Okuma Yasağını Delmek...

25 Kasım 2013 Pazartesi

Dün, 24 Kasımdı. Yani, Öğretmenler Günü…
Dört gün önce, 21 Kasım Perşembe günü, ‘soL’ gazetesinde Dilem Taştan’ın “Üniversitede ‘İzinsiz Kitap Okudun’ Soruşturması” başlıklı haberi şöyle başlıyordu: “Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Rektörlüğü, haziran ayında Gezi Parkı Direnişi sırasında, rektörlük binası önünde ‘duran insan’ eylemi yaparak kitap okuyan 5 öğretim emekçisine, ‘izinsiz kitap okudukları’ gerekçesiyle soruşturma başlattı...” Habere göre bu 5 kişi 1 profesör, 3 doçent ve 1 öğretim görevlisinden oluşuyor.
Evet, dün ‘Öğretmenler Günü’ydü…
Bunu fırsat bilerek önce ilkokuldan lise son sınıfa uzanan bir zaman diliminde beni bugünkü Ahmet Cemal yapmış bütün öğretmenlerimi, özellikle de ilkokulda bana okuma yazmayı öğreten Meliha Öğretmen’i, ortaokul ve lisede de bana tarih bilincini kazandıran Rahşan Işılay ile edebiyat sevgisini aşılayan Mahmedet Şahinler’i şükranla anıyorum.
Ve bunun hemen ardından, kapısında ‘Üniversite’ yazan bir kurumun başında iken, o üniversitede çalışan öğretim elemanları hakkında “Rektörlüğün önünde ‘duran insan’ eylemi yaparak izinsiz kitap okudukları” gerekçesiyle soruşturma başlatan bir rektörü de bu basiretinden(!) ötürü tekrar tekrar kutlamak istiyorum!
Ancak üniversite düzeyinde kutlamak istediğim kişi ve makamlar bununla sınırlı değil. Halen sayıları 180’i bulduğu söylenen resmi ve özel üniversitelerimiz arasında bulunan ve bir üniversitede öğretim elemanları hakkında ‘izinsiz kitap okudukları’ gerekçesiyle soruşturma açılması karşısında suskun kalabilen bütün üniversitelerin rektörlüklerini ve rektörlerini de kutluyorum – suskunlukları ile bilimi böylesine kirletebildikleri, bilim insanlığının onurunu böylesine ayaklar altına alabildikleri için!
Bu kadar mı değerli? Evet, hepsine soruyorum: Konuştuğunuz takdirde yitirebileceğinizden korktuğunuz bütün o makamlar ve unvanlar, bu kadar mı değerli? Ya da ancak bu kadar mı değerli? Bütün o makamları ve unvanları asıl değerli kılan, saygınlığın ağırlığı ile donatan, onları taşıyan kişilerin bilimin onurunu korumaya, hem de ne pahasına olursa olsun korumaya yönelik kararlılıkları değil midir? Ve kimi zaman bilimin onurunu savunabilmek, ancak belli makamlarda bulunmayı veya belli unvanları taşımayı reddetmekle gerçekleştirilebilecek bir eylem niteliğini kazanmaz mı?
Gezi Parkı Direnişi, dev bir çığı yerinden oynattı. Şimdi o çığ, on yıllık bir iktidarı her gün daha bir yıkıma sürüklemekte. Hadi diyelim artık körleşmenin doruğuna varmış bir iktidar ve onun muktedirleri bu durumu göremez hale geldiler. Peki ya sizler, yani ‘izinsiz kitap okudukları’ için haklarında soruşturma açılan meslektaşlarını savunmak için parmaklarını oynatamayan sözde bilim insanları, sizler de mi böyle bir körleşmenin kurbanı oldunuz?
Gezi Parkı Direnişi başladıktan hemen sonra, bu tür yasakların o direnişte şahlanan gençler tarafından parklarda kurulan ilk kitaplıklarla birlikte tarihin çöplüğüne atıldığını nasıl olur da göremezsiniz?
Yazıklar olsun!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları