Yine 1923’ten Başlamak…

29 Eylül 2014 Pazartesi

Bir süre önce bu sütunda “1923’ten Başlamak” başlıklı bir yazı yayımlamıştım. Şimdi, doksan yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nde bütün eğitim sistemi “dindar gençlik yetiştirme” hedefi doğrultusunda yozlaştırılırken, anladım ki o yazıyı biraz daha “güncelleştirip” yinelemekte büyük yarar var. Ben de öyle yapmaya karar verdim.
Aradan en aşağı yirmi yıl geçmiş olmalı.
Buz gibi bir akşamda, Cumhuriyet’in Cağaloğlu’ndaki eski binasında, İlhan Selçuk’un odasındayız. Yine ülkenin bunalımlı dönemlerinden birindeyiz ve bunalımdan nasıl çıkılacağı tartışılmakta. Birinin: “Acaba işe nereden başlanmalı” şeklindeki sorusuna İlhan Selçuk’tan sakin bir sesle şu yanıt geliyor: “1923’ten başlanmalı…
Odayı ansızın saran sessizlikte yanıt tekrarlanıyor: “Evet, 1923’ten başlanmalı…
O gün odada olanlar arasından kimse bu yanıtı abartılı bulmamıştı. Ama sonradan, başkalarının yanında dile getirdiğimde, aynı yanıta: “Yok artık, daha neler!” diyenlerin sayısı epey kabarık oldu.
Oysa zaman, hiç de abartılı olmadığını gösterdi. Bugün de öyle. Bugün için de kesinlikle abartılı olmayan bir söylem. Dahası, bugün belki de içerik bağlamında çok daha geçerli. Çünkü bugün, Türkiye o gün olduğundan çok daha fazla 1923’ün gerisinde.
İlhan Selçuk, elbette 1923’e geri dönülüp her şey sil baştan yapılsın dememişti. Söylemek istediği, 1923’ten o güne kadarki dönemin bir kez daha ve artık çok daha doğru değerlendirilmesiydi. Hatta belki de önce 1923’ten 1938’e, yani Mustafa Kemal’in ölümüne kadar, ardından da 1938’den o güne kadar olmak üzere, iki ayrı dönemde ele alınmasıydı.
O günden bugüne kadarı da eklersek, üç ayrı dönem ediyor. Ve üçüncü dönem, önceki iki dönemden çok farklı. Örneğin ikinci dönemde laiklik, henüz bugün olduğu kadar yıkıma uğramamıştı. Aynı dönemde Mustafa Kemal’in “yurtta sulh, cihanda sulh” politikasının yerini “komşular ile sıfır barış” gibi bir politikaya ya da Türkiye Cumhuriyeti’nin terörü destekleyen ülkeler listesine alınması gibi bir tehlikeye bırakması da söz konusu değildi.
Bugün ise artık çok farklı bir noktadayız. Katıksız bir din devletine dönüştürülmesi için neredeyse bütün önlemlerin(!) alındığı, Osmanlı geçmişi de dahil olmak üzere tarihinin en büyük yolsuzluk olaylarıyla sarsılan, bu yolsuzlukların üstünün kapatılması için hukuk düzeninin iktidar tarafından bütünüyle yürürlükten kaldırıldığı, düşünce alanında çoktandır kültür üretimi yerine kültürsüzlük üretiminin yoğunlaştığı bir ülkede yaşamaktayız.
Şimdi yapılması gereken, gerçekten de 1923’e dönmek, ama bu dönüşü bir büyük ve doğru hesaplaşmaya sağlam bir çıkış noktası kazandırmak için gerçekleştirmek. Ve geçip gitmiş bir zamanı yitirilmiş zaman olmaktan çıkarıp, Milli Mücadele’nin, Anadolu İhtilali’nin, 1923 Cumhuriyeti’nin, o Cumhuriyet ile birlikte başlamış ama ne yazık ki önü kesilmiş Anadolu Aydınlanması’nın kazanımlarının, bir daha yitirilmelerini olanaksız kılacak tüm önlemlerle birlikte yeniden yürürlüğe konulabileceği bir sürece dönüştürmek. Yaşatmasını beceremediğimiz bir Cumhuriyetin yerine, bu beceriksizliğimizi saklamak için, sözde yenilerini aramaktan vazgeçip, elimizdeki tek Cumhuriyetin 1923’e kadar uzanan köklerine, ama bu kez bilginin rehberliğinde işletilen, doğru bir tarih bilinci ile, yeniden sarılmak! Çünkü geçmiş bir zaman artık geçmemiş kılınamaz; ama geleceğin tarihi bu kez doğru yazılabilir!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları