamına gelen uygulamaların, “Kitabın tam tersine” (anayasa ve Seçim Yasası ve ilgili tüm ilgili yasaları) sıradanlaştığı bir seçim, “hukuki-geçerli” sayılabilir mi?
Muhalefet partileri, başta da ana muhalefetteki CHP, maalesef geçen birkaç seçimde bu 2 temel noktayı göz göre göre atlamış görünmektedir.
7 Haziran seçiminde, oy sayımındaki usulsüzlüklere karşı olağanüstü başarılı bir sivil toplum örgütlenmesi ile alınan ve AKP’yi ilk kez ciddi ölçüde gerileten seçim sonrası, bir aşamada hükümet kurma görevi CHP liderine verilmesi gerekiyor iken, verilmedi.
CHP bunu (ve seçimin tekrarlanmasını) içine sindirebildi.
Ardından da bölücü terör örgütünün de marifetiyle Doğu ve Güneydoğu’da yaşananların gölgesinde gidilen, demokratik siyaset koşullarının tamamen ortadan kaldırıldığı 1 Kasım seçimlerinde de hukuk ayaklar altına alındı.
Peşinden, rejim değişikliğinin (üstelik TBM aşamasından itibaren) baskı altında tehditle ve şiddetle, içtüzüklerin, yasaların ve anayasanın ayaklar altına alındığı bir süreç sonucu cebren tescil ettirildiği 16 Nisan Referandumu geldi. Gün ortasında kuralların değiştirilip mühürsüz oy pusulalarının (ne anlama geldiğini herkes adı gibi biliyor) kabul edilmesi, dünya siyaset ve hukuk tarihine geçecek bir ayıptı.
CHP bunu da içine sindirdi ve kabul etti.
Ve değişen rejim koşullarında, 24 Haziran TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Bu seçim de adaylardan birinin hapse atıldığı, yarışmadan men edildiği (bkz. Son Aİ HM Demirtaş kararı) bir ortamda icra edildi.
CHP bu seçimi de içine sindirdi ve tesciline boyun eğdi (“Adam kazandı”).
Bugün gelinen noktada, alenen ve utanmazca anayasa ve yasa ihlalleri altında 31 Mart’a adım adım ilerliyoruz.
1. YSK üyelerinin görev süreleri şaibeli ve tartışmalı biçimde uzatıldı.
2. Seçime katılan siyasi partilerden birinin, (AKP) genel başkanının “seçim yasaklarından muaf olacağı” (üstelik bu YSK tarafından) kayda geçirildi.
3. TBM Başkanı’nın aday olabilmek için görevinden istifası şart iken (bkz. Anayasa Madde 94 hükmü) istifa etmeyeceği duyuruldu.
4. Medyada utanmazca ve her türlü etikyasal engele rağmen tekelleşme ve muhalif seslere baskı giderek artıyor.
5. RTÜK ve savcılıklar, muhalif her türlü sesi kısmak, boğazlamak üzere her gün yeni bir adım atıyor.
Bütün bu koşullarda muhalefet (en başta da CHP) “Olsun canım. Biz böyle de kazanırız” diyerek, kendi kendisine ve oy verecek kitlelere ağır bir haksızlık etmek üzeredir.
Olmasın canım.. Böyle (de) kazanamazsınız!..
Bu seçime bu koşullarda gitmek, “sandıktan çıkacak ve hukuksuzluğu bugünden tescilli” sonucu kabul etmek anlamına gelecektir.
İtiraz etme hakkımı kullanıyor ve kilisede rahibe seslenmiyor, haykırıyorum.
“Bu nikâh kıyılamaz!..“  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları