Kimse Masum Değil

03 Ekim 2014 Cuma

2006-2007 yıllarında “Terörle Mücadele Özel Temsilciliği” görevini de yürüten Orgeneral Edip Başer, anılarını anlattığı kitabında, 1980’de ABD Kara Kuvvetleri Harp Koleji’nde geçirdiği bir yıllık çalışma süresini anlatırken şunları yazar:
Akademik programın benim dikkatimi çeken yanı, Ortadoğu konusunun çok geniş yer tutuyor olmasıydı. Bu ilginin sadece bölgedeki enerji kaynaklarının kontrolünün önemiyle izahı mümkün değildi. Bu okuma malzemesi yoğunluğuna bakarak bölgeyle ilgilerinin giderek daha da artacağını tahmin etmek zor değildi. Ancak 15-20 yıl sonra bölgeyi yeniden şekillendirmeyi amaçlayan bir projeyle, Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi ya da başka bir planla ortaya çıkacaklarını o günden öngörmek çok zor değildi.
Nasıl ki, Edip Başer’in belirttiği gibi, BOP’u 1980’den öngörmek zor değil idi ise, daha Irak müdahalesi başladığı günden, IŞİD’i öngörmek herhalde son derecede kolaydı.
Tabii IŞİD derken radikal terörist İslami tepkiyi kastediyorum.
Evet, El Kaide gibi, IŞİD de bir ABD imalatıdır.

***

Bu yüzden, masum olmayanlar zincirinin ilk halkasını oluşturan, ABD’nin radikal ve terörist İslamın şu andaki uçbeyinin IŞİD’den yakınmasına bakıp gülmemek mümkün değil. Aynı şey “ılımlı İslam” karşısındaki düş kırıklığı için de geçerli.
Bu arada IŞİD’den söz ederken Ergin Yıldızoğlu’nun her zamanki gibi çok ilginç olan 20 Ağustos 2014 tarihli “Bilmece Gizem ve Enigma Olarak IŞİD” yazısını mutlaka okumanızı salık veririm.
Evet IŞİD birden ortaya çıkmış olan bir olgu değil. Zuhurunun nedenlerini görünce, ortaya çıkmasına da şaşırmamak ve kimsenin masum olmadığını görmek gerek.
Masum olmayanların ilk sıralarında gelenler arasında AKP ve Erdoğan, Davutoğlu diplomasisi de var.
Çünkü onlar, IŞİD’i beslediler, teçhizatlandırdılar, lojistik destek verdiler, bu topraklardan militan toplamasına, ülkemiz toprakları üzerinde irtibat büroları kurmasına göz yumdular.
Bu herkesin bildiği bir sırdı; yerli kamuoyu gibi yabancıların da meçhulü değildi. İktidar, Suriye’de despota karşı mücadele ediyorum bahanesiyle, esas işlevi Türkiye’yi kaçınılmaz IŞİD tehdidi karşısında uyarmak olan MİT’in himayesinde silah sevkıyatı yaptı.

***

Laik temelli, mezhepler ve tarikatlar odağı bir bölgede içeride ve dışarıda, bunlara yansız yaklaşan “yurtta barış, dünyada barış” politikası yerine, dinci gözlüklü “yurtta mezhep, dünyada mezhep” (deyim Emre Kongar’ındır) politikasını ikame eden Tayyibizmin, Müslüman Kardeşler’e, El Nusra’ya ve bunların türevi olan IŞİD’e doğru tanı koymasını beklemek abes olurdu.
Nitekim, Müslüman Kardeşler meftunu olup, uzun süre IŞİD’in terör örgütü olduğunu bile itiraf etmekten kaçınan Tayyip Bey, sonradan şaşırmış görünmektedir.
Oysa şaşıracak bir yön yok. Her şey baştan beri belliydi. Tayyip Bey de bunu görüyordu. Belki de kardeşlerimiz bize bulaşmazlar diye düşünmekteydi ki, o bile mazur görülemez bir hatadır.
Tayyip Bey ile onun başyardımcısı Davutoğlu bölgede, Türkiye’ye yönelik terör tehditlerine karşı hükümete yetki veren tezkereyi istediler.
Bu tezkereyi isterken, bölgedeki tehdit sıralamasında başta kimin bulunduğunu, acaba gereğince doğru değerlendirebildiler mi?
Çünkü hemen belirtelim, tehdit sıralamasında bir numarada IŞİD bulunuyor. Tayyip Bey’in ABD’nin bastırması karşısında ağız değiştirmiş olmasına karşın, isabetli bir tehdit algılaması içinde olduğunu ve IŞİD’i doğru değerlendirdiğini söylemek çok mümkün değil.
Bu da olmayınca tezkere olsa ne olur, olmasa ne olur?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları