Kirlenmeden Önce

30 Eylül 2008 Salı

Üniversiteler yeni ders yılına giriyor. ODTÜye yeniden döndüm; gençlerle bir arada bulunmak bir başka güzel oluyor; umutları, sonbaharda bile yeşertiyor.

Gençler, eğitimlerinden sonra çalışma dünyasına katılacaklar.

Hangi dünyaya?

Nasıl bir dünyaya katılacaklarını, son haftalarda çok ayrıntılı olarak yaşıyorlar. Siyaset-basın yayın kavgası gösteriyor ki, gençlerin büyükleri kendilerinden geçmiş, kendi öz çıkarlarını ençoklaştırmak için, saç saça, baş başa kavga ediyor. Hiç kuşkusuz kavganın asıl sorumlusu hükümettir. Çünkü kavga ortamını engelleyecek yasal ve kurumsal yapılanmayı, yıllardır işbaşında bulunmasına karşın, sağlamıyor.

***

Bu temiz gençler biliyorlar ki, siyaset-basın yayın kavgası, yarım yüzyıldır sürüyor.

Basının en kıvrak kalemlerinin çoğunluğu, birilerinin, ekonomik ya da siyasi çıkarını savunuyor. TV kanalları kaba bir çıkar kavgasının ortak alanına dönüşüyor. Kavgalar, özgürlük ve eşitlik ya da meslek değerleri yönünden daha kaliteli bir basın-yayın için değil, tümüyle kişisel sen-ben düzeysizliğiyle yapılıyor. Toplumun sorunları, dünyada olan bitenler; kültür, sanat, yazın konuları; işsizlik, eğitim ve çevre.. konularında yazma ve konuşma olanağı bulanlar, bu olanağı, başkalarını karalayarak birilerine ekonomik ve siyasi getiri sağlamak amacıyla kullanıyor! Toplum da sorunlar karşısında duyarlılığını kaybediyor.

Siyaset- basın yayın kavgası sırasında, açılımlar da oluyor. Eskiden, hükümetin pek çok yanlış uygulaması, salt iktidara yaranmak amacıyla haber değeri yok sayılarak basın tarafından kamuoyuna açıklanmıyordu. Şimdilerde meğer neler oluyormuş dedirtecek bilgiler açıklanıyor. Ancak bu dolaylı olumlu sonuç, kavga ortamı nedeniyle sorunları çözüme götürmüyor.

***

Gençler derslerinde, basın-yayının, demokrasilerde, yasama, yürütme ve yargının yanında, bir dördüncü güç olduğunu öğreniyorlar. Ama görmekte oldukları, hem iktidardaki siyaset gücünün hem de basın-yayın gücünün, alabildiğince kişisel çıkar amaçlı kullanılmasıdır.

Günlerdir tanıklık ediyorlar ki; yayın-siyaset ilişkilerini, çıkar kavgası alanı olmaktan çıkarıp, demokratik hukuk kurallarına bağlamak ve bu kuralların uygulanmasını sağlamak amacıyla hiçbir şey yapılmıyor ve görünür gelecekte de yapılmayacaktır.

Buna bağlı olarak, basın-yayın alanında sermaye sahipliği ile, örneğin enerji, konut vb. gibi alanlardaki sermaye sahipliğinin ayrı özellikler taşıması gerektiği; basın-yayın sermayesinin girebileceği diğer alanların demokratik bir ülkede olması gerektiği gibi sınırlandırılması gereği de bu ortamda gündeme bile gelmeyecektir.

Çok önemli bir nokta daha var. Sürekli olarak, hak, hukuk ve demokrasi vurgusu yapılıyor. Ancak basın yayın çalışanlarının durumu; iş güvenliği, çalışma koşulları, ücretleri; sendikal haklarının olup olmadığı konuşulmuyor. İletişim devrimi sonucu daha fazla genci kendine çeken mesleğe yeni girenlerin aylarca hiçbir hak tanınmadan çalıştırıldıkları gözardı ediliyor. Bunun gibi, patronları tarafından işlerine son verilen köşe yazarları konusu da basının gündemine girmiyor. Toplumun haklarını arayacağı varsayılanların kendi hakları, tartışma konusu bile olmuyor.

***

Yine de bu gençler, her gün toprakları yağmalanan, yaz boyu ormanları yakılan; her tarafında suları ya kurutulan ya da kirletilen; sürekli olarak denizleri ve havası karartılan bu ülkeyi sevecekler; ülke insanlarının gönenci için ellerinden geleni yapacaklardır.

Çünkü, kendilerinden öncekilerin kirlenerek başkalaşmasının yıkıcı sonuçlarını her gün acı ile yaşıyorlar. Gençler, girecekleri iş dünyasında doğruluk, dürüstlük ve erdemin egemen olmasını ve ahlak değerlerini savunanlara oralarda yaşam hakkı tanınmasını sağlayacaktır.

***

Bayramınızı kutlarım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları