Yersen

20 Eylül 2014 Cumartesi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Mansur Yalçın ve 14 arkadaşının açtığı davayı yerinde bularak, Türkiye’deki zorunlu din dersi uygulamalarını mahkûm etti.
AİHM’nin Türk yargıcı Prof. Dr. Işıl Karakaş bu karar üzerine, artık zorunlu din dersi uygulamasının devam edemeyeceğini, anayasada da bu yönde düzenleme yapılması gerektiğini belirtti, AKP’nin anayasa yapması için talepte bulunduğu Prof. Dr. Serap Yazıcı da aynı görüşü paylaştığını açıkladı.
Türkiye 1989 yılında AİHM kararlarının bağlayıcılığını kabul ettiğine ve 2004’te anayasanın 90. maddesinde yaptığı düzenlemeyle, uluslararası sözleşmelere uyacağını taahhüt ettiğine göre, bu karara uyarak zorunlu din derslerini kaldırmak mecburiyetinde.
Kaldırmaz ise ne olur?
AİHM’nin eski Türk yargıcı ve şimdiki CHP İstanbul Milletvekili Rıza Türmen, karara uyulmaması halinde konunun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AKBK) götürülebileceğini ve Türkiye’nin güç durumda kalabileceğini söylemektedir.
Türmen, bu durumda başka bir olasılığın daha olduğunu vurguluyor. O da Türkiye’nin kararı Büyük Daire’ye götürmesi. AİHM’nin bu konudaki müstakar içtihadının gösterdiğine bakılınca, Büyük Daire’nin kararının daha değişik olması beklenemez. Bu başvuru ancak davanın bir yıl daha uzamasını sağlar.

***

Başbakan Davutoğlu ve Diyanet’in Başkanı Mehmet Görmez’in açıklamaları ise hükümeti ve Diyanet’i ile iktidar cephesinin olaya yaklaşımının daha değişik olduğunu gösteriyor.
Görmez, birçok ülkede din ve ahlak derslerinin olduğunu, Türkiye’deki uygulamanın herkese gerekli olan bilgileri vermesi bakımından önemli olduğunu söylemektedir. Ateistlerin bile din kültürünü öğrenmeye ihtiyaçları olduğunu ileri süren Davutoğlu ise daha da ileri giderek, eğer o dersler kaldırılırsa radikallerin boşluğu doldurmaya kalkacaklarını söyleyerek, insanları IŞİD ile korkutarak, zorunlu din bilgisi dersinin lüzumuna ikna etmeye çalışmaktadır.
Tabii ikisi de görüşlerini, din ve ahlak bilgisi derslerinin birer kültür dersi olduğu ve inanç aşılamaya yönelik olmadığı savına dayandırmaktadır.
Eğer bu konuda öne sürüleni yersen, zorunlu din dersinin demokrasinin laiklik ilkesine aykırı olmadığı palavrasını da yutarsın.
Ne var ki gerçek hiç öyle değildir. Alevilere hatta Hıristiyanlara bile fiilen zorla okutulan din dersleri, bugün uygulandığı şekliyle İslamın Sünni mezhebinin inancının dayatılmasıdır.
1949 yılında, CHP’nin iktidarda olduğu tek parti döneminde, Hamdullah Suphi Tanrıöver’in teklifiyle ilkokulların dördüncü ve beşinci sınıflarına seçimlik olarak konulan din dersi uygulaması, o günden bu yana bu hale gelmiştir.

***

Din derslerinin seçimlik olmasının, toplumsal baskı karşısında bir anlam taşıyıp taşımadığı tartışmasını burada bir kenara bırakalım. Hatta dilerseniz laik bir demokraside devletin din eğitimi vermesinin uygunluğu üzerinde de durmayıp, devletin toplumun bu talebine olumlu yanıt vermesi zorunluluğunu varsayalım. Yine de bunlar, zorunlu din dersi dayatmasını haklı gösteremez.
Ne var ki Tayyibizm zorunlu din dersi uygulamasından vazgeçemez.
Nitekim AİHM’nin yine zorunlu din dersi konusunda 2008 yılında verdiği kararı da uygulamamış ve davanın avukatlarından Kazım Genç AKBK’ye başvurmuştu.
O zaman bu ihlalde direnmeyi görmezden gelmiş olan AKBK’nin bu kez nasıl davranacağını kestirmek güçtür.
Ama açıkça görünen ise Sünni İslamcı bir rejim olan ve iç politikasında da, dış politikasında da bu yönü açıkça görülen Tayyibizmin, zorunlu din dersi uygulamasından vazgeçmesinin mümkün olmadığıdır.
Eğer AKBK 2008’deki gibi davranmaz ise Türkiye Avrupa ilişkilerinde yeni bir krizin daha patlak vermesi kaçınılmazdır.
Doğrusu bugünkü koşullar 2008’dekinden daha değişiktir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları