Sağ-sol çatışmasından, Atatürkçülük-siyasal İslam kavgasına

05 Şubat 2019 Salı

Buna Türkiye’de ulusallık-emperyalizm kavgası da diyebiliriz. Aynı çatışma katılımcı demokrasitek adam rejimi çatışması olarak da değerlendirilirse yanlış sayılmaz.
Amerikan emperyalizmi ülkemizde “aşırı sağı da, siyasal İslamı da soğuk savaştan beri kullanagelmiştir”. Barış gönüllülerinin, “gomünizmle!” mücadele derneklerinin yerini FETÖ’nün zeminini oluşturan din tacirleri ve siyasal İslam almıştı. Sivil toplum örgütlerine kadar çatışmaların zeminini ortaya koymaya çalıştım. 1960’lı yıllardan bugüne bu tartışmaların teorik ve uygulamalı gelişimini, Prof. Burak Atamtürk’ün bana yönelttiği sorularda ayrıntılı bir biçimde anlattım.
Üniversite hocalarından bürokrasiye, siyasal partilerden sivil toplum örgütlerine kadar çatışmaların zeminini ortaya koymaya çalıştım. Geçen sonbahar Bodrum, Gündoğan’da, bir zeytin ağacının altında yapılan bütün bu değerlendirmeleri eski asistanım Prof. Burak Atamtürk bir kitap haline getirmiş ve yayımlamış.(*)
Katılımcı demokrasi ile “ulusallık” arasındaki ayrılmaz bağların Türkiye açısından vazgeçilmez beraberliğini ortaya koydum. İki ayrı cepheden Prof. İdris Küçükömer ve Sabri Ülgener’in “ilginç ortak zeminlerini”(!) ve bugünkü iktidara “katkılarını” tartıştım. Siyasal İslam ve ABD emperyalizmi arasındaki vazgeçilemez “Katolik evliliğini” gözler önüne serdik.
Türkiye’de, ağır sanayiden tarıma dayalı sanayiye kadar içinin, özelleştirmeler ve yabancı tekellere satışlarla nasıl boşaltıldığını: Bugün domates ve patlıcan fiyatlarının nasıl “yanlışlar komedisinin doğal bir sonucu olduğunu” haykırdım. Ulusal refah ve demokrasi arasındaki ayrılmaz bağlar koparılınca, ekonominin ve dış politikanın bugüne savrulduğunu gördük.
Prof. Burak Atamtürk’ün kimi konularda benden farklı düşünmesi, tartışmaları daha da farklı ve renkli boyutlara taşıdı. Bugüne kadar yazma fırsatım olmayan bazı şeyleri de söylemek zorunda kaldım.
Üniversite çevresindeki fikir insanlarının 1960’lı yıllardan bugüne “nasıl ve neden değiştiklerini” tartıştık.
Burak’a, bana içimi dökme fırsatı verdiği için teşekkür ederim. Kitabın adını “Erol Manisalı ile Nehir Söyleşi” koymuş. Ancak bu nehrin dönemeçleri keskin ve dev dalgalarla dolu. Halen de içinde bocalıyoruz, kimileri sörf yaptığımızı söylese bile...
(*) Prof. Dr. Burak Atamtürk, “Erol Manisalı ile Nehir Söyleşi”, Der Yay. 2019



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları