Çok Koyup Çok Alacağız!

02 Ekim 2014 Perşembe

Bugün Meclis’te görüşülecek tezkereye ilişkin tartışmalar 1991 ve 2003’teki Irak’ta Saddam’ı devirmeye ilişkin süreçlerle büyük benzerlik taşıyor.
Tarih tekerrür etmez, tekemmül eder, ama benzer olaylar da benzer sonuçları doğurur.
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’ndaki Davutoğlu hükümetinin hazırladığı tezkere bugüne kadar Meclis gündemine gelmiş tezkerelerin en geniş içeriğe sahip olanı.
Hedef geniş; başta PKK ve IŞİD olmak üzere Türkiye’nin çıkarlarını tehdit eden tüm terör örgütleri. Ülke içinde kendisini eleştiren herkesi darbeci ilan eden bir hükümet elbette komşularından da istemediği herkesi terörist ilan edebilir.
Çerçeve geniş; hem Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) yurtdışına asker göndermesini hem de yabancı askerlerin Türkiye’de bulundurulmasını içeriyor.
Bağlantılar geniş; hükümet terörle mücadele tezkeresinin içine PKK ile mukavele adımlarını da koymuş. Tezkere süreci ile çözüm sürecini atbaşı götürmek istiyor. Bu bölüm müthiş! Erdoğan bir yandan, “Eyy dünya terör örgütü PKK niçin gündeminizde yok?” diyor. Bir yandan iç siyaset dengesi içinde tezkerenin ardına açılım kurumları ekleniyor.
Uluslararası boyut geniş; ABD liderliğindeki koalisyon güçleriyle en kapsamlı birliktelik öngörülüyor.
Sınırı geniş; Irak ve Suriye sınırımızda öteden beri tartışılmakta olan kamuoyuna tampon bölge diye yansıyan, hükümetin güvenli bölge dediği bir alan oluşturulacak.

***

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, tezkere Meclis’e gelmeden önce hükümete bir brifing verdi. Hükümetin tam ve yarı resmi yayın organlarına göre, asker uluslararası koalisyon olmasa bile Türkiye’nin güvenli bölge ilanını gerçekleştirmesini istemiş. Öyle anlaşılıyor ki hükümet, sınır ötesi harekâtın sorumluluğunu şimdiden askerin üzerine yükleme hazırlığında. Her türlü kararı kendisinin vereceğini ilan eden AKP, sıkışınca “Biz askere sorduk, onlar böyle istedi” deme niyetinde.
Zira, dış politikada yalnızlaşmışken, Suriye’ye kara harekâtı konusunda da yapayalnız kalmamız güçlü olasılık. Özellikle hiçbir AB ülkesi asker göndermekten yana değil. İşte o an Erdoğan’ın hırsını meşrulaştıracak bir durum gerek. O da şu olacak:
“Asker girmeliyiz dedi girdik. Onlar ne istedi de vermedik?..”
Kara harekâtı içerikli tezkere Erdoğan tarafından kamuoyuna duyuruldu. Ana sorumluluğu üstlenmesi gereken Davutoğlu’nun durumu “malum saraya her istediğini onaylatan bir başbakan değil, oradan gelen her şeye evet diyen bir başmemur” ikilemini akla getiriyor.

***

Girişte 1991 ve 2003’ten söz ettik...
1991’de Soğuk Savaş yeni bitmiş; ilk acı meyvesini 1. Körfez Savaşı ile vermişti. Dönemin Cumhurbaşkanı Özal ABD ile uzun uzun görüşmüş, Başbakan Yıldırım Akbulut’a, “1 koyup 3 alacağız” demişti.
Ne aldığımız ne verdiğimizi 1990’lı yılların ortasında yakın tarihin en ağır terör saldırılarına uğrayarak gördük.
2003’te de taze AKP hükümeti ABD’ye (bugünkü tezkerenin içeriğine benzer şekilde) her türlü sözü verdi, tutamadı. Meclis, özellikle Türkiye’de yabancı asker bulundurulmasına hayır dedi.
2014’te güçlenmiş ve ilkesizleşmiş AKP, iktidarını sürdürmek, dış politikadaki başarısızlıklarını örtmek için her şeyi yapmaya hazır.
Durumu Özal yöntemiyle yorumlamak gerekirse AKP şuna oynuyor:
Çok koyup çok alacağız!
Bu ucu belirsiz bir maceradır. Türkiye’nin maceraya sürüklenmesi sadece kendisinin değil, uluslararası müttefiklerinin de aleyhinedir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD gezisi iptal gibi! 25 Nisan 2024
ABD ile Hamas gerilimi! 24 Nisan 2024
Istakozgiller! 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları